Dikkatlice incelenecek olunursa, yılın pek çok gününde birden fazla acı ve tatlı olayların yıldönümlerini yaşadığımızı göreceğiz. Bakınız içinde bulunduğumuz hafta ve 24 Nisan tarihi; bir taraftan Çanakkale Kara Savaşları’nın başladığı günün yıldönümü iken, diğer taraftan da Ermeni Sorunu’nun başlatılmak istenildiği günün yıldönümüdür. Her iki olayın da kesiştiği önemli nokta; Türk milletine ve Müslüman dünyasına yönelik saldırı ve yok etme gayretlerinin başlatılma günleri olmasıdır. Biz, bize yönelen her türlü saldırıyı canımızla, kanımızla ödemiş ve ödemeye hazır milletiz. İşte, bu nedenle, içinde bulunduğumuz hafta ve gün ŞEHİTLER HAFTASI ve ŞEHİTLER GÜNÜ’dür.

Burada, âdetten olagelmiş siyasî propaganda yaparak akıl ve mantık ölçülerinin ötesinde değerlendirme ve çözümleme yapmak gibi bir hedefim, bir düşüncem yoktur. Bugün bu panelle üzerinde durduğumuz Ermeni Tehciri ve Sorunu başta olmak üzere, son yüzyıllarda cereyan eden toplumsal ve siyasal sorunlarımızın çözümünde bazı temel faktörler ile uluslararası menfaat çevreleri üzerinde düşüncelerimi odaklamak ve bu şekilde bilgi paylaşımı yapmak istiyorum.

Düşünen ve hakkı savunan insanlık olarak; insanca değerleri yaşamaktan zevk alan aydınlar olarak;  vahşet, iftira ve çirkince saldırılar karşısında nefs-i müdafaa hakkını kullanan ve dik duran aziz milletin evlatları olarak gerçekleri dile getirmek, yine bir insanlık görevidir. Özellikle son 40 yıldır, hele hele her 24 Nisan öncesinde ve sonrasında tiyatroları, sinemaları, köşe yazıları, parlamento kararları ve çeşitli mahfillerde yapılan açıklamalar ile gündemde tutulan Ermeni Sorunu’nun ardındaki gerçekleri ve bu sorunun çözüm yollarını aziz milletimizle paylaşmanın önemli bir görev olduğunu düşünüyoruz.

***

Hepimiz haftalardır okuyor, dinliyor ve izliyoruz. Bir hatırlayalım; Katolik Papa, 12 Nisan’da Ortodoks Ermenilerin menfaatine imiş gibi hangi sözleri söylemişti?“Türkler, 1915 yılında Ermenilere yönelik soykırım yapmıştır. Türkiye, bu soykırımı yaptığını kabul etmelidir.”

15 Nisan’da ise, Avrupa Parlamentosu’nda verilen önerge sonucunda hangi karar alınmıştı?"Avrupa Parlamentosu, PAPA FRANCESCO'nun Ermeni soykırımının yüzüncü yılı hürmetine 12 Nisan'da barış ve uzlaşma ruhu içinde verdiği mesajı takdir etmektedir." Ayrıca, bu karar ile Türkiye’nin Ermenistan sınırının açılması da tavsiye edilmişti.

Bağlayıcı bir niteliği olmamasına rağmen; bu önergenin çoğunluk oyuyla kabul edilmesi; Batı dünyasının duruşunu sergilemektedir. Avrupa Parlamentosu, bu kararıyla 1915 olaylarını "soykırım" olarak nitelendirmektedir; Türkiye'ye geçmişiyle yüzleşmesi ve 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını kabul etme çağrısı yapmaktadır.  Avrupa Parlamentosu’nun bu duruşu, Türkiye ve İslâm düşmanlığı üzerine kurulmuş bir duruştur. Ve bu duruş, tarih bilgisine sahip kişilerce görülmektedir ki, benzerlerine geçmiş yıllar ve yüzyıllarda çok rastlanmaktadır.

***

Farklı din ve medeniyetlerin merkezinde, yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle verimli olmakla birlikte; düşmansız ve savaşsız kalmayan, her toplum ve din taraftarlarınca sahip olunmak istenen şehit kanlarıyla vatanlaştırdığımız bir coğrafyanın bekçileri ve sahipleriyiz.

Papa veya Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye aleyhindeki kararı çıkaranlar, en azından bin yıldır bu coğrafyanın bekçiliğini ve sahipliğini yaptığımız bizlere, şu mesajı vermektedirler:

“Sizler, yaşadığınız coğrafyanın artık bekçisi de sahibi de olamayacaksınız. Tedricen sizlerin önüne koyacağımız programlara itaat edeceksiniz. Bizleri temsil edecek ve bizim emellerimiz doğrultusunda karar alacak siyasîlerinizle, bürokrat ve yazarlarınızla sizi yok edeceğiz.”

Bu mesaja mukabil mesajlar, geçmiş dönemlerde olduğu gibi Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımız başta olmak üzere devlet erkânı tarafından verilmiştir ve verilmeye devam edilmektedir. / Sayın Cumhurbaşkanımız, konuyla ilgili olarak birkaç gün önce şunları söylemiştir:

«Avrupa Parlamentosu, bugün ne tür bir karar alır bilemem. Hangi tür kararı alırsa alsın, bir kulağımızdan girer öbür kulağımızdan çıkar.»

«Bizim böyle bir sorunumuz, böyle bir derdimiz yok.»

Ermeni Sorunu hakkında,önümüzdeki dönemde Devletimizin, ülkemiz ve milletimiz yararına daha etkin faaliyetlere yer vereceği ve daha güçlü millî bir duruşun sergileneceği, kanaatindeyiz.

Somut olarak söylemiz gerekirse, AVRUPA BİRLİĞİ ve NATO birliktelikleri devam ettirilse bile, alternatif askerî, siyasî ve ekonomik birlikteliklere hız ve önem verilmelidir. ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ ve İSLÂM ÜLKELERİBİRLİKTELİKLERİ göz ardı edilmemelidir. Karar yetkisini elinde bulunduran siyasî ve aydınların her an hafızasında canlı tutması gereken şudur ki, “Avrupa Birliği ve Siyonist Yahudi iş adamları büyüyen ve güçlenen bir Türkiye ve Türkiye’nin önderliğinde büyüyen ve güçlenen bir İslâm dünyası istemiyor ve hiçbir zaman da istemeyecektir.”

Ermeni Sorunu ve diğer ulusal ve uluslararası sorunlarımızın çözümünde; sosyal, siyasî, iktisadî ve ticarî ilişkilerde bu temel yapı, hep göz önünde bulundurulmalıdır, şeklinde değerlendirmekteyiz.

Ermeni Tehciri  ve akabindeki siyasal sorunlarla ilgili Batı’nın algılaması, ne şekildedir: Önce bunu görmeliyiz: (Kendi ifadeleriyle)

“24 Nisan 1915 tarihinden itibaren Ermeni düşünür ve entelektüeller gözaltınaalınmaya başlandılar (Konstantinopolis’te). Bundan sonra yaklaşık 1000 kişi öldürüldü ve böylece Ermeni halkını yok etme hareketinin ilk aşaması başlamış oldu. Bundan sonra dünyanın her yerindeki Ermeniler bu günü Ermeni soykırımında ölenlerin anısına adadılar.

Ermeni soykırımının ikinci bölümü, yaklaşık 60.000 Ermeni erkeğinin bir kereden askere alınmasıydı. Hepsi burada öldürüldüler ve Ermeniler silah tutan güçlerini kaybetmiş oldular.

Ermeni soykırımının üçüncü bölümü, Ermeni Halkının genç yaşlı çoluk çocuk demeden katledilmeye başlanması ve Suriye çöllerine doğru sürülmesiydi. Tehcir sırasında binlerce insan Türk askerler, Kürt kapkaççılar, polisler tarafından öldürüldüler. Kalanlar da açlıktan, bulaşıcı hastalıklardan öldüler. Kadınlar ve çocuklar işkencelere maruz kaldılar. Birçok insan zorla Müslümanlaştırıldı. Soykırımın son etabı ise Türk hükümeti tarafından Ermenilere kendi yurtlarında yapılan tehcirin ve kitlesel imhasının inkâr edilmesiydi. Tüm dünyada gittikçe daha fazla ülke tarafından Ermeni Soykırım kabul etse de Türkiye ısrarla bunu kabul etmemekte ve buna karşı tarihi değiştirmeye ve farklı yerlerde lobi faaliyetleri yapmaktadır.”

Gerek Siyonist Yahudiler, gerekse Hıristiyan dünyasının fanatik siyasetçileri ve ekonomistleri, bu algılarıyla çok iyi değerlendirilmelidir. Ermeni Sorunu, ısıtılıp ısıtılıp bu söylemlerle ve kasıtla dünya gündemine getirilmektedir. Son 30 yıldır, aynı kaynaklardan, özellikle son 5 - 6 yıldır hep aynı hareket ve hep aynı duruş sergilenmektedir.

Aynı kaynaklarca (Ermeni Diasporası, İngiltere, Fransa, Amerika, İsrail ve diğer ilgili devletler ve bu devletlerin finanse ettiği sivil toplum örgütleri, medya ve gizli servis ajanları)ortaya atılan, beslenen ve mutlaka sonuç alınması beklenen temel anlayış ve peşin hükmü bir kere daha özetlemek gerekirse; şu söylemle karşı karşıyayız:

“Osmanlı Türkiyesi, Birinci Dünya Savaşı’nda tehciri bahane ederek Ermeniler üzerinde soykırım yapmıştır. Türkiye, resmen özür dilemelidir, Ermenistan sınırı açılmalıdır. Ermenilerin gasp edilen hakları, arazileri geri verilmelidir. Ermenilere tazminat ödenmelidir. Hatta, Sevr anlaşması hükümlerine hayat hakkı verilmeli; bu doğrultuda Doğu Anadolu’daki Ermeni topraklarından Türkiye çekilmelidir. ” 

1915 yılında Ermenilerin tehcirinde, ilk tepkileri veren ve kendilerine paye ve menfaat çıkarma peşinde olan o günün dünyasında Fransa, Rusya ve Büyük Britanya ne ise bugünün dünyasında da AVRUPA TOPLULUĞU, VATİKAN, AMERİKA, İNGİLTERE, FRANSA ve İSRAİL odur.

O günün Fransa, İngiltere ve Rusya siyasîleri, Mayıs 1915’te ortak bir bildiri yayınlayıp çete saldırıları, açlık, hastalık gibi tehcir sırasındaki ölümleri “KATLİAM” olarak gösterip “Bir insanlık ve medeniyet suçu” olduğunu ilân etmişlerdi. Ve onlara göre; 1,5; hatta son yıllarda geliştirilen iddialarla 2,5 milyon Ermeni  1915-1923 tarihleri arasında katledilmiştir.  Onların torunları olan bugünküler de aynı duruşu sergilemeye devam etmekte ve aynı söylemlerini tekrarlamaktadır. Olay, bu kadar basittir.

Ortak bildiri ile “Türkler tarafından Ermenilere katliam yapılmıştır.” diyen İngilizler ve Fransızlar, aynı temel düşünceleri doğrultusunda Musul’da hâkimiyet kurabilmek amacıyla Şeyh Sait’i ve isyan faaliyetlerini desteklemişlerdir.  Günümüzün ilgili devletleri de, geleneksel menfaatleri gereği Türkiye ve İslâm düşmanlığına devam etmekte; 30 yıllık süreç içinde PKK terör örgütünü her platformda desteklemektedir. Hedef, niyet ve sloganlar aynıdır; sadece kişiler, araçlar farklıdır ve daha zenginleştirilmiştir. Yakalandığında (1999) bebek katili İmralı canisinin “Ben, Şeyh Sait’in devamıydım; kullanıldım.” itirafı da gerçeğin belgesidir.

Bu gerçekler; siyasî, bürokrat ve aydınlarımızın beyninde ve yüreğinde sadece bilgi düzeyinde kalmamalıdır. Bu bilgiler, bilince ve ürüne dönüşmeli; mutlaka sinema filmi, tiyatrosu yapılmalıdır. Belgeseller hazırlanmalı, kitaplar yazılmalıdır. Bu belgeseller ve kitaplar yabancı dillere çevrilerek yurt dışında gösterime ve yayına sokulmalıdır. Dış temsilciliklerimizde görev yapan elemanların yüksek millî tarih bilgi ve birikimine sahip insanlardan seçimine önem verilmelidir.

***

Ermeni Sorunu’yla iç içe olan ve sorunu sinsice destekleyen bir güç, bir kuruluş vardır ki, gözlerden uzak tutulmamalıdır. Bu kuruluş, DÜNYA SİYONİST TEŞKİLATI’dır.Son yüzyılda, Anadolu başta olmak üzere, Osmanlı Devleti’nin terk ettiği topraklarda meydana gelen önemli sosyal ve siyasal olaylarda bu kuruluşun faaliyetlerinin önemli bir payı bulunmaktadır. Ermeni Sorunu adı altında Türk ve İslâm düşmanlığının ardındaki temel yapıların başında da bu kuruluş gelmektedir.

Bu kuruluş, ilk toplantısını 27 Ağustos 1897 tarihinde İsviçre’nin Basel şehrinde yapmıştır. Bu toplantıda alınan kararların, Ortadoğu haritalarınındeğişiminde payı yüksektir. DÜNYA SİYONİST TEŞKİLATI Genel Başkanı TheodorHERZL’in“Kuzeyde Kapadokya Dağlarından, güneyde Süveyş Kanalına kadar olan alanı kapsamalıdır; (bu topraklar) Davud ve Süleyman’ın Filistin’i olmalıdır.” / ifadesiyle sınırları çizilen BÜYÜK İSRAİL’in geleceği ve güvenliğinin sağlamlaştırılması; Siyonist Yahudilerin temel amacıdır. Ermeni Soykırım iddiaları ve faaliyetleri, bu amaç doğrultusunda organize edilen faaliyetlerden biri olarak görülmediği ve bu pencereden önlem alınmadığı sürece ERMENİ SORUNU’nu çözmek imkânsızdır.

Theodor HERZL, İsrail’in kurulması düşüncesini o yıllarda Abdülhamit’e kabul ettiremediği için, İngiltere’ye yanaştı. Gelecekte Büyük İsrail’in kurulması doğrultusunda bir dizi uluslararası önemli olayların çıkarılmasında ve desteklenmesinde İngiltere’nin üst düzeyde özverili çalışmalar yaptığı bilinmektedir. / / /  Günümüz coğrafyasında da, gerek PKK, gerekse DAEŞ terör örgütlerinin sinsice finanse ve organize edilmesinin ardında ilgili Batılı devletlerin olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Hıristiyan devletlerin amacı; şeytanın avukatlığını yapmak ve geleneksel sömürgecilik anlayışları doğrultusunda bölgeden ekonomik menfaatlerden elde etmektir. Siyonist Yahudilerin en büyük hayali ise, 4 bin yıllık mitolojik emellerini gerçekleştirmek ve ARZ-I MEVUD’a hâkim olmaktır. Hatta, kanaatimizce 4000 yıllık haritalarını 1990’yı yıllardan itibaren genişlettiklerini, Trabzon ve havalisini de ARZ-I MEVUD sınırlarına dahil ettiklerini söylemek de zor değildir. 90’yı yıllardan itibaren NATO şemsiye altında Trabzon’dan hava alanı ve deniz limanı istenmesinin altındaki temel sebebin bu temel düşünceye dayandığını düşünmekteyiz.  Türk hükûmetlerinin olumlu karşılık vermemesi ve yöre halkının duyarlı ve bilinçli yaklaşımı, bu kötü niyet ve sinsice düşüncelere engel olmuştur. Muhtemeldir ki, Papaz Cinayeti, Hrank Dink Cinayeti, Fenerbahçelilere yönelik saldırılar vb. olaylar, Trabzon ve havalisinde özellikle çıkarılmakta ve yöre halkına yönelik psikolojik savaş,canlı tutulmaktadır, kanaatindeyiz.

***

MUSEVİ-HIRİSTİYAN İTTİFAKI’nın menfaatleri doğrultusunda Türkiye, her an kargaşalı olmalı; siyasal olaylar onların emellerinin gerçekleşmesi yönünde değerlendirilmelidir. İşte, bu sebeple Birinci Dünya Savaşı’nda, savaş koşullarında değişik sebeplerle hayatını kaybeden Ermenilere sahip çıkılmalıdır. İşte bu sebeple, gerçek olmasa bile Türkler tarafından Ermenilere katliam ve soykırım yapıldığı söylenmeli, yazılmalı, oynanmalıdır. Olay budur. Bu olaya dur diyecek bir yapının varlığı da henüz etkin bir biçimde tesis edilmiş değildir.

Türk Devlet ve Hükümet yetkilileri, arşivlerimizin açık olduğunu önemle vurgulamasına, Tehcir Olayı’nın  tarihçilere, bilim insanlarına bırakılmasının önemi haykırılmasına rağmen; dünya kamuoyu sessizdir. Çünkü, arşivdeki binlerce kayıt, Türk Devleti ve milleti tarafından Ermenilere yönelik bir katliam ve soykırımın olmadığını belgelemektedir. Ayrıca, bütün iddiaların aksine, arşiv kayıtları; Ermeniler, Ruslar, İngilizler ve Fransızlar tarafından Türk, Kürt, Arap ve diğer Müslümanlara yönelik pek çok katliamın yapıldığını ortaya çıkarmakta¬dır. / / /  Çarlık Rusyası’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Elçilik ve konsolosluk mensupları aracılığıyla Ermenileri isyana ve Müslümanlara yönelik katliama teşvik ettikleri da binlerce kayıtta mevcuttur. / / / 

Uluslararası tarafsız gözlemci ve araştırmacılar tarafından bilinmektedir ki, Müslümanlara yönelik hunharca katliam ve soykırımlar tarihte çok yapılagelmiştir. 22 Şubat 1992 tarihinde Hocalı’da Azeri Türklerine yapılan insanlık dışı katliam ve soykırım, sıcaklığını hâlâ korumakta ve insanlık tarihinin utanç verici sayfalarında yerini almaktadır.  Siyonist Yahudiler ve sömürgeci Hıristiyan topluluklar;Filistin’de, Endülüs’te, Cezayir’de, Tunus’ta, Amerika’da, Vietnam’da, Kamboçya’da, Hindistan’da, Irak’ta, Afganistan’da yaptıkları katliamlarını; yalan ve iftiradan ibaret şeytanca oyunlarıyla kapatmaya çalışmaktadır.

Ermenilerle olan siyasal, toplumsal sorunlar Gümrü ve Lozan /  anlaşmaları ile karara bağlanmış ve bitirilmişken ve 50 yıl kadar bu sorun ülke içinde veya ülke dışında sözü edilmemişken 1970’li yılların başında birden bire ortaya çıkmasının temel sebebinedir?

Bilinen ilgili Batılı devletlerin finanse ve organize ettiği yabancı ve gayri millî, ama yerli sivil toplum örgütleri ve elemanları, 100 yıl öncesinde olduğu gibi, gerçeklere aykırı propaganda ve faaliyetlerini 70’li yıllardan itibaren tekrar sahneye koymayı uygun görmüşlerdir. ASALA terör örgütünün 1973 yılından sonra diplomatlarımıza yönelik suikast ve katliamları ile Ermeni Sorunu yeniden güçlü bir biçimde gündeme taşınmak istenmiştir. Niçin?

Yetişmiş aydın kadronun Osmanlı-Rus, Osmanlı-Yunan, Balkan, Birinci Dünya Savaşı, İnönü, Sakarya ve Dumlupınar savaşlarında şehit olması yeni devletin en önemli toplumsal sorunu idi. Ülkesini canından daha çok sevebilecek yetişmiş aydın kadronun azlığı sebebiyle millî kalkınma ve millî sorunlar karşısında millî tavır ortaya koyma yetersizdi. Millî tarih ve millî kültür bilgisi ve bilincine sahip aydın insanların ülkemiz siyasetinde, bürokrasisinde ve iş dünyasında kadrolaşması cılız da olsa 50’li yıllardan sonra kendini gösterebilmiştir. Yedek subay Savaşları olarak bilinen ÇANAKKALE ve SAKARYA’da şehit olanların çocukları özellikle 1960’lı yıllardan sonra bürokrasi, siyaset ve iş dünyasında üst mevkilere gelmeye başlamıştır.

Bu durum, ilgili Batılı devletlerin arzu ettiği bir durum değildir. Onlara göre yeni senaryolar yazılmalı ve uygulanmalıdır. Türkiye’deki millî uyanış engellenmeli ve Türkiye karıştırılmalıdır.Üstü tozlu eski toplumsal sorunlar yeniden gündeme taşınmalıdır. Bir taraftan mezhep çatışmaları körüklenmeli, diğer taraftan azınlıkların özgürlükleri basın terör aracılığı ile gündemde tutulmalıdır.Bir taraftan 68 Kuşağı desteklenmeli ve canlı tutulmalı, öbür taraftan bu gençlik grubunun karşısına antikomünist gençlik yani, ülkücüler çıkarılmalıdır. Ermeni tehciri öncesinde ve sonrasında açlık, hastalık gibi sebeplerle ölen ve eşkıyalar tarafından öldürülen Ermenilerin defteri de tekrar açılmalı ve bir “SOYKIRIM” senaryosu oluşturulmalıdır.

Çankırı, Kayseri, Tokat, Aydın, Bursa, Sivas, Konya,Rize, Trabzon, Elazığ, Erzurum gibi Anadolu vilayet ve köylerinden çıkıp da yüksek tahsil yapan aydın Anadolu gençlerinin daire başkanı, genel müdür ve holding başkanı, fabrika sahibi olması, birilerince hep endişe kaynağı oldu. Türk’ü Kürt’ü, Çerkez’i, Pomak’ı, Arap’ı, Gürcü’sü ile aziz milletimizin siyasette, sanayide. ekonomide ve toplumsal hayatta palazlanması, güçlenmesi birilerini eskisinden daha fazla ürküttü. Doğal sebeplere dayanmayan Ermeni Sorunu, Mezhep Sorunu, Güneydoğu Sorunu gibi toplumsal sorunların özellikle son 40 yıl içinde daha çok gündeme getirilmesinin ve daha sıcak tutulmasının temel sebebi budur, diye düşünmekteyiz. Türkiye’nin özellikle askerî sanayide güçlenmesi ve aziz milletimizin ihlasla ve şuurla kenetlenmesi, İlgili Batılı devlet yöneticileri ve fanatik Ermeniler için büyük bir felâkettir, görüşündeyiz. Onlar; ASALA - PKK terör örgütünün katliamlarını ve mezhep çatışmalarını, bu felâketten kurtuluş çareleriolarak değerlendirmektedirler. / 1984’ten sonra kendini gösteren PKK terör örgütünün katliamları da Ermeni terör örgütü ASALA’nın temel anlayış ve idealinin bir devamı niteliğindedir.

Türkiye’de kenetlenme, ekonomik büyüme ve siyasî istikrar olmamalıdır. Ülke insanı refah ve kalkınmışlık içinde yaşamamalıdır. Çünkü, bu coğrafya ancak Museviler ve Hıristiyanlar için yaşanabilir bir coğrafya olmalıdır. Rusların Sıcak Deniz İdeali,  Yunanlıların Megoleİdea’sı, Siyonist Yahudilerin Arz-ı Mevud’u, İngiliz ve Fransızların Irak, Suriye ve Körfez’deki petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynaklarını ele geçirme veya elde tutma maksatları,  Ermenistan’ın “Büyük Ermenistan hayali” /

Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya merkezindeki coğrafyamız üzerindeki her türlü siyasal, iktisadî ve toplumsal sorunların odak noktasında, hep bu hedef ve hayaller söz konusudur. Devlet ve Hükûmet sorumlularımız, bürokrat ve yazarlarımız başta olmak üzere aydın insanlarımızın, hep teyakkuzda bulunması gereken temel gerçek bu olmalıdır, diye düşünmekteyiz.

ABD eski başkanlarından Bill CLİNTON’un “20. yüzyılın ilk 50 yılını Türkiye belirledi. 21. yüzyılın ilk 50 yılı da Türkiye’nin alacağı tavır doğrultusunda şekillenecek!” düşüncesi, YENİ TÜRKİYE’nin yöneticileri tarafından dikkate alınmalıdır. Ermeni terör örgütleri ve provakatörlerin, PKK, DAEŞ ve uzantılarının, mezhep kışkırtıcılarının ve ulusal-uluslararası şer odaklarının her türlü faaliyetleri dikkatlice izlenmelidir. Millî, İslâmî ve insanî menfaatlerimiz neyi gerektiriyorsa, o doğrultuda önlemler gecikmeden alınmalı; pasif politikadan daha aktif politikaya süratle geçilmelidir. Bu faaliyetler kapsamında ülke içinde yasal düzenlemeler yapılmalı; ülke dışında ise iktisadî ve siyasî diplomatik münasebetlere hız verilmelidir. 

***

Bilelim ki, “Özgürlük”, “Adalet”, “Eşitlik”, “İnsan Hakları”, “Demokrasi” vb. kavramlar insana özgü ve insanca değerleri sembolize eden kavramlardır. Lâkin, yine bilelim ki, bu kavramlar, milletimizin ve dinimizin düşmanları tarafından bizlerin aleyhine sinsice kullanılan tuzak niteliğindeki kavramlardır. Düşman emeller besleyen devlet ve örgüt yöneticileri, hep bu kavramlar aracılığı ile sıcak görünmek ve asıl niyetlerini örtmek istemişlerdir.

İçinde bulunduğumuz şu günlerde de bu türden kavram ve söylemlere ulusal ve uluslararası basında sıkça rastlamaktayız. Bu kavramlarla, geçmiş yıllara nazaran daha baskın ve daha fazla karşılaşmamızın iki temel sebebi gösterilebilir:

Birincisi, hepimizce de malumdur ki, Birinci Dünya Savaşı’nın olağanüstü şartları çerçevesinde sosyal, siyasal ve iktisadî sebeplerle yapılması elzem olan Ermeni tehcirinin 100’üncü yıldönümünü yaşıyor olmamız…

İkincisi ise, BALKANLAR – ORTADOĞU ve KAFKASYA’nın merkezindeki Türkiye’de son 40 yıla göre,toplum düzeyinde daha yüksek millî bilincin oluşmasıve daha önemlisi siyasî erkin geçmişe nazaran daha çok millî politika üretmesidir. Artık Türkiye,tarihinden ve atalarından aldığı feyizle, sadece bölgesinde değil, insanlık âleminde insanca yaşamanın niteliklerini hatırlatmaktadır. İnsanlığın duymayı özlediği slogan, bütün dünyada yankı bulmaktadır:  “Dünya, 5’ten büyüktür.”

***

MUSEVİ-HIRİSTİYAN İTTİFAKI’nın zaman zaman ortaya attıkları “YENİDÜNYA DÜZENİ” ne ve yine onlar tarafından kasıtla oluşturulan ERMENİ SORUNU’na karşı; YENİ TÜRKİYE’nin yöneticilerinin diklenmeden dik duracakları inancını ve ümidini taşımaktayız.

Ve yine YENİ TÜRKİYE’nin yöneticilerinin ilgili Batılı devletlerin aleyhimizdeki niyet, hedef ve faaliyetlerinde başarılı olmamaları için ülkemizin iki temel sorunu YOKSULLUK ve CEHALET’le mücadelede daha çok başarılı olmalarını istiyor ve diliyoruz. Ve çözüm olarak özet mahiyetindeki şu düşüncelerimize hayat hakkı verilmesini istiyoruz:

             Bu sorun, savaş ve tehcir şartları içinde ölen insanların hakkını savunmadan kaynaklanan bir sorun değildir. Bu sorun; siyon yıldızı ile haçın birlikte hilâlle savaşması sorunudur. Bu ittifakın karşısında sistemli bir mücadele şarttır. Sayın ERDOĞAN ve Sayın DAVUTOĞLU’nun ifadeleriyle “Diklenmeden dik durmak” gerekmektedir.

             Ermenistan, Karabağ işgalinden ve sözde soykırım söylemlerinden vazgeçmeden Ermenistan sınırı açılmamalı; hiçbir şekilde siyasî, ticarî ve iktisadî ilişki kurulmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, Ermenistan, konumu itibariyle Türkiye olmadan refah ve bolluk içinde yaşayamaz. Türkiye ise kendi öz kaynaklarına dayanarak daha nice yüzyıllar yaşayacaktır.

             Avrupa Birliği, NATOvb. Batı ittifakları ile ilişkiler, doğrudan kesilmese ve Avrupa Birliği’ne küçük ümit bağlansa bile, özellikle Türk ve İslâm ülkeleriyle her türlü ilişkiye daha çok önem verilmelidir. ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜgibi daha önce kurulmuş ittifaklara katılım sağlanmalı, özellikle İslâm Ülkeleri ilekurulacak yeni ittifaklara öncülük edilmelidir.

             YENİ TÜRKİYE’nin sembollerinden Kanal, Üçüncü Boğaz Köprüsü, Marmaray, Hızlı Tren, Üçüncü Hava Limanı, Savunma Sanayi, Nükleer Enerji gibi alanlardaki projelere yenileri eklenmeli ve bu projeler süratle hayata sokulmalıdır. Bizler, millet ve ülke olarak her alanda güçlü olmak zorundayız. Ermeni Sorunu ve diğer sözde toplumsal sorunların çözümünde en etkili yöntem de budur. Siyasetçi, bürokrat ve aydınlar; ne kadar ülkesine yararlı olursa, ne kadar ibadet vecdi içinde çalışırsa, o kadar bu tür sorunların üstesinden gelmek, inşallah daha kolay olacaktır.

ÇANAKKALE KARA SAVAŞLARI’nın 100’ncü yıldönümü münasebetiyle, mukaddes değerler uğrunda şehit olan, İslâm düşmanları tarafından katliamlara maruz bırakılan bütün vatan evlatlarını saygıyla yâd ediyor; ruhlarının şâd, mekânlarının cennet olmasını diliyorum. Ayrıca, bu paneli organize eden, bizleri bir araya getiren Başkent Ankara Meclisi,  Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği ve Erzurum Dernekler Federasyonu yöneticilerine şükranlarımı arz ediyorum. Değerli misafirlerimize ve dostlarımıza da davete icabet etmelerinden ve bizleri dinlemelerinden dolayı teşekkür ediyorum.

Prof. Dr. Ahmet KIYMAZ

 ( * ) 25 Nisan 2015 - Karayolları Genel Müdürlüğü Atölye Müdürlüğü İstanbul Yolu Nu.: 8 Varlık / Yenimahalle – ANKARA adresinde verilen konferans.)