Tarih kokan sokaklar beni karşılıyor. Her taşında, her duvarında bir geçmiş saklı… Hacettepe’ye ilerlerken şehrin eski dokusuna uygun restorasyonları görüyorum

ULUS VE HACETTEPE ZİYARETİM.

Ankara’nın kalbi sayılan Ulus’a adım attığımda, tarih kokan sokaklar beni karşılıyor. Her taşında, her duvarında bir geçmiş saklı… Hacettepe’ye doğru ilerlerken şehrin eski dokusuna uygun yapılan restorasyonları görüyorum. Bir yanım bunları görmekten keyif alırken, diğer yanım biraz buruk. Çünkü geçmişi koruma çabası ne kadar değerli olsa da, kimi zaman ruhu eksik kalıyor gibi geliyor insana.

Ziyaretimin ilk durağı, Mimar Sinan’ın zarif dokunuşlarını taşıyan cami oluyor. Taşların arasına sinmiş zamana tanıklık ederken, ustalığın ve sadeliğin ne kadar güçlü bir anlatım dili olduğunu bir kez daha hissediyorum. Caminin avlusunda durup nefes alırken, eski Ankara’nın siluetini gözümde canlandırıyorum: dar sokaklar, taş yapılar, küçük dükkanlar ve ahşap cumbalı evler…

Ara sokaklara yöneldiğimde, beni düşündüren yapılarla karşılaşıyorum. İnanç evet, ama onun yanında tarikat binalarının varlığı içimi burkuyor. Tarihi mirasın arasında yükselen bu yapılar, geçmişten bugüne nasıl bir dönüşüm yaşandığını düşündürüyor bana. Eskiden ilim, sanat ve zanaat yuvası olan bu sokaklarda, şimdi farklı bir ruh var.

Bazen bir şehri gezerken sadece taşlarına, binalarına değil, o taşların arasına sinmiş hikâyelere de dokunuyorsunuz. Ulus ve Hacettepe sokakları, bende tam da böyle bir iz bıraktı. Biraz hüzün, biraz hayranlık, biraz da düşüncelere dalarak tamamladım bu yolculuğu…

KIYMET ŞAHİN/2025