CEMİL MERİÇ’İN BİR DENEMESİNİ ÇÖZÜMLEME DENEMESİ
‘SABİH ŞEVKET, SEDAT ZEKİ’ / Rânâ İSLÂM DEĞİRMENCİ

Başlangıç:

Deneme Cemil Meriç’in ‘Jurnal 2’ isimli kitabında, yazarın tarih ve saatini 27 Ekim 1978 Cuma 11.30 olarak zikrettiği günlük / mektup / denemedir. Cemil Meriç’in tüm denemeleri kendisinin de söylediği gibi günlük, deneme tarzında ‘jurnal’ler(i)dir. Deneme yazı türü içinde toplanan bu jurnallerde, yazar kendisinden haber verdiğini ifade ederken aslında bize, kendi irfan denizinden damlaları yansıtır. Bu yüzden denemeler yazı türü açısından mektup-deneme-günlük yazı türlerini iç içe yansıtır. Ve içerik, üslup, anlatım tekniği, kelime ve kavramlar, metaforlar, çağrışımlar açısından oldukça yoğundur.

Yazar, ‘jurnal’ ile kendinden, kendi akıl ve yürek dağarcığından bize haber verirken özünde bizden de her an, her fikir ve her durum için akıl ve yürek dağarcığımızı kullanmamızı ister ve bu dağarcığı artırmamız gerektiğini hatırlatır.

Ele aldığımız ‘Sabih Şevket, Sedat Zeki’ denemesi üç sayfalık kısa bir denemedir / günlüktür. Denemenin ‘1947 Haziran…’ olarak başlaması, yazarın bir anısından yola çıkarak denemeyi oluşturduğunu bize göstermektedir.

Denemede Sabih Şevket ve Sedat Zeki isminde iki portreden bahsedilmektedir. Bu iki şahıs, Osmanlının son dönem asilzadelerinden ve cumhuriyetin entelektüellerindendir. Zaten Cemil Meriç’i adı geçen şahsiyetlerin bu iki tarihî dönemi yaşamaları ve yetişme biçimleri etkilemiştir. Yazarın anlatımı ile Sabih Şevket ve Sedat Zeki’yi tanımadan evvel Cemil Meriç’in tüm yazılarındaki karakteristik özelliğin bu yazıdaki izdüşümünü inceleyelim:

1. Denemede Geçen Kelime ve Tamlamalar:

mümeyyiz: seçen, ayıran, yazı katibi
cebelleşmek: münakaşa
saylav cigarası
inkıraz: tükenme, bitme / çoktan yok oluş
rütbe-i bala: yüksek, üst
rical: yayalar, belli mevki sahibi olanlar, erkekler
mezahip nazırlığı: mezhepler, tutulan yollar
rindmeşrep: kalender, dünya işlerini hoş gören
(zevkperest, sanatperest)
İzzet-ü ikbal:
tekaüt: emekli
sohbet-i yaran: dostlar sohbeti
mütareke: savaş
tevkif: tutuklama
ihtiyarî: bilinçli, şuurlu
menfa: sürgün yeri
cünye:
müşavir: danışılan
müştemilat: ona bağlı, eklenti yer
münzevi: inzivaya çekilmiş
sathî: yüzeysel
tavassut: ara bulma, aracılık etme
müşir: emir ve işaret eden
Mekatib- i Harbiye harbiye mektepleri
İhata: etrafı çevirme, sarma, kuşatma / tam kavrayış, anlayış
müstağrip: garibine giden, şakalar
mürebbiye: çocuk eğitimcisi kadın
vukuf: durma, duruş / anlama, bilme, haber olma.

2. Yer ve Kişi; Topluluk ve Kurum isimleri:

Kızılderililer, vapur, Şevket Bey- mezahip nazırlığı, Cevdet Paşa, II. Abdülhamit, Vaniköy, Tahir Paşa, II. Mahmut, Navarin, donanma, ikinci kaptan, Kaptan-ı Derya, Saint- Joseph Lisesi, İstanbul Hukuk, İlk Baro, Elektrik Tünel Tramvay Şirketi, İttihak ve Terakki, Kıbrıslı Şevket, Rıza Tevfik, Ali Kemal, Cemal Paşa, *Yüzellilikler, İstanbul, Suriye Devlet Reisi Ahmet Nami, Kemanî Ağa, Prenses Atiyetullah, Sabih bey, Sosyal Hemşire Okulu, Kızıltoprak, Fenerbahçe, Todori, Kemalistler, Kahire Başkonsolosu, Necmettin Sadak, Mekatib-i Harbiye, Mustafa Zeki Paşa, Fransa-İngiltere sefareti, müsteşarlığı, Mustafa Kemal, Nedim, Naili, Ahmet Akat, Fuat bey, Vedat Zeki, Çengelköy, (Fuat, Süphan ve yazarın eşi)

3. Dergi, Kitap ve Kavram, Olay isimleri:

Misyonerlik, batı düşüncesi, Fransızca, diplomat(lık), II. Abdülhamit devri, ittihatçılık, II. Mahmut devri, mütareke yılları, yüzellilikler olayı, Kemalistler, Nutuk, ‘La Turquie Kemaliste’ mecmuası, zevkperest, sanatperest, *rindmeşrep bir İstanbul Efendisi, İngilizce, ‘La Revue’ Dergisi, Fransız edebiyatı, Batı dilleri, Türkiye’ye ait yazılar

4. -Cemil Meriç’e ait Üslupla- Düşünülmesi Gereken Bol Çağrışımlı Cümleler- Tespitler:

(Her biri sayfalarca açıklanabilir; saatlerce tefekkür edilebilir.)

• Talebe perişan. Dilini unutan bu nesil, yabancı dili nasıl sevsin?
• İçimde misyonerlerin her aksiliğe meydan okuyan imanı, yarının insanlarına Batı düşüncesini, daha doğrusu düşünceyi tanıtmak, tattırmak için çırpınıyorum’
• Kızılderililer arasında bir rahip.
• Yabancı dil, hocalar için de talebe için de arabanın beşinci tekerleği.
• Fransızcası dürüst ve yanlışsız.
• İnkıraz tarihimizin bütün tezatları ile canlı bir kitaptı o. *
• II. Abdülhamit devrinin ikinci sınıf devlet adamlarından, zevkperest, sanatperest, rindmeşrep bir İstanbul Efendisi.
• İhtiyarî menfası: Cünye.
• Sathî fakat geniş bir kültür.
• O benim Fransız edebiyatındaki ihatama hayran oldu. Ben onun batı dillerine vukfuna.

Denemedeki Portreler:

a. Sabih Şevket:

Cemil Meriç’in dikkatini Sabih Şevket’te toplamasının nedenini Meriç şu şekilde anlatmakta:

‘Zavallı Sabih Şevket, bir devrin son temsilcisiydi.’

Osmanlının son dönemi ile Cumhuriyetin ilk yıllarında yetişmiş ve cumhuriyetin sancıları arasında kendisine yer edinmiş bir İstanbul efendisi Sabih Şevket. Babası, II. Abdülhamit devrinin mezahip (mezhepler) nazırlığında bulunan Cevdet Paşa. Yine Meriç’in Cevdet Paşa için söylediği

‘… devrinin ikinci sınıf devlet adamlarından, zevkperest, sanatperest, rindmeşrep’

gibi tanımlamalar da dikkat çekici. Bu aslında, Sabih Şevket ve onun gibi yetişenlerin yine yazar tarafından dile getirilen ‘tezat’ı da gözler önüne seriyor. Sabih Şevket’in babası ve dedesi Osmanlının hatırı sayılır paşalarından. Babası İttihatçıların vekillik teklifini geri çevirerek köşesine çekiliyor. Oğlu Sabih Şevket’i ise tam da günün şartlarına göre yetiştiriyor. Saint Joseph Lisesi ve İstanbul Hukuk’u okuyan Sabih Şevket, ilk baroyu kuranlardan. Kendisine Elektrik Tünel Tramvay Şirketinde Genel Müdürlük veriliyor. Bir ara ittihatçılarla olsa da sonradan ‘komite’den ayrılıyor. Yüzelliliklerle İstanbul’dan ayrılıyor. Suriye devlet reisinin misafiri oluyor. İyi derecede Fransızca ve İngilizce biliyor. Sonrasında İstanbul’a gelince Sosyal Hemşire Okulunda Fransızca Hocalığı yapıyor. Bu süre zarfında prenses Ayetüllah’ın evinde kalıyor. Kemanî Ağa’dan musiki dersleri alıyor. ‘Mükemmel bir piyanist.’ Cemil Meriç onunla kendi okulundaki bir sınavda karşılaşıyor; ikincisinde vapurda görüyor onu, üçüncüsünde ise prensesin evinde tam olarak tanışıyorlar. Bu tanışmadan sonra ziyaret ve yürüyüşlerle dostlukları artıyor. Sabih Şevket’i bu kadar kapsamlı anlatmasına karşılık Cemil Meriç, yine de şu yorumu yapmadan geçmiyor onun için:

‘Sathî fakat geniş bir kültür…’

b. Sedat Zeki

Yazıda Sabih Şevket beyin Sedat Zeki beyin kayınbiraderi olduğunu anlatıyor, Meriç. Ali Kemal bey tutuklanınca Sabih bey, kayınbiraderinden yardım ister. Şevket bey de yardım için işgal kuvvetleri içinde kapı kapı dolanır, böylelikle şüpheleri üzerine çeker. Bu durumdan kurtulmak için ülkeden ayrılma kararı alır. Aynı zamanda Cemil Meriç, ‘Şevket beyin bana anlattığına göre enişte, kayınbirader Hukuk’ta da beraberlermiş ‘, der.

*Yüzellilikler (Mesela; Refik Halit Karay gibi…) dönünce Şevket Bey, Sabih beyi Türkiye’ye çağırır. O sıralar Kahire Başkonsolusu olan Sedat Zeki bey, Sabih beyin ülkeye gelmesine yardım eder. Kendisi de Necmettin Sadak Dışişleri Bakanı olunca merkeze çağrılır. Emekliye ayrılır.

Cemil Meriç Sedat Zekiyi 49’larda tanır. Tanıdığı gibi de tespiti şudur:

‘Şımarık, küstah, laubali bir hariciyeci.’

Ama hemen de över:

‘Tanıdığım Fransızların hepsinden iyi konuşuyordu Fransızcayı. Yalnız Fransızcayı mı? İngilizce ile Almancayı ne zaman öğrendiğini hatırlamıyordu’

diye, acımasız tenkidinin hemen arkasından ekler. Sedat Zeki, Tophane müşiri ve Mekatib-i Harbiye Nazırı Mustafa Reşit Paşa’nın oğludur. İlginç özellikleri vardır bu zatın. Sıralayalım:

• Mekteb-i Hukuka dört macar atının çektiği muhteşem bir arabayla gider gelirmiş.
• On beşer yıl Fransa ve İngiltere’de sefaret müsteşarlığı yapmış.
• Mustafa Kemal’ın Nutku’nu Fransızcaya çevirmiş.
• ‘La Turquie Kemaliste’ mecmuasında Nedim’den Naili’den yaptığı manzum tercümeleri yayınlamış.

Cemil Meriç, Sedat Zeki ile çabuk dost olduğunu; onun Sedat Zeki’nin batı dillerine olan vakıflığına, Sedat beyin de ondaki Fransızcaya hakim oluşa karşılıklı hayranlıklarını dile getirir. Ayrıca ‘La Revue’ dergisinin eski nüshalarını taradığını, Türkiye’ye ait yazıları dosyaladığını, bu sırada da oradaki yazılardan Sedat beyin babasını tanıdığını hem okuyucuya hem de Sedat Bey’e aktarır.

Yazının sonundan anlıyoruz ki Yazar gerek Sabih Şevket beyle gerekse Sedat Zeki Beyle birkaç kez daha görüşmüş hatta aileler dahi birbirleri ile tanışmıştır.

Sonuç:

Bu denemenin yazılış amacı ya da ortaya attığı iddia denemenin ilk paragrafı ile ikinci paragrafın ilk üç beş cümlesinde yatıyor.

Cemil Meriç yedi aydır Fransızca okuttuğu Hukuk Fakültesi öğrencilerine yaptığı bir imtihan sırasında içeri gözetmen mi müfettiş mi olduğu anlaşılmayan biri girer. Bu girişe canı sıkılsa da giren kişinin sağlam Fransızcasına hayran olur, Meriç. Hatta giren zatın öğrencilere yerli yersiz sorularına da içerler. Fakat anlaşılan o ki bu olay ve kişi hafızasında yer eder. Sonra zatı bir vapur yolculuğunda görür. Üçüncüsünde ise tanışır ve dost olurlar. Tanıştıktan sonra ise bu şahsın yetişmesindeki ‘tezat’lar; -Yazarın düşünce ve kritiğine göre- artılar ve eksiler, yazarı bu şahsı (Sabih Şevket) ve bu şahsın akrabası, sanki (iktibası, aynı şekilde yetişmişi) tıpkı basımı bir şahsı (Sedat Zeki) bize tanıtmak ister. Böylelikle, Osmanlı son dönemi ile kurtuluş savaşı, cumhuriyet ve ilk yıllarını yaşamış bu kişileri bizlere aktarır. Yazar, bu kişilerin yetişmeleri ve hayat mücadelelerine bir yönden hayrandır, ancak bir taraftan da bazı tezatlara şaşırmaktadır.

Fakat sınav sırasındaki yaşadığı olaydan evvel, yazarın kafasını kurcalayan tespitler de ilginçtir:

• Talebe perişan. Dilini unutan bu nesil, yabancı dili nasıl sevsin?
• İçimde misyonerlerin her aksiliğe meydan okuyan imanı, yarının insanlarına Batı düşüncesini, daha doğrusu düşünceyi tanıtmak, tattırmak için çırpınıyorum’
• Kızılderililer arasında bir rahip.
• Yabancı dil, hocalar için de talebe için de arabanın beşinci tekerleği.

İşte tam da bu sorularla boğuşurken, bu sorulara cevap ararken içeri giren Sabih Şevket’in yabancı dile olan hakimiyeti ve sonrasında (tanıdıktan sonra) Sabih Şevket ve Sedat Zeki’nin yetişmeleri, yabancı dillere olan hakimiyetleri, başarıları, yaptıkları, yapamadıkları, tezatları kafasına takılan çengelleri açabilmede / çıkarabilmede ona yardım edecektir. İşte bunu fark eden Cemil Meriç, bu iki insanı yakından tanımak ve tanıtmak ister.

Bu portreleri hem yetiştikleri aileler, okullar, ekoller, siyasi akımlar, devlet anlayışları; hem de yaşadıkları dönemler, olaylar, yerler, kültürel ve sosyal ortamlar açısından farklı farklı cephelerden değerlendirmek mümkündür.

Hemen ardından biz de –mesela- yabancı dil eğitiminde neyi, niçin, nasıl, ne kadar, ne ile, neye rağmen yapmalıyız, sorusuna cevap arayabiliriz. Ya da bir dergiye, bir kuruma, bir fırkaya, bir ideolojiye nasıl yaklaşmalı sorusuna cevabı hem bu denemede görebilir hem de kendimiz tefekkür edebiliriz.

Ya da insan nasıl olmalı; nasıl yetişmeli, yetiştirilmeli? Veya insanı nasıl okumalıyız...gibi birçok konu için şöyle bir silkinip düşüncelere dalabiliriz.

Mesela Mustafa Kemal’in Nutkunu Fransızcaya çeviren birisinin aynı zamanda La Turquie Kemaliste Dergisi için Naili ve Nedim’den manzum çeviriler yapabileceği aklımıza gelir miydi? Bunu yapan aynı kişi ise ya entelektüelliği yeniden tanımlamalıyız ya da –şu an için hayatın neresinden bakarsak bakalım- doğru bildiğimiz kavram ve olayları yeniden ve yeniden okumalı mıyız, iyi görmeliyiz..

Mesela Cemil Meriç gibi… Üç sayfalık bir denemede; bizi düşünceye sevkeden iki portre, koskocaman dil meselesi yanında, yazarın 49 isim, 25 kavrama – bilerek- değinmesi ve bizlerin bu zikredilenlerin çoğunu incelememiz gerektiği gerçeği bize ‘aydın’lık, ‘entelektüellik’, ‘araştırmacılık’, ‘düşünürlük’, ‘okuyuculuk’ ve ‘yazarlık’ hakkında hangi kapıları açıyor?

Yazımızın sonunda, Cemil Meriç sorsun yine bize:

‘Sathî fakat geniş kültür mü olmalı; yoksa…’

Yoksa bildiğimizi tam mı bilmeliyiz?

Bana öyle geldi ki bu deneme sanki okura, ‘düşünceyi tanıtmak ve tattırmak için…’ yazılmıştır…

Not: Ben kendi adıma 2. ve 3. maddede sıraladığım birçok isim ve kavramı araştıracağım. -Birkaçını araştırdım da.-

Nâr Yazar Okulu Okuma Saati için...( 22 Kasım 2019 Ankara)

Rânâ İSLÂM DEĞİRMENCİ