Sürdürülebilir Tarım anlayışının yaygınlaştırılması için su kaynaklarının, planlı ve denetlenebilir bir sistemle kullanılması gerekmektedir.
TARIM POLİTİKALARI HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER…
“ÜRETİM FAALİYETLERİNDEN BAŞLICA TARIM GELECEĞİMİZDİR!”
Bu anlayışla, tarım politikalarımızı belirliyor ve planlamalar yapıyoruz.
"Sürdürülebilir Tarım anlayışının yaygınlaştırılması için su kaynaklarının, planlı ve denetlenebilir bir sistemle kullanılması gerekmektedir.
Maliyet Planlı, Sürdürülebilir Programlı, Ekoloji Odaklı ve Dijital Tarım anlayışı ile verimliliği arttırma hedeflenmiştir ve ihracata yönlendirilecektir.
Geleceğimizi tehdit eden unsurlar arasında iklim değişikliği ve küresel ısınmanın su kaynaklarına olan olumsuz etkilerini, ürün desenlerinin bölgesel planlamalarının yapılarak, su tüketiminin kontrollü olarak sağlanması ve kaliteli ürün verimin artırılması için gelişen şartlar doğrultusunda kısa, orta ve uzun vadeli planlamalara göre yeni projeler üretilmeli, geliştirilmeli ve hayata geçirilmelidir. İşte bu yüzden, Tarım proje çeşitliliği bakımından en yoğun çalışma alanlarımızdan biri olacaktır.
Ekonomik Kalkınma ve Üretim Politikalarında ciddi anlamda somut adımlar atılarak Ülkemizde var olan Tarım Potansiyelini yalnızca tüketim ile sınırlı kalmadan Uluslararası Tarımsal Üretim Merkezi olma hedefine taşıyabilecek Vizyona sahip gerçek Vatanseverlerin Milli bir mücadele ruhu içerisinde ortak hedeflerimize Kalkınma odaklı Stratejik Projeler geliştiriyoruz.
Bizler evrensel bilhassa toplumsal her alanda üreten Müreffeh bir Türkiye için çalışmaktadır."
Bugünkü durumu değerlendirecek olursak,
Bu yıl girdi maliyetleri ve iklim nedeniyle tarımsal üretimin ne olacağını bilmiyoruz.
Savaş nedeniyle ithalat mümkün görünmüyor. Ayçiçek yağı, buğday ve tahıl için kriz başlayacağı yazılıp çiziliyor, alternatif yollar ile çözüm aranıyor.
Aslında Tek çare var. Ekonomik krizi falan bahane etmeden çiftçinin, köylünün elinden tutulmalı üretim teşvik edilmelidir. İthalat ile birlikte alım garantisi verilmelidir. Ekilip dikilmeyen tarlalar tarım ilçe müdürlükleri ve tarımsal kalkınma kooperatiflerince ve uygulamalı tarım enstitülerimiz ile üretime kazandırılmalıdır.
Bugün en önemli sorun halkın doyurulmasıdır. Gıda krizi ne petrol krizine, ne enerji krizine benzer. Savaşın acı etkileri tüm dünyaya mutlaka olacaktır. Ancak bir an evvel kendi kendini besler hatta dünyaya gıda ürünleri satar konuma gelmeliyiz.
Gelecek bilgisayarda, yüksek teknoloji de diyorlar ya önce insanımızın doyması gerekir ki teknoloji üretebilsin.
Savaş koşullarında gelecek tarımdadır. Bu yıl bunu çok daha iyi anlamış olmamız gerekiyor. Bakın tarımsal faaliyetler ve gıda sektöründe tamamen dışa bağımlı olduğumuzu Ukrayna’da çıkan savaş sonrasında görüyoruz.
Dünya ‘gıda krizi’ tanımını Ukrayna savaşının ardından The Economist’in gündem olan kapağı ile daha yeni konuşmaya başladı ancak gıda krizi ne bugün ortaya çıktı ne de yakın zamanda sona erecek…
Bununla birlikte gıda fiyatlarında dünya genelindeki rekor artışlar yoksulluk, açlık ve politik istikrarsızlığı da beraberinde getiriyor.
Ancak küresel olarak değerlendirilen gıda krizinin küresel güçlerce planlanan ve yenidünya düzenindeki denilen düzensizliğin arasında sıkışıp kalan bir mesele değildir.
Burada yürütülmesi gereken devlet politikalarının hükümetlerce yönetilememesi ve bağlı bulundukları konsorsiyumların direktifleri doğrultusunda milli menfaatlerden uzak uzun yıllardır teslim olmuşluğun neticeleridir.
Tüm bu öngörüleri yüz yıl öncesinden gören bir liderin stratejilerinin ölümünün hemen sonrasında terk edilerek şahsi menfaatleri doğrultusunda hareket etmelerinden kaynaklanmaktadır.
Yoksa o günün şartlarında da bugünün şartlarında da Türkiye jeopolitik konumu gereği dâhil olmak üzere sürekli bir savaş bir mücadele halindedir.
Bakın, cumhuriyeti ilan etmeden önce, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de İktisat Kongresi’ni toplamaları tesadüf değildir. İzmir İktisat Kongresi ile yeni yönetimin ekonomideki yol haritası belirlemiştir.
Kongre’de “Çiftçi Grubu” 96 maddelik bir metin sunar. Bu isteklerin birçoğu da köylünün üretim yapmasını engelleyen, yabancılara mahkûm kılan uygulamaların kaldırılmasına yöneliktir. Çiftçi Grubu’nun talepleri arasında Aşar vergisinin kaldırılması, tütün ekimi ve ticaretinin serbest bırakılması, tütünde Reji İdaresi’nin kaldırılması, tarımsal kredilerin düzenlenmesi, hayvan hastalıklarıyla mücadele, tarım alet ve makinalarının standartlaştırılması, yükseköğretim görenlerin bir süre köylere gönderilmesi gibi çok temel istekler var. Bunların önemli bir bölümü kısa zamanda gerçekleştirilir.
Daha önce, Dışişleri, Ticaret, Maliye, İktisat bakanlıkları bünyesinde olan tarım, ilk kez ayrı ve bağımsız bir bakanlık olarak 1924’te kuruldu.
Ürünün onda birinin devlete verilmesini öngören “Aşar vergisi” 1925’te kaldırıldı.
Aynı yıl, tütünde yabancı egemenliğinin kurumsal yapısını oluşturan Reji İdaresi kaldırıldı.
İlk tohum ıslah istasyonları kuruldu.
Tefecilere karşı, Ziraat Bankası A.Ş. şeklinde yapılandırılarak etkinleştirildi. Çiftçiye kredi, destek sağlayan bir yapıya kavuşturuldu. Buğday alımı ile görevlendirildi.
Şekerpancarı üretimi yaygınlaştırılarak 1926’da ilk şeker fabrikası olan Alpullu açıldı.
Hayvancılıkta ıslah çalışmalarının yapılması için 1926’da Hayvan Islah Kanunu çıkarıldı.
İlk tarım sayımı 1927’de yapıldı.
Tarımda kooperatifçiliğe büyük önem verilerek 1929’da Tarım Kredi Kooperatifleri ve 1935’te Tarım Satış Kooperatifleri Yasası kabul edildi.
Buğday üretimini ve üreticisini desteklemek ve korumak için 1938’de Toprak Mahsulleri Ofisi kuruldu. Ertesi yıl buğday ithalatı durduruldu.
Türkiye’de maalesef bugün Dışa bağımlı küresel güçlere yönelik yanlı politikalar nedeniyle bir hale gelerek üretim ekonomisi çökmüş durumda olduğu için üretemiyoruz.
Bu doğrultuda ürettiğimiz projelerimiz arasında;
Öncelikle Köy Enstitülerinin kuruluş amacını taşıyan eğitim ve üretim modelini uygulamalı eğitimler ile birleştirip bugünün şartlarında makûs kaderine terk edilmiş yurdumuzun dört bir yanındaki köy enstitüleri ve okullarının yeniden eğitim ve üretimin merkezi olacak şekilde tasarımlamak üzere Üniversitelerimiz ile işbirliği yaparak Ziraat fakültelerinin ve mühendislerinin daha etkin ve rol model olacak şekilde tarıma, üreticiye ve halka kazandırılması olacaktır.
Bugün bu görevi üstlenen çeşitli sivil toplum örgütlerini de içerisinde barındıran bir sitem ile tarım arazilerinin kontrollü ve planlı bir şekilde maksimum verimlilikte minimum girdi maliyetleri ile kalkınma ekonomimizin bel kemiği haline dönüştürmektir.
Türkiye'de seçilen şehirlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere açılmıştı. İşte bizde elimizde bulunan mevcut araziler üzerindeki okulları amacına uygun olarak ziraat fakültelerine dönüştüreceğiz.
1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750.000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1.200 dönümdü.
"iş için iş içinde eğitim" dediğimiz uygulamalı eğitimler prensibi, üniversitelerimizi birer enstitü merkezlerine dönüştürecektir.
Böylece teknik teorik bilgileri edinen özellikle ziraat mühendislerinin sahada etkin ve verimli çalışmaları, denetim ve üretim modülündeki çarklılarda yerini alacaktır.
Bununla birlikte;
1- Üretimde aracı komisyon problemi ile üreticiden tüketiciye büyük bir rant söz konusu kuracağımız kooperatiflerle üretici ve tüketici arasındaki aracı şirketlerinin gıda tüketim fiyatları üzerindeki haksız rekabet ve fahiş fiyatlarla kazançlarını ortadan kaldırarak üretici ve tüketici arasında doğrudan bir bağ kuracağız.
2- Yerli tohum, yerli gübre doğal organik üretim ve sürdürülebilir kaliteli tarım politikaları ile kendi öz sermayemizi oluşturacağız.
3- Tapu problemlerini kamusal ve kurumsal tapulaştırma yöntemleri ile tarım arazileri üretime dâhil edeceğiz.
4- PLANLI ÜRETİM
5- TOPRAK REFORMLARI ile özellikle yabancılara toprak ve arazi satışını kesinlikle milli geleceğimiz açısından tehdit olarak gördüğümüzden durduracağız. Yabancılarda bulanan satılmış arazilerimiz üzerinden de yüksek vergiler alarak kademeli olarak yeniden vatan topraklarına katacağız.
6- VERİMSİZ TOPRAKLARIN TARIMA KAZANDIRILMASI için toprak ıslah projelerimiz var, geçmiş yıllarda yürütülen yanlış ve yanlı politikalar sebebiyle GAP projesinin doğru yürütülememesinden dolayı salma su yöntemi ile güneydoğudaki kayıplarımızı bu şekilde üretime yeniden kazandıracağız.
Aslında Bugüne değin, Tarımda istediğimiz sonuçları siyasi, bürokrasi ve kurumların ehil kişilerce yönetilmemesinden ve tekelleşmiş iç ve dış şirketlerin çıkar/rant ilişkilerinin menfi menfaatler doğrultusunda geliştirilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu durum üretimde bağımsızlığımızın yok edilmesine sebep oldu.
Alınan siyasi kararlar uluslararası kurumların sözde öneri dayatmalarıyla, Avrupa Birliği üzerinden talep edilen sözde reformlarla Türkiye'de halkımızı neredeyse açlıkla karşı karşıya bırakacak bir hale getirdi.
Bizler tarımı kaybedilmiş yerli milli politikaların uygulanması için Milli Mücadele Hareketini başlatmıştır.
Bu doğrultuda Tarıma ayrılacak bütçenin eğitimden sonra bakanlıkların en büyük bütçelerinden biri haline getirilebilmesi noktasında ısrarla önemli bir noktanın altını çiziyorum. Türkiye'nin bağımsız tarım üretim potansiyelini birkaç tekelle oluşturulan endüstriyel tarım anlayışından bu şekilde çıkabiliriz.
Mevcut iktisadi borç modeli içerisinde biz bu çözümleri aramayacağız. İktisatta da değerler dizisi değişimiyle geleceğiz. Ekonomide de yeni bir model olarak taban ekonomisini zaten öneriyoruz. İşte bu modelle paranın maliyetsiz üretim biçimini tabandan girişini sağlayacağız.
Mal ve hizmetin karşılığı üretime endeksli bir para modeli olarak ortaya koyacağız. Para modeliyle üretim modeli, tarımda iki dişlinin sırt sırta vererek çarkı döndürmesi gibi olacak.
Tekrar ediyorum… Kuracağımız para modeli üretim modeli tarımda iki dişlinin sırt sırta vererek büyük çarkı döndürmesi gibi olacak. Böylece tarımı biz tabana yayacağız. Atı bırakılmış devlet arazilerini yeni bir programın içerisinde dâhil edecek şekilde tabanda tarımla yeni çiftçiler oluşturacağız. Hedefimiz beş yıllık bir süre içerisinde beş milyon genç çiftçiyi bu alana taşımaktır.
Sorunları çözmede sorunun kaynağına yönelmeniz gerekiyor. Bunun için de en önemli konu, buna inanmış ekip portföyünüz ağınızın geniş olması gerekir.
Toplumun her kesiminde adeta bir ortak akıl zemininde çözüme katkı sunacak sivil toplum örgütleri, sahada insanlarla tecrübeli sahada sorunları gören çiftçilerle birlikte olan, hareket eden ve sorun tespitleri üzerinde bakın ben şurada şu sorunları gördüm, birlikte hareket edebiliriz…
Biz bir ortak akılla da hareket edeceğiz.
Ve ehil kişi olarak siyasal anlamda partimiz belirli mesafeler aldıktan sonra o kişiyi o işin başına getirebilecek erdemli ve kararlı duruşun içerisindeyiz.
Biz aynı zamanda büyük bir sivil toplum örgütü yapımızın içerisinde barındırarak toplumsal menfaatleri ortak payda, ortak akıl üzerinde birlikte paylaşma gibi temel hedefimiz var. Ortak akıl, milli akıl, yerli akıl birlikteliği içerisinde yürüme taraftarıyız.
Şimdi artan oranla sürekli daraltılan tarım üretimi politikalarını kesinlikle değiştireceğiz.
Hedefimiz tam bağımsız tabanda doğal tarımı sürdürülebilmesi ise bunun gerçekleşebilmesi için içeride bunu engelleyen politikalardan temizlemek zorundayız.
Bu bağlamda uygulamalı eğitimler projelerimiz kapsamında Türkiye’ye özgü Köy Enstitülerini politikalarını yeniden hayata geçireceğiz.
Bu şekilde Tarım desteklerini aktarabilmeniz için bağımsız, milli bir kadroyla çözüm üreteceksiniz. Nasıl olacak derseniz bu milli tarım kadromuzun içerisinde, mevcut kurumlar olmakla beraber milli üretimden yana olan özel sektörler ve bu konuda çalışma yapan sivil toplum örgütleri, çiftçiler, yazarlar ile birlikte ortak hareket bu enstitülerimiz ile birlikte ortak hareket edecektir.
Bugünkü tarımdaki kötü durumun nedeni olan bütün yasa ve tüzükleri elbette bu bağlamda da baştan aşağı ele alacağız. Toprağın aleyhinde bakın altını çiziyorum. Tohumun aleyhinde çiftçinin aleyhinde ormanlarımızın aleyhinde… Kıyı şehitlerimizin aleyhinde tarım ürünlerinin üretilmesinde hatta pazara ulaştırılmasına kadar tedarik zincirinin her aşamasında yasaları, tüzükleri ülkemizin tarım menfaatleri doğrultusunda geliştirilecektir.
İlk hedefimiz toprak reformu ve planlı üretim sistemleri ile tarımda ithalatı bitirecek projeleri gerçekleştirmek olacaktır.
Çiftçiler üreten enstitü projelerimizin kolektif çalışma prensibi ile kurulan kooperatifler aracılığı ile paydaşları olacak. Böylece tarımda ithalatı bitirecek bir proje olarak devlet Tarım özel sektörü ve çiftçi birlikleriyle büyük Türkiye Kalkınma Projesi'ni desteklemiş olacak. Yani biz aslında bu projeleri desteklerken tarımda şu andaki borca dayalı tarımı da bitireceğiz.
Çiftçileri de borçlanmadan projeye paydaş yaparak. Büyük Türkiye Kalkınma Projesi için de yer alacak, tarımı gerçekleştirecek hiçbir proje atıl bırakılmayacak.
Bu bir çiftçinin bu konudaki girdi maliyeti nedir? Üretimde gübredir. Sudur, elektriktir, mazottur…
Bununla beraber bir de ilaç vardır. Fakat biz bu ilaçlara politika olarak meyvelerin kimyasal ilaçlarla ve ilaçlanması karşıtı olduğumuzdan dolayı toprağın zaten bu gübrelerden, zehirli gübrelerden arındıracak yeni bir model oluşturacağız. Ve bu yükü çiftçimizin omuzlarından kaldıracağız. Yani girdi maliyetlerini kaldıracağız.
Çiftçimiz toprakla kesinlikle borcu düşünmeden buluşacak. Böylece tarımda Türkiye adeta bir üretim patlaması yapacaktır. Bu model tarım üretimi kabiliyetlerimizi en üst düzeye taşıyacak şekilde bu kalkınma programı içerisinde Yüzde yüz denk bütçe oluşturana kadar geri ödemesiz desteklenecektir. Tarım sektöründe borçla üretilmeyen, borç karşılığı verilmeyen, faiz üretmeyen, üretim hedefli ve üretime endeksli güçlü bir tarım, birim parası oluşturacağız.
Tarım arazilerinde kimyasal gübrelerle zehirlenerek verimsizleştirildiğini de biz biliyoruz. Az alandan daha çok ürün alacağız diye endüstriyel tarımla doğal toprak yapısı bozulmuştur. Topraklarımız zehirlenmiştir. Zehirli gübre ithalatı ile iki bin üçle iki bin yirmi arasında yetmiş iki milyon ton gübre ithalatına bu ülkenin kaynaklarından yirmi milyar dolar ödeme yapılarak tabanda çiftçi öldürülmüştür.
Daha fazla ürün alma cazibesi gösterilerek çiftçiyi toprağı zehirleyen gübreye bağımlı hale getirildi. Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Hem toprak zehirlendi. Hem ürün ilaçları zehirledi. İşte doğal tarım katledildi.
Böylece GDO'lu ürünler üretildi. Çünkü tohum bozuldu. Ve bu toprak zehirlenerek yapılan bir süreç. Tohumun genetiğini değiştirerek sözde verim arttırıcı çalışmalar hibrit tohumları üzerinden, melez tohumları üzerinden her ne kadar genetiği değiştirilmediği iddia edilse de bugün mevcut sonuç ortadadır.
Doğal tarımı, doğal toprağa taşıyabilmeniz için de sizin doğal bir tohuma ve doğal bir gübreye ulaşmanız lazım. Tarımsal girdilerinin önemi milletin bize göre sağlığıyla direkt ilgilidir. Tarım üretimiyle çiftçinin ihtiyacı olan doğal gübre fabrikalarını kuracağız.
İlaç ve topağı zehirleyen gübrelerin bitirmek üzere tarım üretimi için çiftçinin ihtiyacı olan doğal gübre fabrikalarını kurarken de verimli ve doğal tarım için önce toprağın temizlenmesi gerektiğine inanıyoruz.
Toprağı temizlemeden besini temizleyemezsiniz. Ve sağlıklı bir insan yapısına da ulaşamazsınız. Temiz toprak temiz ürün sağlıklı beslenme zincirini sağlayacak gıda terörünün önüne geçeceğiz.
Toprağa verilen gübreden hibrit olmayan doğal tohumdan… Yemin üretiminden, sağlıklı sulama sisteminden, mazotun çiftçiye verilmesinden, elektrik ve su desteğinden hepsi ürünün lojistik pazara taşınmasına kadar tutun hepsi çözüm dairesi içerisinde birlikte değerlendirilmesini ve sonuca getirilmesi gereken temel hedeflerden, hedeflerimizden bir tanesidir. Bunu finansman anlamda Toplumsal Üretim ve Kalkınma Projesi içerisinde çok rahatlıkla tanımlayacağız.
Bunun yanında Halkın sağlığının ve beslenmesi ülke ekonomisinde son derece önemli katkı unsuru olduğunu biz çok iyi biliyoruz. Sağlıklı beslenen insanlar ne demekti? Hasta sayısının azalması demektir. Hasta sayısının azlığı ne demektir? Hastane ve ilaç maliyetlerinin azalması demektir. Şimdi bu sonuç olarak devletin halk içinde yaptığı Sağlık masraflarında çok büyük bir oranda düşürmek demektir. Bakın gıda güvenliğinden nereye ulaştınız? Siz büyük sağlık alanında da büyük maliyetlerin önüne bu şekilde geçebiliyorsunuz.
Bizler biliyoruz ki Toprak güvenli değilse kıta da güvenli değildir.
Tarımda zehirli gübre kullanmanı bitirecek şekilde ülkenin gübre ithalatına ihtiyaç duymayacak doğal gübre fabrikalarını hedeflerken aynı zamanda biz insanımızın buradan sağlıklı beslenmesini de sağlayacağız. Tarımda gıda güvenliği için önemli bir konuda tohumdur.
Küresel tarım şirketlerinin serbest piyasa üzerinden Türk tarımına yönelik başlattığı tekelleşme süreci bugün tarım üretimini kaçınılmaz bir şekilde krize sokmuştu. İşte tarım politikaları, ithalatı arttırıcı eksende olarak mevcut hükümet tarafından bütünüyle uygulanmaktadır. Önce küreselcilerin istediği tarım yasalarını çıkardılar ve üretim daraldı. Fiyatlar şimdi kontrol edilemez hale geldi. Sonra yandaş ithalatçılara tarım ürünlerinin ithal ettirerek fiyatları kontrol altına almaya çalıştı. Bunun için de ithalatı besleyici tarım yasaları çıkardı. Şimdi yasada çiftçilerin binlerce yıldır kullandığı doğal tarımları sertifika adı altında içerideki temsilcilerle birlikte yapılamaz hale getirdi. Çiftçi iki bin on sekiz yılında sertifikasız tohum kullandığında adeta devlet desteğini alamayacak diye devlet tarafından çiftçimiz cezalandırıldı. Bu kabul edilemez.
Devleti yöneten bir kesim bir yasa çıkartarak çiftçinin bir kesimini sertifikasız tohum kullanıyor diye cezalandıramaz. Bu büyük bir ayrımcılıktır. Bu kabul edilemez.
Yerli atalık çiftçi arasında dolaşım tohum engellendiği zaman işte bitirilecek hale geldi. Bugün çiftçilerimiz bundan şikâyet eder haldedir.
Bu yüzden mutlak suretle “Yerli Tohum Bankaları” kuracağız…
Çiftçiye dayatılan genetiği değiştirilmiş bu tohumların halkın sağlığını tehdit ettiği için orta vadeli bir strateji ile Biz bu sorunun üzerine gideceğiz. Bir yandan doğal tohumun tohumların üretimini desteklerken GDO'lu tarımsal her tohumu ve ürünü planlı bir şekilde yasaklayacağız. Ağır vergiler getireceğiz. Nasıl şu anda doğal olana ağır vergiler getirildiyse, çiftçi topraktan kopartıldıysa Çiftçi köylerden şehirlere sürüldüyse, çıkartılan belediye yasalarıyla köyler mahallelere dönüştürülerek tarım öldürüldüyse bu büyük bir plan içerisinde nasıl sürdürüldüyse biz de bu işi tersine çevireceğiz.
Bu süreçte çiftçimiz yerli tohum üretimi dağıtımı, çoğaltımı, önündeki her türlü engeli ve tekelleri kaldıracağız. Tohumu tam bir milli güvenlik meselesi olarak biz ortaya koyuyoruz.
Doğal tohumu tekrar çiftçilerimizle buluşturacağız. Doğal tohumla doğal zehirsiz toprağımızı buluşturacağız.
Biz endüstriyel tarım üretime karşı biz değiliz. Karşı olduğumuz şey tekel ve bu endüstriyel tarımın sağlığı, toprağı, tohumu tehdit eden üretimin bu başlık altında yapılmasıdır. Teknolojinin üretimde kullanılarak toplumun ihtiyaçlarını karşılaması başka bir şeydir.
Burada bir bağımlı tedarik zinciri kurarak endüstriyel tarımı eline geçirmiş üç beş küresel şirketin egemenliğine tarımı terk etmek başka bir şeydir.
Tarımda üretim ve tüketimi iki bölümde değerlendiriyoruz. Üretim konusunda alacağımız tedbirleri Halkın sağlıklı tüketmesi için de alınması gerekecektir. Tarımda fiyat istikrarının sağlanması en önemli ilkelerimizden biri tarımsal üretimi tabanda yaygın biçimde gerçekleştirerek yapacağız. Yani tekellerle siz tarımdaki fiyat istikrarını sağlayamazsınız. Tabana yayacaksınız.
Amaç üretimi de üretim gelirlerini de tabana yaymaktır.
Biz bu söylediklerimizin gerçekleştirilmesiyle ilgili önce yeni bir ekonomik model oluşturuyoruz. Buna biz kapalı sistem üretim ekonomisi diyoruz.
İktisadi modelle herhangi bir ekonomik bağımlılığı söz konusu değildir. İşte bizim en güçlü olduğumuz olanlardan bir tanesi bu. Tarımsal üretimin en önemli girdilerinden biri olan doğal gübre üretimi konusunda biz bütçeler ayıracağız. Ciddi bütçeler ayıracağız. Bu konuda toprağı zehirleyen gübre üretiminde dönüşüm isteyen fabrikalar varsa bunlara faizsiz bir şekilde geri ödemesiz tam destek verilecek. Yüzde otuzun üstünde atıl bırakılmış fabrikalar ise doğal tarım destekleyici doğal gübre üretimi için faizsiz ve geri ödemesiz tam desteklenecek.
Kooperatifleşme ile Halk paydaş gibi olacak. Halk kazanca bu şekilde ortak edilecek. Böyle bir döngüde paranın piyasaya çıkışı sadece üretime ve hizmete bağımlı olacak… Ve daha Tarladayken çiftçimizin ihracatçı yapar hale getireceğiz.
Sağlıklı Tarım temel prensibimiz neden çünkü siz sağlıklı bir tarım ürettiğiniz zaman dünya piyasalarında tarımda söz sahibi olursunuz. Ürettiğiniz doğal ürünlerde söz sahibi olursunuz.
Tarımsal ürünlerin dünyanın en ucuz haline getirdiğinizde doğal olarak bir ülkenizde yatırım alanı açarsınız. Tarımla ilgili en çok tercih edilen uygulanacak olan vergi politikalarıyla da tarım sanayisinde, tarım teknolojisinde doğal tarımla birleşmiş büyük bir sermaye akımını da siz ülkenizde böylece rahatlıkla oluşturmuş olursunuz...
Bir Başka Milli Projelerimizden
KENEVİR üretimi ile ilgili şunları özellikle belirtmek istiyorum;
Sümer Tabletlerinde dört önemli bitkiden bahsedilir.
Bunlar; Buğday, arpa, keten ve kenevirdir.
Kenevir; yıllarca insanların zihinlerine “uyuşturucu” olarak kazındı. Oysaki insanlık asırlardır bu mucize bitkiden birçok alanda faydalandı. Sadece tıbbi amaçlı olarak en az 3 bin yıl önce kullanıldığı bilinen kenevirin ilk kullanımı ise 8 bin yıl öncesine dayanıyor.
Hal bu ki Tarımın en önemli konularından bir tanesi olan ve ötelenen bir konudur. Bugün dünyada çok büyük ilgi alanı olmasına rağmen henüz Türkiye'de istenilen noktada değil. Tabii biz keneviri çok yönlü müstakil olarak belki başka bir programda da değerlendirmemiz gerekir. Çünkü tarımın önemli konularından bir tanesidir.
Doğada oksijen fabrikası, tıpta ilaç, inşaatlarda, otomotiv sektöründe, tekstilde malzeme olarak kullanılabilen ve endüstride artık ‘yeşil altın’ olarak bahsedilen kenevirin faydaları saymakla bitmiyor.
İnsanların keneviri kendilerinin yetiştirebilmeleri ve ilaç olarak kullanmaları, ilaç firmalarının işine gelmedi. Baktılar bu kenevir hem kolay yetişiyor hem petrol, kâğıt, ilaç yerine geçtiği için yasaklandı.
Bu yasak da 1940'lı yıllarda ABD tarafından Türkiye'ye dayatılan bu yasak 2016 yılı sonunda 19 ilde kenevir üretimi yasallaştı ve 2017 den itibaren ekilmeye başlandı…
İzmir, Uşak, Kütahya, Burdur, Antalya, Zonguldak, Bartın, Karabük, Kastamonu, Sinop, Samsun, Çorum, Amasya, Ordu, Tokat, Yozgat, Kayseri, Malatya ve Rize’de ise kenevirin ekimi izinle serbest hale getirildi.
Toprağı temizlemesi, toprağı doğal haline döndürmesi bununla beraber oksijen yapısının yirmi beş kat ormana değer olması ve birçok sanayi ürünlerinin tescil ürünlerinin üretebilecek bir alanda kenevirin olması ayrı bir stratejik ürün olarak yine karşımıza çıkıyor.
Dünyanın genelinde kenevir ekimi iki yüz elli beş bin hektar civarında. Kenevir tohumu üretimi iki yüz elli bin ton civarında. Bu çığ gibi büyüyen kenevir lobileri, sivil toplum örgütleriyle iş birliği şeklinde… Bunun başına ABD çekiyor. Kanada, Çin, Almanya,
İsrail'de bu işin içerisine girdi. Hollanda, Fransa bu işin başını çekiyor şu anda. ABD ekimi alanlarını yüzde yüz elli arttırdı. Yani kenevir noktasında iki bin yirmi ikide de serbest eyalet sayısını da otuz sekize çıkardı. Kenevir üretimi anlamında sivil toplum kuruluşları da yüz elliye ulaştı.
Irki bin on üçte beş yüz seksen bir milyon dolar olan üretim cirosu iki bin yirmi beş yılında yüz yirmi bir milyar dolar civarında eklenmekte. Şimdi bu işin bir de tıbbi kenevir üretim alanı var. En büyük ticari alanı oluşturduğu bir nokta var.
Kanada'da yüz bin hektar alan kenevir ekimi alanı olarak yapıldı. Şimdi diğer ülkelere baktığımız zaman müthiş bir kenevire yöneliş var.
Biz aynı zamanda tarım sektöründe keneviri bizler temel kalkınma kaynaklarımızdan biri olarak değerlendireceğiz.
Ülkemizdeki ekilebilir tarım alanları, bakın iki yüz otuz yedi bin dört yüz elli kilometre karedir.
Bu alanın içerisinde kenevir ekimi hem toprağı zehirlerden arındırıyor. Yani şimdi biz bir yandan zehirli gübreleri toprağa ekmezken o toprağa kenevir ektiğiniz zaman toprağı zehirlerden arındırma süreciyle ilgili çok müthiş bir verimlilik oluyor. Ve bu kenevir bir dönüm kenevir ettiğinizde on beş dönüm ormanın sağlamış olduğu oksijeni sağlıyor.
Bu bahsetmiş olduğum tarım arazilerinin yüzde on, yüzde on beş gibi bir alanda kenevir ekilerek ülkenin tüm ısınma, aydınlanma, petrol döviz girdilerini karşılayacağı gibi bütçemizin cari işlerindeki vermiş olduğu açıkları da kapatacak kadar ciddi bir rakama ulaşır.
Tarım çiftçisi oluşturacak olan bu konuyu da finanse edebilmek için kaçınılmaz olarak yeni alternatif bir ekonomik model para sistemi destekleyecek şekilde kurulması gerekiyor. Aksi halde size bunu yaptırmazlar. Mevcut finans sistemi içerisinde paraya siz borç olarak ulaşıyorsunuz. Tarımdan istediğinize ulaşamazsınız.
Bunun için de bunların gerçekleştirilmesi için temel unsurumuz işte önerdiğimiz bu tarımsal anlamdaki gelişmeleri gerçekleştirebilmek için de bu milli politikaların para politikalarından da geçtiğini özellikle altını çiziyorum.
Tüm bu projelerimizi uygulayabilmemiz için bizler için asıl olan devlet aklının hüküm sürdüğü doğru, dürüst, ahlaklı, erdemli ve adaletli bireylerden oluşan devletin işleyiş mekanizmalarındaki her bir bireyin adanmışlık ruhu ile kolektif hareket etmesinin gerekliliğini tabandan tavana yaymak başlıca görevlerimiz arasında yer almaktadır.
Benim söyleyeceklerim şimdilik bu kadar, bu saate kadar beni sabırla dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. Umarım milli mücadele ruhu ile başlattığımız uyanış hareketimiz toplumun her kesiminde milli seferberliğe dönüşür.
(“KURTULUŞ” adlı kitabımın / Adanmışlar Meclisi Kurucularından, Altın Çağın Altın Güneşlerine Mektuplar – Tarımsal Faaliyetler Bölümü)
Saygılarımla,
Güneş Altuner