Huzur evine gittiklerinde yaşayacakları travmaları düşündüm; buz gibi, onlara ait olmayan, soğuk ve ifadesiz eşyalar Beş yıldızlı bakım evlerini bile sevemedim.
HER ŞEYİN BİR SONU VARMIŞ GİBİ GÖRÜNSEDE GÜNEŞ HEP YENİDEN DOĞAR VE HAYAT DEVAM EDER..
GABRİEL GARCÍA MARQUEZ .
GİTMEDİ BOĞAZIMDAN O DÜĞÜM..
Yaşını almış teyze ve amcaları izlerim, gözlemlerim. Garcia Marquez edasında değil tabi, ama yüreğimde incik boncuk misali biriktirdiğim masallar var; kışın sobanın yanında fısıldayan çaydanlık eşliğinde mahalleli teyzelerin anlattığı acıklı yaşanmışlıklar. Ritüeller, büyüler, sihirler, sevilmeyen cadılar… En çok da geriatriye dair hüzünleri dinlerdim.
Biraz eski kafalıyım bazı konularda, sabit fikirliyim. Özellikle huzurevleri konusunda…
Kendi eşyalarına, yüzyıllık çeyizlerine, sürahilerine, tabaklarına, torunlarının kırdığı bardaklara, artık kullanamadıkları sandalye ve modası geçmiş çatal bıçaklarına (neye göre, kime göre) büyük bir sevgiyle bağlı olduklarını gördüm.
Huzur evine gittiklerinde yaşayacakları travmaları düşündüm; buz gibi, onlara ait olmayan, soğuk ve ifadesiz eşyalar… Beş yıldızlı bakım evlerini bile sevemedim. Duvarlarından buzlar sarkıyor eşyalar bile acı çekiyor,para için çabalayan sahipleri, doğallıktan uzak, yapay şefkat gösterileri… O arkadaki samimiyetsiz, ticaret kokan konuşmaları gördüğümde agresif oluyorum. Sanki tartışmayı cebimde taşıyorum. Gördükçe oradaki teyzeler ve amcaları gözlerinin içine bakamıyorum zaten o atılmış gibi mahcup,yüzlerini acı kaplamış, hâlâ hüzünlü, acılı, mutsuz… Kendilerini oraya ait hissetmiyorlar, ne yaparlarsa yapsınlar.
İnanın, beş yıldızlı yerlerde bile o kesif kokuları aldım; idrarla karışmış yemek kokusu, burnundan yüreğine inen zehir zıkkım bir koku… Kimsesi olmayan, kimsesizler için bir çare belki ama… Oralarda bir tane bile mutlu, güvende hisseden birine rastlamadım. Boğazıma bir yumru oturdu, hâlâ çıkmıyor. Yaşlılığın yalnızlığını, savunmasız çaresizliğini görmek, hâlâ beni kendime getiremedi. Oysa biz, çok lüks yerler hayal edip gitmiştik; başında hemşiresi, doktoru, her an tansiyonu, nabzı ölçülecek bir yer… Oysa hepsi fiyasko, rezalet. Devlet nasıl denetliyor, o da ayrı bir mesele.
Sonra mı? Benim güzel, zarif, titiz, kibar, ince ruhlu Kamuran’ım... Sığdıramazdık onu oraya. Onun yeri sarayı, mis gibi tertemiz evi. İstemese de yardımcılarla kalacak. Yaşının çaresizliği maalesef… Ne mutlu ki onu çok seven evlatları var. Ana kraliçe iyileşti ve sarayına geri döndü hastaneden... Şimdi rast şarkılarını mırıldanarak eşyalarını evini seyredecek sessizce kulağıma fısıldayacak camları silermi ki? Sağlıkla yaşa çocuklarınla ve tertemiz evinde…
KIYMET ŞAHİN
29/08/2024