En son ne zaman böyle bir durumun içinde yer aldığını hatırlayan var mı? Telefon yok, trafik yok, telaş yok, zaman kavramının baskısı yok...
Sizi bilmem ama şahsım adına şunu söyleyebilirim; fırsatını bulduğum an ‘amenna’ deyip huzur denizinde dibi boyluyorum...
Geçtiğimiz hafta sonu Genel Başkan Yardımcısı görevini yürüttüğüm GAP Gazeteciler Birliği’nin rutin istişare buluşmalarından birini Kahramanmaraş Başkonuş Yaylası’nda gerçekleştirdik.
Basın ve medyada yurtiçi-yurtdışı büyük başarılara imza atmış köklü isimlerle aynı ortamda olmak ve onlardan feyz almak büyük gururdu benim için.
İki gün süren istişare amaçlı toplantılarda mesleki sorunları ve çözümleri masaya yatırdık. İğneyi karşıya batırırken çuvaldızı kendimize batırmaktan da çekinmedik. Etik kurallar çerçevesinde yazıp konuşan, memleket odaklı hareket eden kalemlerin ve kelamların ne kadar değerli olduğunun altını bir kez daha çizdik. Hele ki içinde bulunduğumuz bu süreçte! Hele ki Türkiye’nin hem nalına hem de mıhına göz dikenler pik yapıyorken!
GAP Gazeteciler Birliği Başkanı Zeynel Abidin Kıymaz, mesleğin önemine dikkat çekerek; "Dünyada önemli fikir hareketleri ve siyasi hareketler gazeteciler öncülüğünde gerçekleştirilmiştir. İçinde yaşadığımız kenti ve ülkemizi geleceğe taşıma vazifesi, vebali, gücü her ne kadar yürütmenin omuzundaysa da bu vebal yürütme kadar basınının da omuzundadır" diye konuştu.
Toplantılarımızda çay ve kahvenin eşlik ettiği sazlı sözlü molalara sıklıkla yer verdik. Herkes şehrini anlatan Türkiye kokulu türkülere kendince ses veriyordu.
Malatya, Adıyaman, Gaziantep, Kilis, Osmaniye, Diyarbakır, Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Adana...
Şimdi gelelim mi Başkonuş Yaylası’na? Adım attığınız an başka bir boyuta geçtiğinizi hissediyorsunuz. Yeşilin her tonunda boy veren çam ağaçlarının kokusu anında ciğerlerinize işliyor ve bir anda nefesinizin açıldığını hissediyorsunuz.
Yayla, adını rahmetli Doktor Bayram Başkonuş’tan almış. Bölgenin çocuğu olan Doktor Başkonuş, yardımseverliği ve fakir fukara dostluğu ile herkesin gönlüne taht kurmuş. Erken yaşta kansere yenilen Doktor Bayram Başkonuş’un ismi anılırken yüreklerdeki sevgi ve hüzün halâ herkesin yüzünden okunuyor. Sevgisiyle yüreklerde yer edinip unutulmayanlar; rahmetler içinde uyuyun...
Başkonuş Yaylası’na kurulan tesisin doğal hayatı bozmaması ve ağaçların arasına gizlenmesi çok hoşuma gitti. Her yerde sadece ağaçlar var gibi. Tesisi 2011 yılından itibaren avukat ve inşaat mühendisi olan Serdar Erdoğanyılmaz başarıyla işletiyor. Serdar bey ve eşi tam bir doğa aşığı. Tesisi devir aldıklarından bu yana büyük projelerle doğal yaşamı korumayı ve insanların arada kaçıp nefes almalarını sağlamışlar. Serdar bey halen devam eden ve yakın zamanda başlatılacak projelerden bahsederken ‘lütfen bu doğallığı bozmayın’ cümlemle araya girdiğim an tebessümle ‘kesinlikle böyle bir şey olmayacak çünkü buralar bizim toprağımız ve her şeyden öte manevi bir ağırlığı var Başkonuş Yaylası’nın’ dedi.
Geyikler, sincaplar, yabani atlar, ördekler ve daha fazlasıyla hepimizi mest etti Başkonuş Yaylası. İzmir’de geçen çocukluk ve gençlik yıllarımı anımsadım. Ağaç tepelerinde ve dağların her santimini adımladığım İzmir’in koynunda huzurun tadına varıyor gibiydim Başkonuş Yaylası’nda.
Benim mutluluk sarhoşu hallerimi gören işletme müdürü ‘siz bir de kar yağınca görün’ dedikten hemen sonra Başkonuş Yaylası’nın kış hallerini gösterdi. Kayak bile yapılıyor! Kartpostal misali kareler karşısında ‘kayak bilmiyorum ama kar yağdığında leğenimi alıp geliyorum’ dedim...
Hele o zirve yok mu o zirve muhteşemdi. Asırlık çam ağaçları ve hemen dibinde boy veren minnacık çam fidanlarına takılı kaldım bir ara. İnsanoğlunun yapamadığını şu asırlık çamlar ne güzel yapıyordu...Pek çok şeyi görmüş, aşmış ve kendini ispatlamışlar yeni nesillere kol kanat açmıyorken asırlık ağaçlar nasıl da kendine yakışanı yapıyordu ve körpe fidanlara gövdeleriyle destek veriyordu.
Darısı biz insanoğlunun başına...