Toplumun kanayan yaralarından biri de itaat kültürüdür. Kayıtsız- şartsız itaat, kitleleri hiç bir muhasebeye tabi tutmadan sağa sola savurmakta, sonu belli olmayan maceralara sürüklemektedir. Bu sakim anlayışın nedenlerinden biri sahih olmayan din anlayışı ise, bir başka nedeni lider,parti, cemaat kültüdür.
Bir şey kült halini alınca, artık aklın, muhasebesinin dışına itilmekte, şartsız bir teslimiyet mensubiyetin biricik şartı haline gelmektedir. Oysa muhasebe, kitleleri sürüleşmekten kurtaran unsurlardan biridir ve insan ancak onunla önündeki tuzakları seçebilir, onunla iradi tercihlerde bulunabilir. Çünkü muhasebenin olmadığı yerde akıl da yoktur. Akıl varsa bilinçli seçim ve irade vardır, bunlar yoksa bütün yönelişler bir nevi savrulmadır.
Mensubiyetle teslimiyet arasında kurulan bu ilişki mensubiyeti kör ve sakat bir bağlılığa çevirmektedir.Bu körlük, toplumları evirip çevirmek, belli maksatlarla kullanmak veya manipüle etmek isteyenlere eşsiz bir fırsat vermektedir.Bir kişi veya grup(parti-cemaat) bir defa -eleştirilmezlik- zırhını giydi mi, peşinden gidenleri kurtaracak -büyük toplumsal travmalardan- başka bir şey yoktur. Uyuyan toplumları ancak büyük felaketler uyandırır.
Aklı sorumluluğun unsuru haline getiren İslam, kayıtsız-şartsız bir teslimiyeti reddetmiştir. Hiç bir fani, hiç bir grup aidiyeti, muhasebesiz bir itaatin sebebi olamaz .Israrla akletmekten bahseden bir dinin akletmemeyi öngören bir itaat kültürüne cevaz vermesi düşünülemez. Nitekim, Allah'a, peygambere itaat edin, sizden olan ülü'l-emre de, diye başlayan Nisa Süresinin 59. ayetinde geçen, ülü'l-emre de ifadesi, bu ibareyi açıklayan hadislerle açıklığa kavuşturularak, ancak meşru olan emre itaat edilebileceği şeklinde açıklanmıştır. Bunun yolu da, meşru olanla olmayanı, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü tefrik edecek sürekli bir muhasebe ve şuur uyanıklığıdır. Allah'ın birliği, Peygamberin risaleti tam teslimiyet alanıdır. Onun dışında kalanlar ise muhasebe, sorgulama ve ayıklama alanıdır.
Ayetin nüzulüne sebep olan olay da bu hakikati doğrulamaktadır: Hz.Peygamber bir gruba askeri bir görev vermiş, başlarına da Abdullah b.Huzafe'yi görevlendirmiştir. Abdullah, bir nedenle gruptakilere kızmış, odun toplayıp ateş yaktırmış ve içine atlamalarını emretmiştir.Gruptakilerin bir kısmı, ülü'l-emre itaat edilir diye ateşe girmek istemiş, diğer bir kısmı ise meşru olmayan emre itaat edilmeyeceğini, ateşten kurtulmak için Müslüman olduklarını söyleyerek bunlara engel olmuştur. Sefer dönüşü olay Hz.Peygamber'e aksettirilince, ateşe girseydiler kıyamete kadar ondan kurtulup çıkamazlardı,itaat ancak meşru emre olur, demiştir.(Kuran Yolu C.2) Bu olay, meşru olmayan bir emri peygamberin tayin ettiği kişi bile verse, ona itaat edilmeyeceğini gösterir.
Günümüzde ateşe atlamanın bin türlü şekli çıkmıştır. İdeolojik saplantılar, kişi ve grup putçuluğu, particilik bunlardan bazılarıdır. Hakikatin süzgecinden geçmemiş her teslimiyet, toplumu yakan bir ateşe dönüşmekte ekonomik kriz, terör, yolsuzluk gibi farklı biçimlerde ortaya çıkmaktadır.Bir toplumun yolsuzluğa, hırsızlığa, ahlaksızlığa tepkisiz kalacak derecede maşeri vicdanını kaybetmesinde bu kör ve sağır itaatin büyük etkisi vardır. Zira, bu tarz bir teslimiyetin sonucu, teslim olunanın ölçülerinin zamanla milli ve İslami ölçülerin yerini alması, en bayağı cürümlerin bile bu teslimiyet adına meşru görülmesidir. Bakara Süresinin 7. ayetinde geçen Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde kalın bir perde bulunmaktadır... mealindeki ayet, Allah'ın insanı haktan, hakikatten mahrum bırakması olarak değil, kişinin kendi tercihi ve amelleri ile kendini imana kapatması olarak yorumlanmıştır. Zira, Allah'ın kişiyi küfre mecbur edip sonra da hesap sorması onun adaletine aykırıdır. Diğer bazı ayetlerde( Nisa 155) bu husus açıklığa kavuşturulmuş, iman ve küfür insanların kendi irade ve tercihlerinin sonucu olduğu vurgulanmıştır. Kapanmanın nedeni ise bazen inat, bazen eski inançlara bağlılık, bazen de dönemin reislerine kör itaattir. Bugün sosyal meselelerdeki kapanma da neredeyse aynı saiklerle ilgilidir. İnsanların küfürde kalmasına neden olan itaat kültürü, Müslüman toplumlarda da kitleleri iyiye, doğruya, güzele kapatmakta, kötü yönetim ve her türlü sömürüyü kalıcı hale getirmektedir. İtaatin aidiyetle özdeşleştirilmesi her türlü açılımın önünü tıkamaktadır. İşte Sahabeyi büyük yapan budur: hakikati görünce bağlılıkların en derini olan eski inançlarını bırakıp, gönüllerini İslam'a açmışlardır. Günümüz insanını küçük yapan ise iyiyi, güzeli, hakikati feda edecek derecede kişi ve grup bağımlılığına mahkum olmaktır.