Basın ve ifade özgürlüğü demokrasinin en önemli rükünlerinden biridir.Bu hakkın kullanımı ülkelerin rejimleri ile yakından ilgilidir. Otokrat yönetimlerle demokrat yönetimleri ayıran ölçütlerden biri ifade özgürlüğü karşısındaki tutumlarıdır. Fakat her hal ve şartta geçerli ve değişmez bir özgürlükten bahsetmek mümkün değildir. Savaş, doğal felaketler, terör olaylarının yaygınlaşması gibi durumlarda bu özgürlüğün alanı da daralıp genişleyebilmektedir.
İfade ve düşünce özgürlüğü diğer temel hak ve hürriyetlerin teminatıdır. Bu nedenle demokratik rejimler bu hakkın kısıtlanmasını mümkün olduğunca dar tutmaya çalışmışlar, özgürlüğü asıl, sınırlamayı istisna olarak görmüşlerdir. ABD sistemi de bu hakkın kullanımını mümkün olduğu kadar geniş tutmuş, ancak dönemsel şartlara bağlı olarak kimi kısıtlamalara gitmekten de imtina etmemiştir.
ABD sisteminde basın ve ifade özgürlüğünün garantisi, 1791 tarihli Haklar Bildirgesi'nin ek 1. maddesidir. Bu maddeyle devletin bu haklara müdahalesi sınırlandırılmış, insanların düşüncelerini özgürce açıklamaları garanti altına alınarak, çoğulcu bir toplumun oluşmasına zemin hazırlanmıştır.Ek madde 1'e göre, "Kongre, bir din kuran veya bir dinin gereklerinin yerine getirilmesini yasaklayan,ifade ve basın özgürlüğü ile vatandaşların şikayetlerini hükümete bildirmek için dilekçe verme haklarını ve barışçıl toplantılarını kısıtlayan hiçbir yasa çıkaramaz."
Görüldüğü gibi madde ile basın ve ifade özgürlüğünden çok Kongrenin bu hak karşısında sınırları belirlenmiş,halkın demokratik karar alma süreçlerine katılımını kolaylaştırmış, ifade ve basın özgürlüğünü anayasal güvence altına alarak ABD demokrasisinin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Nitekim Amerikan Anayasa Mahkemesi Ek madde 1'i," demokrasinin koruyucusu," ifade özgürlüğünü de " demokratik kurumların tesisi için olmazsa olmaz bir unsur" olarak tanımlamıştır. O'Brien, "ifade özgürlüğünü, demokrasinin tesisi ve güçlendirilmesi için önemli bir araç, kendini serbestçe ifade edebilen ve kendine yetebilen bireylerin varlığı için hayati bir zemin, ve gerçeklere ulaşmanın en etkili yolu olarak," niteler.
Basın ve ifade özgürlüğünün en önemli fonksiyonu dikta eğilimlerine yol vermemesi, doğruyu, hakikati bulmada kolaylaştırıcı bir işlev görmesidir. Çünkü devlet, ifadenin serbest dolaşımını engellediğinde, toplumun doğrulara ulaşımını da engellemiş olacaktır. Devletteki yozlaşmayı engelleyen, yönetimleri halkın sesine kulak vermeye zorlayan ve siyasi kararlara etkin bir şekilde katılımını sağlayan da basın ve ifade özgürlüğüdür. Amerikan Yüksek Mahkemesi kişi ve kurumların kendilerini serbestçe ifade edebilmelerini Amerikan demokrasisinin temeli olarak görmüştür. Yargıç Powel, "fikirler ne kadar zararlı görünürse görünsün, bizler onları yargıç vicdanına göre değil fikirlerin birbirleriyle olan rekabetine göre düzenlemekle mükellefiz. İstenen nihai hedefe, fikirlerin serbest ticaretiyle daha iyi ulaşılır ve gerçeğin en iyi testi, düşüncenin pazar rekabetinde kendini kabul ettirme gücüdür.Özgür düşünce ilkesi, bizimle aynı fikirde olanlar için değil, nefret ettiğimiz düşünceler için geçerlidir," derken bu gerçeğe işaret eder.
Ek 1. maddenin kamusal tartışmalara halkın katılımını sağladığı,farklı düşüncelerin temsiline imkan tanıdığı,sosyal ve siyasi gelişime zemin hazırladığı, şeffaf ve hesap verilebilir bir devlet yapısının oluşumuna vesile olduğu ifade edilmiştir.
Ek 1. maddede ki özgürlükçü içeriğe rağmen, Amerikan İç Savaşı'nda,1. Dünya Savaşı'nda, 11 Eylül saldırısında basın özgürlüğünü kısıtlayan düzenlemeler de yapılmış, ancak bu düzenlemeler karşısında her zaman özgürlükçü bir karşı cephe de bulunmuştur.Amerika İç Savaşı döneminde savaş karşıtı tutumundan dolayı DP Ohio senetörü Clement Vallandigham tutuklanınca New York Times gazetesi şunları yazacaktır:"Birlik,eyaletlerin saldırılarına gögüs gerebilir ancak ifade özgürlüğü olmadan uzun süre yaşayamaz."
İfade özgürlüğünü birlikte yaşamanın vazgeçilmez şartı olarak gören bu anlayış, ABD'de diktacı eğilimlerin önünü tıkayan en önemli unsur olmuştur. Haklar Bildirgesi'nin ruhunu aldığı Virginia Haklar Beyannamesi'nde," basın özgürlüğü bağımsızlığın en önemli kalelerinden biridir ve despotik hükümetler dışında hiçbir yönetim tarafından kısıtlanamaz," denilmiştir. Bu ruh dünya konjonktüründe meydana gelen ve ülkenin menfaatlerini tehdit eden durumlarda dönemsel kısıtlamalara rağmen, ABD demokrasisinin özgürlükçü yapısını korumasına vesile olmuştur. Trump gibi bir başkanı, otokrat eğilimlerine rağmen belli sınırlar içinde tutan da budur!
Sonuç olarak, demokrasi ile basın ve ifade özgürlüğü arasında doğrudan bir ilişki vardır.Demokrasiden diktaya giden yol,bu özgürlükten uzaklaşmakla başlar.
Not: Bu makalede Mikail Uğuş ve Mustafa Güçlü'nün ABD' de Basın ve İfade Özgürlüğü kitabından yararlanılmıştır.