İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Türkiye'nin ve dünyanın son yıllardaki en önemli sorun başlıklarından biri olan göç meselesini anlatırken yer verdiği Angelina Jolie örneği, maalesef ki "modernim" diyen ülkelerin insanlık adına sadece formalitede kaldığını gözler önüne serdi bir kez daha...
Konuşmanın geneli sadece siyasilerin değil komple hepimizin zihnindeki ve dilindeki düşünceleri yansıtıyordu...
Hele bir cümle vardı ki, “mevzu tam da bu” dedirtti...
Elindeki devasa kepçeyle dünyayı gezip çözümü değil kördüğümü aş diye insanların önüne sunanlar, bundan daha iyi bir cümleyle tasvir edilemezdi; “göç sorununu Angelina Jolie’yi sahaya çıkararak çözemezsiniz...”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Türkiye’nin ve dünyanın son yıllardaki en önemli sorun başlıklarından biri olan göç meselesini anlatırken yer verdiği Angelina Jolie örneği, maalesef ki “modernim” diyen ülkelerin insanlık adına sadece formalitede kaldığını gözler önüne serdi bir kez daha...
Tamam Angelina Jolie’de işin bir ucundan tutsun duyarlılık adına... Hatta hepimiz bir şeyler yapalım elimizden geldiğince fakat tek çözüm faaliyeti bu olmamalı... Angelina gelsin, gezsin, moral versin, fotoğraflar çekip paylaşsın, duyursun, duyarlılık uyandırsın fakat masa başına oturtulup bir devlet lideri modu verilmesin... Olayın vahameti sulandırılmasın, acı unutturulmasın, hedef saptırılmasın, çözümden uzaklaşılmasın...
Bakan Soylu’nun o günkü konuşmasından elde ettiğim özeti de hemen sizlerle paylaşayım; “Türkiye göç meselesinin kilit ülkesi dünya bunu göz ardı etmemeli... Bu meselenin tek çözümü var o da tüm ülkelerin sorumluluk alması ve uzlaşıyla yol alması... Göç meselesini yok sayma lüksüne kimse sahip değil ve bu meselenin çözümü için ciddi adımlar atılmalı artık... Uzun zamandır yaptığımız uyarılara kulağını tıkayanlara şunu söylemek istiyorum; göç meselesi asıl bundan sonra başlıyor...”
Aynen öyle “göç meselesine dair asıl bundan sonra başı ağrımaya başlayacak dünyanın...”
Göç meselesi ve her geçen gün daha da ’istenmeyen’ boyuta geçen göçmenler olayı, nereye mi taşınır? Öncelikle toplumlarda en koyusundan milliyetçilik tavrı yükselişe geçer bu net! Bilhassa “vatan” bilincine sahip ülkelerde... Atasıyla, dedesiyle, eşiyle, anasıyla, babasıyla, evladıyla vatanı uğruna mücadele verenler kendi vatanında kendini azınlık olarak görmeye başlarsa telafisi imkansız yıkımlara sebep olur insan psikolojisi... Hele ki küresel ekonomik krizi de göç meselesinin üzerine eklersek daha bir katmerli olur öfke... Dünya tarihinde bunun çok örneği var. En barizi Almanya, Hitler ve hiç düşünmeden arkasına takılan kitleler...
Hitler başlattığı savaşın öncesi ve sonrasıyla bana göre pek çok sosyolojik tezin beslenme kaynağıdır...
Evet yükselen milliyetçilik akımları çekişmeleri, çatışmaları, sen-ben-o diyen ayrışmaları ve sonrasında da çatırdayarak bölünmeleri beraberinde getirir... Ki küresel güç mantığı tam da bunu istiyor; karıştır, çatıştır, küçük küçük böl, yönet... Yugoslavya, Suriye, Irak, Libya, Ukrayna, Afganistan...
Küresel dengeyi elinde tutanlar büyük, köklü ve güçlü ülke kavramından haz etmez... Ülkeler tarihine şöyle bir bakarsak giderek ülke kavramı yerine “küçük yönetimler” anlayışının öne çıktığını çok net görebiliriz... Yaklaşık on yıldır çarklar hızla dönüyor ve bu oyunları doldurup doldurup boşaltıyor Ortadoğu topraklarına...
Etnik, dini, mezhep ayrıştırmaları ise en güçlü çatıştırma-bölme argümanı olarak kullanılıyor...
Şimdi gelelim Türkiye-göç meselesi-doğru göçmen istihdamı kısmına... Türkiye toplumu, göç meselesinde diğer ülkelerden daha insani ve vicdani boyutta ele alıyor konuyu bu bir gerçek fakat “çok iyi ağırlanan misafir zamanla döşeğini baş köşeye serermiş” cümlesini de hatırlamak gerekiyor... Ve elbette sosyolojik nabzı çok doğru okumak gerekiyor...
Zira Türkiye insanı; değerli ev sahibi olmakla birlikte yığılan göçmenler, pandemi, küresel ekonomik kriz ve hasar gören sosyal iletişimi ile “misafir de yerini bilsin ve ayağını fazla uzatmasın” demeyi de çok iyi bilir haklı olarak...
Öyle görünüyor ki dünya, yakın gelecekte ülke kavramının olmadığı “Beylikler Devrine” dönecek...
Büyük ülke kavramından haz etmeyen küresel güçlerin yarattığı ve yaşattığı tüm maddi-manevi-salgın zorluklarının temelindeki dayatma da bu yönde; ülkeleri dörde beşe bölerek global etki ve yetkisini azaltmak...
Sorunlar analizinden sonra şimdi de vatandaş gözüyle üç beş cümle ile göç meselesinin çözümüne katkı sağlayalım mı? Göç meselesi yerinde etki ile çözülür... Misal Taliban’ı reddetmek ve dışlamak göçü tetikler... Reddetmek yerine uzlaşı masasına oturup karşılıklı menfaatler gözetilerek yol alınmalı... Göçmenlere kucak açmak, kabul etmek, baş tacı edip misafir olduğunu unutturmak da çözüm değil tam aksine göçü daha da teşvik eder... Herkes aidiyetini unutur ve kaçmak için türlü oyunlara başvurur...
Göçü yerinde çözmenin asli unsuru, göçün kaynağı olan sorunlu yönetimlere uygulanacak demokrasi, huzur, ekonomik kalkınma istişareleridir... Göç eden topluluklarda doğum kontrol yöntemleri acilen teşvik edilmeli... Ki bence yakın ve uzun vadede göçü azaltacak ve dünyayı insan istilasından kurtaracak en önemli başlık bu... Çünkü göç eden gruplara baktığımızda bilinçsiz bir üreme görüyoruz... Hatta bu durum sığındıkları ülkelerde de hızla devam ediyor... Bilinçli toplumlar için gerekli olan eğitim başlığının altıda iyice doldurulmalı... Ve daha nicesiyle aslında sayacağım çok madde var bu minvalde...