Bazıları bu sübjektif algılarını mutlak hakikat diye başkalarına dayatmaya kalktıklarında, asıl felaketimiz veya cehennemimiz orada başlıyor...
Hiç bir maddi gerçekliği ve sosyolojik temeli bulunmayan, bütünüyle sübjektif algı veya beynin anlam uydurma faaliyetinin sonucu olarak ihdas edilmiş SOYUT LAKIRDILARIN toplumlar üzerinde ne kadar etkili olduğunu görünce, "insan" cinsi olarak çok da fazla böbürlenmeyelim ve olaylara bu gözlükle bakalım diyorum...
NİYE Mİ?
Dini veya seküler, felsefi veya ideolojik ve her türlü insani veya sübjektif inançlarımız bir biçimde GERÇEKLİK ALGIMIZI manipüle eder.
Tamam, insan beyninin ürünü olan bu olguyu da kabullendik ama bazıları bu sübjektif algılarını mutlak hakikat diye başkalarına dayatmaya kalktıklarında, asıl felaketimiz veya cehennemimiz orada başlıyor...
Aynı şekilde sübjektif algılara dayalı vasatlığın örgütlenmiş hali ise felaketimizi kader haline getiriyor !
Yukarıda özetle yaptığımız teorik izah ve alt yapı gereğince kimse kimseyi kandırmasın;
KÖK SEBEPLERE, ZİHNİYET KODLARINA odaklanmadan ve YANAŞMA DÜZENİNİN soygun mekanizmalarına dokunmadan, sadece muktedirlerin ideolojik aygıtlarıyla senaryolaştırılmış, akıl dışı toplu hipnoza dayalı evcilik oyununu oynamaya devam ediyoruz...
Yukarıdaki cümlenin kapsam ve önemini kavrayan, buna uygun düşünsel ve kurumsal kapasiteyi ortaya koyabilen bir muhalefet odağı varsa, hiç bir görev veya statü talebim olmaksızın bir nefer olarak hizmetlerinde olacağım.
HADİ BUYURSUNLAR BAKALIM !
Bu kapsamda olmak üzere tam tersine, oyunu değiştirmek yerine statükoyu korumak için geliştirilen BEKA DOKTRİNİN en önemli tezlerinden birisi de; "sistemi ayakta tutmak için elverişli aparat haline getirilmiş ve HALKTA KARŞILIĞI bulunan politik unsur ve aktörlerin YOLSUZLUKLARI çok da önemli değildir."
"Sonuçta; en geç bir kuşak sonra o servetler el değiştirecektir" denilir.
Biliyorum, bu tür gerekçeleri aklınız ve vicdanınız kabul edemiyor.
Ancak bu tezlerin sahipleri, kendilerinin üst bir düşünüş biçimine sahip olduklarını, yolsuzlukla rehin alınanlar vasıtasıyla, devletin bekasını korumanın esas olduğunu kemal-i ciddiyetle savunabiliyorlar.
* * * * * * *
MEHMET ŞİMŞEK İSTİFA MI ETMİŞ?
Kurtuluş umudu ilizyonuyla önümüze konulan M. ŞİMŞEK'e hem çok kızıyorum, hem de çok üzülüyorum.
Ucube "TEK ADAM SİSTEMİNE" göre adama bütçe yapma, kanun teklifi hazırlama, yapısal reform izni vermeden ve her işe saray danışmanlarının karıştığı bir ortamda İSTİFA ETSE NE OLUR, ETMESE DE OLUR!
Oysa ki o gerçek durumu hepimizden iyi biliyor;
Vaktini dolduruyor, toplumu oyalamak için veri ve grafik paylaşıyor, dar alanda paslaşmalar yapıyor; zamanı geldiğinde de günah keçisi ilan edileceğini de çok iyi biliyor!
HİKAYENİN TAMAMI DA BUDUR...
M. ŞİMŞEK bugün yine aynı evcilik oyunu kapsamında konutunu kiraya veren 700 bin ev sahibine ceza işlemi uygulayacaklarını açıklamış;
Sayın M. ŞİMŞEK sözde kamuoyunun gazını almak için sadece "kiracı-ev sahibi" geriliminden yararlanmak yerine, yıllık gelirin %40'ına, toplam servetin %80'ine sahip nüfusun %10'luk kesimi olan tuzu kurulara (tabi saray izin verirse) dokunmadan, asla ve kat'a inandırıcı olamazsınız.
HER ŞEYİMİZ SANAL!
Enflasyonun %70 ve % 8,5'luk politika faizi ortamındaki yıllarda
14 Trilyonluk TL'lik kredi havuzunun %73'ünü 1,3 milyon şirkete, %27'sini de 39 milyon kişiye bireysel kredi olarak tahsis ederseniz, sözüm ona herkes ucuz parayla ÜRETMİŞ ve TÜKETMİŞ olur.
Bedeli daha sonra ödenmek üzere...
Kalite, verimlilik, rekabet, sürdürülebilirlik mi dediniz, geçiniz bir kalemde !
Seçimi kazanalım, sonrasında bir M. ŞİMŞEK bulur, atarız toplumun önüne...
GERÇEK DURUMUMUZ NE?
TÜRKİYE YÜZYILI ÖYLE Mİ?
*Hukukun üstünlüğü, demokratik haklar endeksinde 124. sıradasın,
*Vatandaşının 4/5'i yoksulluk ve açlık sınırının altında,
*Dünyada kişi başına gelir sıralaman 76.'lık,
*Dünya rekabet endeksinde sıralaman 60, ortalama ihracatının kg/$ değeri 1 $ seviyelerinde,
*OECD ülkeleri arasında yüksek teknoloji ihracatı sıralaman ise SONUNCULUK !
Olsun; "onların doları varsa, bizim de ALLAH'ımız var."
Rubil GÖKDEMİR