Gaffari hücrede iki Dev-Solcu ile beraber kalıyor. Üç tutukluya karşılık hücrede iki ranza var. Sıra ile iki kişi ranzada uyurken 3. kişi hücrede nöbet tutmak zorunda. Eşya olarak minicik bir dolap ve çöp kovası var sadece. Karıştır, barıştır adlı ucube bir uygulama bu. Aylardan beri gergin bir ortam var içeride. Gaffari günbe gün içine atıyor, atıyor, atıyor...

Cezaevi yönetimi hücrelere eski gazetelerden dağıtıyor. Herkesin özel atıkları bu gazetelere konacak, ama öyle rastgele değil; hediye paketi gibi düzgünce saracaksınız. Çöpleri toplayan askere mazgal dediklerinden uzatabilmeniz için de basık tutmak zorundasınız. Bu kurallara uymazsanız koridorda yere yıkılıp hamur gibi yoğrulursunuz. Ramazan ayı geliyor. Gaffari o ilahi ayın duyguları ile orucuna başlıyor. Karavana iftar vaktinden 1 saat önce dağıtılıyor hücrelere. Dev-Solcuların iftarla ilgisi yok tabi. Ağız şapırtıları ile başlıyorlar yemeğe. İnsan ağzından ne kadar yüksek şapırtı çıkabilirse o kadar yükseliyor sesleri. Hücredeki bu sesler koridorda yayılıp diğer şapırtılarla birleşiyor ve şeytani bir uğultu oluşturuyor koridorda. Maksat ülkücü mahkumları taciz etmek, tahrik etmek.

Hücredeki gönüldaşları gibi Gaffari "ya sabır!" çekiyor durmadan. Çünkü bu tahrik onların nefislerine yönelik. Çöpleri hediye paketi haline getirmek için mazgaldan uzatılan gazetelerin arasından günlük bir gazetenin ramazan ilavesi çıkıyor. Alıp dolabın üstüne koyuyorlar. Gaffari ramazan ilavesini ayırıyor çünkü onda Kur'an ayetleri var.

Ranzada uyuma sırası Gaffari'de iken nöbet tutan Dev-Solcu Kur'an ayetleri yazılı gazeteyi alıp atıklarını özellikle onunla paketliyor. Gaffari uyandığında durumu fark ediyor.

- Bana bakın diyor, bu gazetede Kur'an ayetleri var bunu çöpleri sarmak için kullanamazsınız. Ben bir kez ikaz ederim , ikincide hesap sorarım ve de ceza keserim.

- Kendini Kenan Evren mi sanıyon? diye ötekiler kıs kıs gülüyorlar.

Gaffari rahatsız olduğu çöp paketini açıyor, ambalajını değiştiriyor ve ayetlerin bulunduğu gazeteyi katlayıp kaldırıyor.. Ertesi gün Gaffari'in rahatsız olduğu bu olay yeniden tekrar ediyor. Gaffari durumu fark ettiğinde taburede oturan Dev-Solcunun üzerine hışımla atlıyor ve o daracık hücrede sille tokat birbirlerine giriyorlar. Askerler durumu fark ediyor, mazgallar hızla açılıyor ve kavgacı mahkumlar koridora alınıyor. Yüzbaşı geliyor, Gaffariye soruyor önce:

- Nedir kavganın sebebi?

- Benim inançlarımla, dinimle alay ettiler yüzbaşım. Kur'an ayetlerinin bulunduğu gazeteye çöp sardılar.

Yüzbaşı kavga gerekçesini anlayınca sille tokat, yumruk tekme ile Gaffari'yi soğuk betonların üzerinde hamur gibi yoğurmaya başlıyor. Bir taraftan da ha bire bağırıyor Gaffariye:

- Ulan eşşşek herif!.. Allahın ayetini korumak sana mı kaldı lan?.. Allah o kadar aciz mi de din muhafızlığını sana bıraktı?.. Burada benim emirlerim geçiyor anlayın bunu artık, anlamayanın işte böyle ağzı burnu birbirine karışır.

Gaffarinin ağzı, burnu, kaşı gözü birbirine karışmıştı. Gaffari kanlar içindeydi. Sıra Dev-Solculara geldiğinde:

- Ulan imansız solcular!.. Ulan sizin ne haddinize ayet yazılı bir gazeteye çöp sarmak!.. Bire dinsizler, Kur'an çöpe atmak için bula bula bu ramazan ayını mı buldunuz?.. Burada şeytanın emirleri değil benim emirlerim geçer, bunu sokun kafanıza artık, yoksa işte böyle kemiklerinizi kırarım sizin.

Dev-Solcular diz kapaklarına demir sertliğinde inen potinlerle kıvrandılar, gözleri balon gibi şişti, burunları yassıldı, kaşları açıldı onlarda kanlar içinde kaldılar.

***

Hücreye dönmüşlerdi yeniden. Hücrede günlerce konuşmadılar, konuşacak halleri de kalmamıştı. Kendilerine ancak bir hafta sonra gelebildiler. Yediklerin dayağın acısı ile Dev-Solcuların içindeki şeytan yeniden kıpraşmaya başladı. Yine bir gün ramazan ilavesini özellikle seçtiler, çöplerini sardılar ve Gaffari'in tahrik olması için yastığının üstüne koydular. Paketin pis kokusu Gaffarinin burnuna vurdu, uyandı, paketi açtı, ambalajını değiştirdi ve yine bir kartal gibi atladı Dev-Solcunun üstüne:

- Bizim davamız Allah davası ulan. Allah'ın adına leke sürdürmem burada!..

Yumruk, sille, tokat ve bağırış sesleri üstüne askerler hemen geldi, kapılar açıldı, kavgacı mahkumlar yeniden dışarı alındı, yüzbaşı yeniden geldi, yeniden aynı nutukları attı, yeniden her üçünü de beton zeminlerin üzerinde kıvrandırdı, ha bu sefer duvarlara bile kan sıçramıştı.

Yerlerde hamur gibi yoğrulurken Dev-Solcunun kaburga kemiği bile çatlamıştı, onun için biraz gecikmeli getirildi hücreye. Ranzanın birinci katında ikisi yan yana oturuyordu. Gaffari de tam karşılarına dikildi... Göz mesafeleri çok yakındı. Yüz hatlarındaki en küçük hareketleri bile görebiliyorlardı. Gaffari koridor dayağında dilini iki diş arasında parçalatmıştı, hala kan akıyordu dilinden. Kanların bir kısmını yutuyordu, bir kısmı da dudakları arasından süzülüyordu. İşte böyle gergin bir halde bakıştılar, bakıştılar, gözleri ile restleştiler, gözleri ile kapıştılar, vuruştular...Neden sonra yaralı bir arslan gibi kükredi:

- Devam ulan! dedi Türk-İslam davasını savunmaktan bir an bile geri durmayacağım, bedenim bu yüce davaya feda olsun!

Sonra ayağa kalktı, daracık yerde minicik adımlarla voltaya başladı ve birden gülüverdi. Karşısındakiler şaşırmıştı. Gaffari neye gülüyordu acaba?

- Ölümüne kadar devam ulan!.. dedi yine gülerek, Siz iki kişi dayak yiyorsunuz, ben bir kişi, nasıl olsa bu maçtan ben iki bir galip çıkıyorum her zaman?.. Devam ulan anasına satayım.

Ve o günden sonra Dev-Solcular bir daha Gaffari'nin inançları ile oynayamadılar.

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi