Siyaset gündeminde Türk Milliyetçileri, ülkücüler iki gerçekle ile yüz yüze !..
-Partiler üzerinden bölünmüş ve dağılmış durumda!.. buna karşılık bir paradoks olarak,
- Yeni parti kurma ve örgütleme konusundan bir den fazla güçlü potansiyele sahip Türkiye’de ki tek fikir hareketinin temsilcisi de Türk Milliyetçileri ve özelde de Ülkücüler !..
MHP’den ilk kopuş BBP’nin kurulması ile oldu. İnşallah bir gün henüz yazılmayan yönleri ile bu konuyu da yazmamız nasip olur.
Sonrasında tüzel kişilik olarak en büyük bölünme İYİ PARTİ ile oldu.
Daha sonra İYİ Partiden ayrılanlar ZAFER PARTi’sini kurdu.
BBP ‘den kopan bir grupta MİLLİ YOL PARTİSİNİ kurdu.
Ayrıca 20’ye yakın yönetimini Türk Milliyetçilerinin oluşturduğu Türk Milliyetçiliği ideolojisini temsil iddası ile kurulmuş seçime girme hakkını henüz kazanamamış partiler var.
Kısaca Türk Milliyetçileri 1980 den sonra, İhtilalin temel sebeb olduğu bir siyasi fetretin pençesinden bugüne kadar henüz kendini kurtaramadı.
Ülkemizde ağır bir travmaya ve sosyal siyasal savrulmalara sebeb olan 12 Eylül ihtilalinin sonuçlarından, Türk Milliyetçilerinin teşkilatlarının etkilenmemesini beklemek elbette düşünülemez. Kapanan her teşkilatımız sorunlar ve iç çekişmeler sonucu ya zayıf ya da ölü doğdu.
Bugün de henüz birliğimizi bütünüyle temsil edecek bir siyasi çatıya sahip değiliz. Partilere dağılmış olan kadrolarımızdan çok daha fazla ve çok daha ehil ve tecrübe sahibi kadrolarımız mevcut partilerin dışında bulunmaktadırlar.
Şimdi yazımızın esas konusuna gelelim ve şu soruyu soralım:
Niçin Türk Milliyetçileri “kadro ve mensubiyet” olarak mevcut Milliyetçi partilerden birinde toplanamıyor?
MHP için ise bu soruyu şöyle sormamız gerekiyor:
Niçin TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ ilk defa siyasi bir partinin temel fikri olarak kabul etmiş ve 50 yıllık bir mazinin sahibi olan MHP, TÜRK MİLLİYETÇİLİLERİNİ çatısı altında toplayamıyor?
Bu noktada bir tespit yapalım.
Anadolu’ya yayılmış tecrübeli kadrolarıyla ümit ve heyecanla parti kurma konusunda Türk Milliyetçisi ve Ülkücülerden daha güçlü ideolojik ve siyasi hiç bir hareket yoktur.
Sosyalistler darmadağın.
Liberaller zaten kitle partilerinde mevzilenme ile sınırlı bir gücün sahibi.
Siyasal islamcılarında iki atımlık barutu vardı Onu da Saadet ve Yeniden Refahla kullandılar.
Zaten AKP siyasi islamcılar için toparlayıcı çatı olarak MHP’nin Türk Milliyetçileri için yapamadığını yapmakta.
Şimdi sorularımızın cevaplarını bulmaya çalışalım.
Bence birliğimizin mevcut milliyetçi partilerde birinin çatısı altında gerçekleşmemesinin iki temel sorunu var:
1- Meşruiyet,
2- Müktesebat.
Bu iki kelime Arapçadan dilimize geçmiş. Fakat Türkçe anlamları ile çok daha geniş kavramsal ifade gücüne ulaşmış.
Meşruiyet, sözlük anlamı ile hukuka uygunluk, kanunla kazanılan hak, kanunun izin verdiği her şey olarak tanımlanmakta.
Fakat dilimizde sosyal ilişkilerde töre ve örfe bağlı kabul ve edimler de “meşruiyet” kapsamı içinde ifade edilir.
Mesela Parti kongreleri hukuken meşruiyet kapsamındadır. Çünkü sınırları yasalara göre belirlenmiş ve uygulamalar kanunlara uygun olarak gerçekleşir.
Fakat bir çok Türk Milliyetçisi hukuken meşru kabul edilse bile “töre ve örf” olarak istişare ve geniş bir mutabakatı olmayan dar kadrocu, kanuna uygunlukla sınırlı bu şekilde yapılmış kongreleri meşru görmemektedir.
Müktesebat ise Türkçe karşılık olarak “edinç” kazanılmış olan hak ve hak edilmiş statü olarak kullanılmaktadır.
Yine müktesebat da , Türkçede geniş bir sosyal ve toplumsal ilişkileri ifadede daha derin ve zengin bir kavram olarak kullanılmaktadır.
Kazanılmış hak olarak “müktesebat” hukuk yönünden de korunabilir ve ifade edilebilir. Devlet Memurlarının idari yetki hakları gibi.
Fakat biz normal hayatta siyasi ve sosyal konularda muktesebatı daha çok şu anlamda kullanırız:
“Deneyim, gözlem ve yaşanmış olaylar ile kazanılmış tecrübeler zenginliği.”
İşte bu iki temel kavram Türk Toplumunun zihinsel dokusunda yerleşmiş ve bir çok siyasi ve sosyal tercihinde refleks olarak ortaya çıkmaktadır.
Belki bir çok vatandaşımız siyasi görüşleri ve tercihleri doğrultusunda zihninde var olan “meşruiyet ve müktesebat” olgusunu ifade edemese de kararlarında bu iki unsur etkili olmakta ve/veya başka bir sebeble sonrasında aldığı siyasi kararını, destekleyici siyasi gerekçeler ve beklentiler ile zenginleştirip savunmaktadır.
Türk Milliyetçilerinin tek çatı altında birleşememesinin sebebini; gerek kurumsal kimlik ve gerekse kurucuları ve yönetimleri olarak mevcut milliyetçi partileri, “meşruiyet ve müktesebat” açısından, Türk Milliyetçiliğinin 50 yıllık mazisi ile karşılaştırdıklarında eksik ve yetersiz görmelerinde aramamız gerekir diye düşünüyorum.
MHP müktesebat açısından en sağlam yerde duruyor. Fakat Bahçeli yönetiminde yaptığı siyasi tercih ve konumlanmalar ile “meşruiyetini” sorgulatır ve tartışılır hale getirdi.
Haklı meşru bir davanın izahı zor hallerini yaşattı.
Türk Milliyetçileri bu durumda farklı meşruiyet arama ve oluşturma maceralarına giriştiler. Fakat unuttukları şu idi. Haklı bir davayı meşru olarak tabana kabul ettirmek “müktesebat” gerektirir. Bu da hemen kazanılacak bir güç değildir. Ayrıca yeni kurulan milliyetçi partiler yönetimlerinde “muktesebatı” güçlü, ve milliyetçi camiayı temsil yönünden sayıları tatmin edici kadrolara da yer veremediler. Vermediler demiyorum dikkat !.
İsteselerde zaten veremezlerdi de zaten !..
Kurulurken vitrine koyduklarını da İYİ PARTİ örneğinde olduğu gibi kısa sürede ya arka fona koydular ya da yollarını ayırdılar.
Bu açıdan bakılınca İYİ PARTİ’ nin de Türk Milliyetçilerini tek çatı altında toplaması zor ötesi imkansızdır.
Çünkü İYİ PARTİ Türk Milliyetçiliği ideolojisinin ne “meşruiyetine” ve ne de “müktesebatına” sahip değildir.
Zaten “meşruiyet” konusunda, biz sadece Türk Milliyetçisi bir parti değiliz diyerek bizzat genel başkanları yaptığı açıklama ile noktayı koymuştur.
Müktesebat ise bu günden yarına kazanılacak bir hak ve kazanım değildir. Mevcut partilerin Kurucuları arasında Türk Milliyetçilerinin mazisinde muktesebatı olan isimlerin varlığı kendi siyasi konumlarını ilgilendirir. Partilerinin tüzel kişiliğine müktesebat yönünden bir etkisi ve kazanımı olmaz. Türk Milliyetçileri bu iki olgu açısından gördükleri eksiklik sebebi ile İYİ PARTİYİ TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİ birleştirici bir çatı olarak görmemişler ve görmemektedirler.
ZAFER PARTİSİNE gelince.
Milliyetçi bir partidir ve çekirdeğini ülkücüler oluşturmuştur. Ve öyle gözüküyor ki mevcut milliyetçi partiler içinde “meşruiyet” kazanma yolunda bugüne kadarki çizgisiyle en yakın durumdadır. Türk Milliyetçileri açısından meşruiyet hususunda söylem ve faaliyetleri ile kısa zamanda iyi yol aldı.
Fakat “müktesebat” yönü ile henüz yolun başında. Bu noktada önümüzdeki seçim fırsatını iyi değerlendireceğini tahmin ediyorum.
Milletvekili adayları tespitinde İllerinde Ülkücü özgül ağırlığı en yüksek aday listesini yapacağından eminim.
Fakat henüz bugünkü haliyle Türk Milliyetçilerini kendi çatısı altında toplayacak “meşruiyet ve müktesebat” hususunda bir temsil gücüne sahip değildir.
Mevcutta MHP’nin ve yeni kurulan Milliyetçi Partilerin meşruiyet ve müktesebat temelinde eksiklik ve yetersizlikleri Türk Milliyetçilerini tek çatı altında toplayamamasının gerçek sosyolojik temelli sorunudur.
Müktesebat; bir fikrin bir partide temsili ya da bir hedef için tutulan safta ya da bir sosyal birliktelikte birleşmeyi sağlayacak tarihsel derinliği olan en önemli sosyal olgudur.
Bizim insanımız söylenenden önce söyleyenin kim olduğuna ve söyledikleri ile mazisinin ne kadar örtüştüğüne bakarlar. Söylediklerinin doğruluğu, haklılığı yani meşruiyeti ikinci test noktasıdır.
Eğer bir gün Türk Milliyetçilerinin önüne “meşruiyet ve müktesebat” yönünden tartışmasız bir heyet çıkar ve bir hedef için Ülkenin yönetimine ulaşacak en kısa yolu gösterir ve de çarığı ayağına giyer, asayıda eline alırsa işte o zaman bu yazım daha anlamlı ve anlaşılır olacaktır.
Parti kurmaktan bir partiyi tercih etmekten bahsetmiyorum.
Ben bir fikri ve bir ülküyü temsil etme olgusunun bileşenlerinden, Türkiye’yi yönetme ülküsü ile bir araya gelmesinden bahsetiyorum..
“İşte doğru adres bu; meşruiyeti, muktesebatı olan isimler hedefi işaret ediyor. Ben bunu bekliyordum, ben de varım” diyeceğimiz günler kim bilir belki de çok yakındır.
Sağlıkla kalın.
Hakkı Şafak Ses