"Aşk-ın eli değdiyse bir kere yüreğe, inadına sevdalı olmalı...

Öyle laf olsun diye değil. Çiçekli, böcekli, bol ağdalı cümlelerle de değil. Adam gibi sevmeli yürek! Ve adam gibi sevmeyi göze alacaksa yar-e dair kapıları aralamalı...

Emeğiyle değer katarak, vefasıyla ömründe yer vererek, hasretiyle sımsıkı sarıp sarmalayarak ‘seviyorum’ demeyi de iyi bilmeli. Nazenin Dicle ve coşkulu Fırat gibi ayrı ayrı topraklardan boy verse de, umudunu hiç yitirmeden ‘elbet bir gün’ diyerek kavuşmaya meyilli olmalı...
Maddi manevi mesafelerin araya çekmeye çalıştığı koca koca duvarları yârin yanında durarak tarumar etmeyi bilmeli... Gözlerden ruha doğru çağlayan ‘ey yâr her şeyimle sana akıyorum’ diyen nehirlerin damlasını heba etmeden çorak topraklar misali bir yudumda içmeyi bilmeli...
Onlarca kişi arasındayken bile dokunuşuyla titremeyi, nefesinin sıcaklığında eriyip kaybolmayı, saatlerce bakıp da doymayacağı gözlerinden gönlüne iltica etmeyi, sohbetinin verdiği coşkuyla içinde yeşeren hanımeli çiçeklerinin kokusunu solumayı bir daha bir daha özlemeli...
Ve tüm bunlarla birlikte yokluğunda; ‘ey yar ben yandımmm, tutuştummm, hasretinle küle dönüp savruldumm SEN-i ararken’ demekten de çekinmemeli”

***
Deli danalar gibi koşmaya bir mola verip yüreğimden sızan damlaları aktarmayı seviyorum. Her şeye mola verip aşka, ruha, duyguya, insana, hayata dair değerlere yelken açıyorum ya bazen; bugün de o günlerden olsun mu diyemeden affınıza sığınarak öylece daldım yüreğimin derinlerine...

Bazen “Kadın Kokulu Kadınlar” gerek bize diyorum bazen de “aşk-ı yüreğinde tütsüleyen kadınlar” hani nerede diyorum ve bol kepçeleri sallıyorum zihnimdeki destursuz cümlelere.
Sizi bilmem ama ben aşkı en çok kadına yakıştırıyorum. Sevmek ve sevilmek gibi güzel fistan yoktur kadının üzerinde uçuşan...
Duruşuyla, ahenkle dans eden sesiyle, gözlerinden kalbe akan bakışıyla, yüreğinin asaletiyle, şifa veren teniyle, yürekteki tüm kasırgaları bir anda dindirecek sıcacık nefesiyle; aşk-ı cennet kokulu bir buse misali kadının yanağına konduruvermeli Tanrı. Ve kadın da bir ömür o busenin kokusunu yaymalı...

Düşünüyorum da; sevginin ve sevgilinin manasını iyi bilen nesillerin belki de son temsilcileriyiz! Şarkıya can veren ‘Lale Devri çocuklarıyız biz zamanımız geçti’ sözlerinin her geçen gün üzerimize cuk oturduğunu daha iyi anlıyorum. Sanal dünyanın sanal aşıkları günlük ve hatta anlık temasları aşk-tan sayarken bize düşen ise ‘antika duygularımızı’ zarar görmemesi için özenle sakladığımız yüreğimize daha sıkı sarılmak oluyor.
‘Biz bizden olanı ararken nice çetrefilli kalplere şahit oldukça daha çok vuruluyoruz tam göğsümüzden! Ve yine aynı biz; bizden olanı bulunca ‘Tunçtan Zirvelere’ taşıyoruz aman bir şey olmasın, aman kaybetmeyelim diye...’