Ozan Arif hayatını kaybetti, İnna Lillah ve İnne ileyhi raciun. Hepimiz ondan geldik ve yine ona döneceğiz. Ölümü öldürmek mümkün değil, vakti geldiğinde hepimiz emaneti sahibine tevdi edeceğiz.

Bugünden itibaren Ozan Arif'le ilgili övgü dolu sözler yazılacaktır. Şiiri, sanatı, dava adamlığıyla her türlü övgüye layıktır. Ama acaba ona methiyeler dizenlerin ondan bahsetmeye hakları var mıdır?

Bizim kuşağın harcında Ozan'ın şiirlerinin, deyişlerinin çok büyük emeği var. Hele 12 Eylül döneminde yazdıkları, çizdikleri ile duygularımızın tercümanı olmuş, ayakta durmamızı sağlayan bir kaç isimden biri olmuştur.

 Onun biri firar, biri mahpus, biri sürgün olan üç kardeşi anlatan deyişini belki bin defa dinlemişimdir. İçerideki ile dışarıdakini bütünleştiren bu kadar güzel bir ağıt söylenmemiştir.

Evet, bugünden itibaren ona ne övgüler dizilecektir. Ama açık söylüyorum, bugünkü kuşak ülkücülerinin ondan tek kelime ile bile bahsetmeye hakkı yoktur. Dili ve sazı kılıç kadar keskin olan bu kişiyi kim susturdu?

Sazı, sözü gönülleri kuşatan bu büyük sanatçının dilini- sazını kim zincire vurdu? Ozan'ın en az yirmi senedir sanatı mahkûm edilmiştir. 12 Eylül'ün susturamadığı bu adamı kendi insanları susturmuş, üstüne üstlük bir de hain ilan etmişlerdir.

Ozan bu ülkeye, bu davaya hangi hainliği etti? Bu milletin aleyhine olacak, ezana, bayrağa, vatana zarar verecek ne söyledi?

Ölüm döşeğindeyken bile ülküsünü, ülkesini düşünen bir adam hain ilan edilerek kenara atılmıştır. Ozan'ı kanser öldürmedi, siz öldürdünüz, sizin vefasızlığınız, akılsızlığınız, vicdansızlığınız ve ahmakça teslimiyetiniz öldürdü.

Sanatçı adam samimi adamdır, inandığını söyler. Doğrusu da yanlışı da ağzındadır. Bir çokları gibi önden cami arkadan kilise gibi davranmaz. Söylediklerinin bazısı sağa- sola batabilir, ama bu onun samimiyetine, dürüstlüğüne halel getirmez. Sanatçıyı bu şekilde anlamak gerekir. MHP/BBP ayrışmasında aleyhimize çok şeyler söyledi, ama biz onun samimi olduğunu, davanın sükut edeceği endişesi taşıdığını iliyorduk. "Ölmez bu hareket ölmez bu dava" şiirini o psikoloji içinde yazmıştı. Ne kırıldık, ne de kendisine karşı kötü hisler besledik. Hep keşke Ozan bu tarafta olsaydı diye düşündük. Onun sazını-sözünü dinlemeye devam ettik.

Çok etkili, çok yüreklere işleyen bir üslubu vardı. Siyasetin giremediği yere onun sözü, sazı rahatlıkla girebiliyordu.

 Hiç unutmam 1991 yılında Elazığ'da hastanede yatıyordum, kaldığım odaya bir teyp getirmiş arada bir Ozan Arif'i dinliyordum, o sıralar 12 Eylülcüler için söylediği " Barut değil, şarap kokan paşalar" deyişi çok meşhurdu. Bundan dolayı yargılandı da. 12 Eylüle karşı direncimizin, mücadelemizin sembolüydü. Bu tip deyişlerin içeride nasıl etki yarattığını anlatamam. Ölmediğimizi, ayakta olduğumuzu Ozan Arif'in şiirleri bize telkin ediyordu. Hastanede alkol tedavisi gören bir Diyarbakırlı vardı. Tedavisi bitince vedalaşmak için eşiyle birlikte odama geldi. Ozan Arif'i dinliyordum. Onlar gelince sesi hafifçe kıstım, bir çay içimi muhabbet ettik ama adamın kulağı Ozan Arif'teydi. Bu kim dedi, Ozan Arif dedim. Neci dedi, tereddüt ettim diyeyim mi demiyeyim mi, dedim: bu biz ülkücülerin ozanı. Ne güzel söylüyor dedi, kalktı ben de ülkücü oldum dedi. Bu kasetleri nerede bulabilirim, bulamazsın al bunlar senin olsun ben yine getiririm diyerek bende olanları verip yolcu ettim.(Bunu tam 15 yıl önce de yazdım, Ozan Arif'i susturmayın dedim) İşte Ozan Arif bu kadar etkiliydi. Onu susturanlar da zaten bunun için susturdular. Onu yirmi yıl önce Ülkücü hareket, şimdide kanser öldürdü. Ne diyeyim Allah ona rahmet etsin, bizi de ıslah etsin.