Dayatma yapmadan, ‘eşit müttefiklik’ esasında artık sadece ‘İsevi Kulübü’ olmadığını göstermelerini bekliyor.
Bağımsız her devletin kendi yasalarını, evrensel insanlık değerlerini de dikkate alarak, kültürel değerlerine ve ihtiyaçlarına göre belirlemesi en tabii egemenlik hakkıdır.
Dünyanın sahibi oldukları iddiasındaki ülkelerin, herkese rağmen, hatta insanlığın tamamını ilgilendiren ekosistemi dahi hiçe sayarak, her konuda çıkarlarını esas alan düzenlemeleri hayata geçirmekte tereddüt etmediklerini biliyoruz.
Bizim milletimiz devletini ‘Baba’, vatanını ‘Ana’ olarak görür ve ‘Baba’ dediği devletinden de, içerde ve dışarda hakkını, hukukunu, istiklalini, istikbalini, vatanını korumasını, her konuda salt adaleti hâkim kılacak yasaları uygulamasını bekler.
Demokrasi, ancak insan haklarını, halkının güvenliğini, refahıyla birlikte bireysel hak ve özgürlüklerini, en aykırı fikirleri bile savunsalar dahi yerli olan STK etkinliklerini güvence altına almış ise, ileri ve pekişmiş demokrasi olur.
Türkiye de idam cezasının kaldırılmasının üzerinden yıllar geçmesine rağmen AB ile olan üyelik ilişkilerinde halen dahi bir arpa boyu yol alınamazken, Türkiye standartlarının çeyreğine sahip olmayan ülkelerin ise üye yapıldığı birçok örnekle sabittir.
Demokrasi adına yapılan dayatmaların asıl amacının ‘demokrasi’ olmadığı, hedef ülkeler için ‘kurbağa haşlaması’ metodunu uygulamakla ilgili olduğu bilinen bir gerçektir.
Hedef ülkelerin İstiklal ve istikbalini açık hedef haline getirecek bu türden taleplerin, o ülkelerin hainleri ile aile yapısına musallat olan sapkın LGBT’lileri korumak ve kollamak, onlara alan açmak için olduğu bilinmektedir.
Büyük medeniyetlerin varisi Türkiye, bazı AB ülkelerinin menfi tutumuna rağmen her biriyle olan ilişkilerini karşılıklı mütekabiliyet esaslarına göre ve ‘kazan-kazan’ esasında Türk Samimiyeti ile sürdürmeye ve AB süreci ile ilgili mükellefiyetleri de yerine getirmeye kararlı olduğunu her şeye rağmen her fırsatta ifade ediyor ve gösteriyor.
AB ile ilgili karar vericilerden de kendisinin kadim inanç ve kültür değerlerini göz önünde bulundurmalarını, herhangi bir konuda dayatma yapmadan, ‘eşit müttefiklik’ esasında artık sadece ‘İsevi Kulübü’ olmadığını göstermelerini bekliyor.
Dünya üzerinde öylesine kan donduran suçlar işlendi ve işleniyor ki, bunlara karşılık olarak verilen cezalar bu vahşetler için çok hafif kalmaktadır.
Tam da bu sebeplerle, milletlerin vicdanından yükselen adalet ihtiyacının çığlığı, cezaların caydırıcı olmadığı gerçeğinin tekrar tekrar kamuoylarının gündemine gelmesine haklı bir neden teşkil ediyor.
Bir de hunharca, sapıkça cinayetler ile istiklal ve istikbale yönelik terörist fiiller söz konusuysa vicdanları rahatlatacak bir ceza her millet için toplumsal bir ihtiyaç haline gelmektedir.
Bu nedenlerle cezaların bazı suçlar için caydırıcı olmasının istenilmesi hususu, vatanın, devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğüyle, kişi hak ve hukukunu garanti altına alınıp, herkes için salt adaletin sağlanması için isteniyorsa meşru bir taleptir.
Din de, devlet de, yasa ve kanunlar da insan için olup, insan onuru ve yaşama hakkı ise en kutsal değerlerdendir.
Türkiye’deki muhalefet partisi CHP’nin öncülüğünde, bölücü terör örgütünün siyasi temsilcileri ile LGBT, FTÖ gibi yıkıcı illegal örgütlerinde desteklediği “Etnik köken, inanç, cinsel yönelim yasayla dezavantaj olmaktan çıkarılacak” talebinin destekçileri “tuzu kurular” dan ibaret olup, kahir ekseriyetin nezdinde sosyolojik gerçekliği yoktur.
Türkiye’nin iç işlerine güçleri ölçüsünde müdahil olma gayretindeki stratejik ortak ve NATO’da müttefik olan bazı ülkelerin, Türkiye sınırının dibinde etnik bölücü terör örgütüne devlet kurdurtma hayali için vatandaşlarının refahından milyarlarca dolar keserek sarf ettiklerini bu ülkelerin vicdan sahibi aklı selim aydınları tarafından da dile getirilmektedir.
Egemen bir ülke için güvenlik, özgürlük ve refah olmazsa olmazdır ve bu kavramlar bir diğerinin yerine ikame edilemez ve biri diğeri için feda edilemez.
Varlık nedeni olan milleti adına, vatandaşına Yunus, bölücüye, haine, katile, eşkıyaya, ahlaki terör ve ekonomik terör suçlularına ve yandaşlarına ise Yavuz gibi davranacağı tedbirleri alması ve buna ilişkin gerekli düzenlemeleri yapması egemen ve bağımsız bir devlet için meşru görevdir.
Aynı zamanda yasalarda yer bulan cezaların da her alanda adaleti sağlamada tartışılır olmaktan çıkmasını devlet erkinden talep etmekte, egemenliğin kayıtsız ve şartsız kendisine ait olduğunu bilen millete aittir.
Çünkü; “Bir millet için faydalı olan şey, o milletin tabiatına ve bünyesine uygun olandır.”