İsraf, hayatımızda sadece maddi olarak değil manevi olarak da yer alan derin bir konudur. Tükettiğimiz değerlerin her geçen gün biraz daha sayısı artmakta.
İsraf hayatımızda sadece maddi olarak değil manevi olarak da yer alan derin bir konudur.
Yaşadığımız toplumda tükettiğimiz değerlerin her geçen gün biraz daha sayısı artmakta. Her geçen gün biraz daha farklılaşmaktayız, öyle bir noktaya geliyoruz ki değerlerimiz adına üretim yapmıyor, tüketme alışkanlığımız kontrolsüz bir şekilde kendi iç dünyasında yıkıma uğramaktadır. Dinlemeyi unuttuk, insanların yaşadığı acıları paylaşmayı unuttuk, merhameti, hoşgörüyü, kalpten kalbe uzanan sevginin muhteşem hazzını unuttuk. Gecelerin gündüzleri hızlıca takip ettiği bir zaman diliminde bizde hızlıca israf ettik, her israf edişimizde biraz daha sahip olduğumuz değerlerin erozyona uğradığını görüyoruz. İsraf ettiğimiz en önemli değerlerin başında merhametin israfı var. Eski zamanlarda merhamet, insan olmanın en belirgin özelliği idi. Tüm kâinatın içerisinde yer alan canlılara merhamet eden bir neslin aziz temsilcileriyiz. Yalnızca zalime merhamet etmek zülm olan bir anlayışla gelen bir topluluğun kültürünü benimsemiştik. Merhamet öyle bir his ki kalbinden başlar vücudundaki tüm hücrelere kadar uzanıp karşındaki insanın acısını, ızdırabını anlarsın tıpkı kendin aynı acıyı yaşıyormuşsun gibi hisseder ve elinden gelenin fazlasını yapmak için mücadele edersin. Acısı olan her canlının derdine derman olmayı kendine bir vazife bilip görevini yerine getirmek için koşarsın. Son dönemlerde bu ulvi anlayışımızdan biraz soyutlandığımızı görüyorum.
Genel olarak insanlar acısı olan bir insan gördüğünde, o insanları zayıf bir insan olarak görmekte, umursamaz bir tavırla acılarına gülmekte, bazen de sessiz kalıp ardına bakmadan yoluna devam etmektedir. Benlik sevdasında merhametimizi israf ediyor onu görmezden geliyoruz. Şu yaşadığımız alemde herkes birbirine muhtaçtır. İnsanlar ancak birbirlerinin ızdıraplarını giderebildikleri zaman hayatlarının ne kadar da güzelleştiklerini görecektir. Önce kendimize merhamet etmeliyiz, virane gibi dolanıp dururken kendi iç dünyamızda yıkılıp duruyoruz. Benlik sevdasında yolumuzu kaybediyoruz, kendi dünyamızda kayıplara karışmış durumdayız. Merhamete hasretlik yaşayan bir insan olarak aşağıda yer alan dört mısralık şiiri yazıyorum:
İçim yanıyor kor bir ateşte
Merhamet ne de güzel yükselir bir neslin elinde
Kıvrılıyor ızdıraptan kemiklerimiz bir bir alemde
Hakkı arıyor gözlerimiz, dilimiz merhametin şefkatinde
İkinci elzem gördüğüm tüketimin hızlıca artığı konu ise aşkın israfıdır. Bir bir işlenmiş ilmek ilmek aşılmış akan bir nehir gibi aşkın yüceliğini anlatmak bir sözcükle mevcut değildir. Aşk için kitaplar yazılmış, nice insanlar aklını kaybedip aşkın yüceliğinde kavrulup bir hal ile yoğrulmuştur. Günümüzde en küçük bir hoşlantıya aşk denilip sonu olmayacak takıntılarla kalbimize yük yapıp, aşkın maneviyatını tüketiyoruz. İnsan tek bir canlıda kendini kaybedebilir bu aşkın ilk basamağıdır. Ama günümüzde insanlar bu yolun başında güzel gördüğü her kişiyle sevgili olup adına aşkın ismini kullanıp, tükenmişlik sendromuna girmektedir. İçimizde sahip olduğumuz bu ulvi değeri eşimize saklamalı, çocuklarımızla yaşatmalı, toplumumuzla bunun varlığı için mücadele etmeliyiz. Aşk derken aşk ile yaşayıp kaybolan ruhumuzda sevgilinin bir üzüntüsünde bile kendini kaybeden dervişler gibi dolanır dururuz. İşte aşk her yönden temiz olanıdır. Kendini onda bulma sanatıdır. Aşağıda aşk ile yazılan temiz yaşayan sevgiliye ait bir şiirim yer almaktadır.
Bir yalnız insandım, hayatın gafletine kandım
Yandım da yandım, bir hasretlik candım
Seni görünce uyandım, bir kelebeğin kalbindeki andın
Kanatlarını her çırptığında ben sana vardım
Gül Nurşah ’ ım sensiz gülmeyen güller ağlar
Neredeydin ey gönlümün narı
Yalnızlığımı sonlandıran gülde baharı
Nurların içinde saklanıp duran canı cananı
Ruhumu azletmeye gelen ruhi pak, alnı hak olanı.
Gül Nurşah ’ ım sensiz gülmeyen güller ağlar
İsrafın maneviyatı o kadar çok uzun bir konudur ki bir makaleye sığmayacaktır. Son sözlerimi tamamlarken, umarım toplumsal olarak sahip olduğumuz, bize güç katan tüm değerlerimizin kıymetini bilir ve bunu hayatımızın bir ilkesi kabul ederek yaşamımızı sürdürebiliriz.
Süleyman YÜKSEL