Tarihi kişiliklere önyargısız yaklaşmalıyız. Bizse tam tersini yapıyoruz.
       Konu Abdülhamit ise önce “"Gök Sultan” mı, Kızıl Sultan" mı sorusunu kendimize soruyoruz. İkisinden birini seçiyoruz, seçtiğimiz yargıyı destekleyecek bilgiler toplamaya başlıyoruz. İşimize gelmeyen tarihi gerçekleri kenara itiyoruz. Kendimizi işte böyle kandırıyor, beynimizi işte böyle yanlışlarla dolduruyoruz.
       Nihal Atsız da, Necip Fazıl da, daha başkaları da Abdülhamit konusunda böyle yaptılar; madalyonun iki yüzünü bize göstermediler, kararı okuyucuya bırakmadılar.
       Şimdi Abdülhamit konusunda madalyonun iki yüzünü göstermek için kısa bir deneme sunuyorum.
       1) “Abdülhamit Osmanlıyı yönettiği 33 yıl boyunca görkemli bir deha sergilemiş dünya dengelerini gözeterek bütün Avrupa’yı alt etmiş, işte bu yüzden onun döneminde bir karış toprak kaybedilmemiştir.”
       “Son dönem Osmanlı sultanları içinde en büyük toprak kaybı Abdülhamit dönemindedir; iki Türkiye büyüklüğünde toprak kaybı olmuştur. Saltanatının 33 yılı boyunca tahtını korumak için gösterdiği özeni devleti korumak için göstermemiştir. Kurduğu Yıldız İstihbarat Teşkilatı ile Balkanlardaki isyan çetelerini değil İstanbul’daki muhaliflerini fişleyip takip ve sürgün ettirmiştir. Osmanlı Donanmasını da 'Top namlularını Yıldız Sarayı’na çevirip kendisini tahttan indirirler' korkusuyla Haliç’e zincirleyip çürütmüştür.”


       2) “Abdülhamit çok samimi bir Müslümandı, abdestsiz yere basmazdı, hatta kendisinin evliya mertebesinde olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz.”
       “Kuran’a göre samimi Müslümanlığın en büyük ölçüsü kul hakkı yememektir. Yüce Allah’ın af kapısını kapattığı tek günah kul hakkıdır. Abdülhamit abdestsiz yere basmazken yetim mallarından oluşan hazineyi yağmalamış, bugünün parası ile 90 Milyar Dolar taşınmaz mal, 70 Milyar Dolar nakit servet edinmiştir. Damat Şerif Paşa’nın hatıralarından öğreniyoruz ki, Abdülhamit’in Osmanlı Bankası’ndaki büyük servetinden başka, Deutsche Bank, Deutsche Orientbank, Swissbank, Kredi Lione gibi yabancı bankalarda kişisel serveti var. Yalnız Deutsche Bank’taki parası 1 080 000 altındır. Abdülhamit'in tahttan indirildikten sonra, bu dudak uçuklatan serveti Enver ve Mahmut Şevket Paşa'nın emri ile şakağına silah dayanarak alınan bir vekâletle İstanbul’a getirildi ve ordunun modernizasyonunda kullanıldı. Çanakkale Savaşı Abdülhamit'in soygun altınları ile alınan silahlarla kazanılmıştır. Samimi Müslüman hatta evliya mertebesinde gösterilen Abdülhamit İstanbul’da ilk genelevi, ilk rakı, ilk bira, ilk viski fabrikasını da kuran kişidir…”
       3) “Abdülhamit Türkçü bir sultandır çünkü Türkçeye büyük önem vermiştir. İstanbul’daki azınlık okullarına Türkçe eğitim şartını koymuştur. Ona Kızıl Sultan sıfatını kullananlar Ermenilerdir.”
       “Hayır, Abdülhamit’e “Kızıl Sultan” yakıştırmasını yapan Ermeniler değil Mehmet Akif Ersoy’dur… Evet, azınlık okullarına Türkçe eğitim şartını koyduğu doğrudur ama hükümette ve bürokraside Ermeniler, Rumlar, Yahudiler her zaman çoğunlukta olmuş, Türklerin kontenjanı hiçbir zaman yüzde yirmiye ulaşmamıştır.  Türkçülük böyle mi olur?"
       Sıraladığım bu 3 maddeyi 3333’e kadar uzatmak mümkündür. Benim önemle altını çizmek istediğim konu tarihi olaylara ve kişiliklere tek yanlı bakma yanlışına düşmemektir.
       Alper Aksoy