Tarih: 19 Kasım 2005
Günlerden: Cumartesi
Öğle ile ikindi arası saatler...
Hava soğukmu soğuk. Arada bir yağmur çiseliyor.
Dönüş başlıyor...
Bakan beyin başka programları var denilerek vedalaşıyorlar Yaşlı kadınla... Bir koşuşturma yeniden; araçların kapıları açılıyor, kapanıyor, insan sesleri motor gürültüsüne karışıyor... Ve geldikleri gibi gidiyorlar...
Ahir Zaman Dervişi dalgın...
Yalnız savaşçı yorgun...
Bindiği aracın camından belli belirsiz bakıyor dalgın gözlerle... 80 yıllık ömrünün son beş gününde yaşadıkları bir film şeridi gibi akıyor gözlerinin önünden...
15 Kasım 2005 Salı akşamına gidiyor...
Düztepe’de ev ev dolaşırken birden telefonu çalıyor...
Gözleri ekrana çıkan numarayı pek net seçemiyor da olsa, bir göz atıyor yine de... Açma tuşuna basıp kulağına götürüyor telefonu.
Arayan Şahinbey Belediyesi’nden bir görevli. Kısa fakat saygılı bir hal hatır sorma faslının ardından, asıl konuya geçiliyor ve Belediye Başkanı’nın kendisiyle birlikte yardım dağıtma isteğini iletiyor. Buluşma yeri ve saatini belirledikten sonra kapatıyor telefonunu ve yola düşüyor bıraktığı yerden.
Saat 21.30 sularında Dumlupınar Mahalleevi’nin önünde buluşuyor Başkan’la. İki araçlık bir konvoyla dalıyorlar dar ve karanlık sokaklara. Ve biraz önce Bakan beyin ziyaret ettiği ninenin evinin önünde duruyorlar.
Bir ev ki evlere şenlik.
Tek göz; sadece bir odadan ibaret... Dışı gibi içi de sıvasız, boyasız, badanasız. Kapısı, penceresi yerine oturmamış; belliki çıkma, ya bir hayırsever vermiş ya da bir yıkımcıdan satın alınmış üç-beş kuruşa... İçerisi zifiri karanlık. Rutubetten küf kokuyor...
Yaşlı Kadın 80’ni aşmış..
Gözleri ışıktan başka birşey seçmiyor.
Dizleri tutmuyor, yatalak yani...
Tek göz odada bir başına yaşıyor. Oda demeye bin şehit gerek tabi.. Duvarları sıvasız, pencere ve kapılar çıkma.. Elektrik yok, su yok, banyo yok, mutfak yok... Bir insan için gerekli hiçbir “var” yok. Ama bir insan için gereksiz “yok”ların hepsi var bu evde...
Zeynep nine, gaz lambasıyla yetiniyor gecelerini aydınlatmaya... Aksilik bu ya, o gece gazın tükeneceği tutmuş.
Üç mum yakılıyor kapı önünde. Biri Ahir Zaman Dervişi’nin elinde, biri Yaşlı Kadının komşusunun, biri de Belediye Başkanı’nın...
Giriyorlar içeri.
Ev sahibesi kulağına çalan yabancı seslerden anlıyor, misafirlerinin olduğunu.
Asırlık bedeninin yarısını ısıtan tandırın içinde hareketlenmeye çalışıyor ama nafile. Yorgun bedeni izin vermiyor gelenleri ayakta karşılamaya.. Ahir zaman dervişi tanıştırıyor. Her tarafından sesler gelen bir eski koltuğa ilişiyorlar Başkan’la birlikte. Sonra hüzünlü bir sesle başlıyorlar sohbete. Başkan daha iyi duyabilmek için karşısına geçiyor Yaşlı Kadının. Ahir zaman dervişinin getirdiği yemekleri kendi elleriyle yerleştiriyor tandırın üstündeki tepsiye ve kendi elleriyle kaşık kaşık yediriyor Zeynep nineye.
Her kaşıkta iki damla yaş dökülüyor gözlerinden Başkan’ın. İlk iki damlayı nice iki damlalar izliyor. Ve göz pınarlarının önündeki bent yıkılıyor sonunda. Bağlıyor hüngür hüngür ağlamaya... ağlıyor… ağlıyor...
Ahir zaman dervişine düşüyor Başkan’ı teskin etmek.
“-Ya benim yerimde olsan, ne yaparsın.. her gece bu manzaralarla karşılaşsan” diye mırıldanıyor... Hüzün koyulaştıkça koyulaşıyor gece gibi. Zor atıyorlar kendilerini dışarı...
Durmak yok, gece uzun...
Bir kapıyı daha tıklatıyorlar...
Hüzünlü bakışlarla bir kez daha göz göze geliyorlar..
“-Cumartesi günü görüşmek üzere” diyerek ayrılıyor Başkan Ahir Zaman Dervişi’nden...
Zaman su gibi akıp geçiyor...
Geceler, gündüzler, evler, insanlar, sokaklar...
Geceler birkaç dakika daha uzarken, gündüzler aynı oranda kısalıyor... Yaşlı Kadın’a komşu evlerden bir cenaze çıkıyor, bir diğerinde el kadar bir bebek ilk çığlığıyla merhaba diyor hayata... ve her şeye rağmen hayat devam ediyor... İnsan, mekan ve zaman nice bin yıllık değişimini devam ettiriyor gözyaşına, kahkahaya, çığlığa ve suskunluğa aldırış etmeden.
Cumartesi sabahı söz verdiği satte, kararlaştırdıkları yere geliyor Mehmet Tekerlek... Binevler 23 Nisan Uzayçatılı Pazaryeri’ne...
Pazaryeri bayraklarla, balonlarla süslenmiş, panayır alanı gibi renkgarenk..
Konuşma kürsüsü, protokol için koltuklar ve plastik sandalyeler sıra sıra...
Devlet Bakını geliyor yanındakilerle birlikte...
Besmeleyle kordelayı kesiyorlar hep birlikte...
Arkasından malum konuşmalar...
Yeniden araçlara doluşuyor kalabalıklar...
Bakan Bey bir an bile ayırmıyor Ahir Zaman Dervişi’ni yanından... Bir tepeye tırmanıyor arabalar. Pazaryeri gibi bayraklarla, balonlarla süslenmiş bir alanda duruyorlar.
Koşuşturma başlıyor yeniden..
Çadırların altındaki bir koltuğa oturtuyorlar Ahir Zaman Dervişi’ni. Bir yanına Bakan oturuyor, öbür yanına da Başkan...
Hava soğuk, hava yağışlı..
Önce Başkan çıkıyor kürsüye. Kısa teknik bilgilerin ardından, şu anda hizmete açmaya hazırlandıkları tesise, 42 yılını sosyal yardımlaşma yolunda harcayan Mehmet Tekerlek adını verdiklerini söylüyor.
Duygulanıyor Mehmet Tekerlek amca. Geçte olsa hatırlanmamın mutluluğu ile gözleri yaşarıyor. Kürsüye çıktığında sesisin titremesine engel olamıyor heyecanından.. Teşekkür ediyor...
Birlikte kordelayı kesiyorlar. Bakan bey tesis içinde yer alan birimleri incelerken Mehmet Tekerlek’i bir an bile ayırmıyor yanından. Kapılardan girip çıkarken yol veriyor Yorgun Savaşçı’ya...
Bunları düşünerek şehir merkezine doğru ilerleyen aracın içinde gözleri buğulanıyor.
Yıllar önce başlattığı “Topla dağıt” kampanyasıyla yüzlerin binlerin ağıtını dindirmenin mutluluğuna, ömrü olsa bir yarım yüzyıl daha vermeye hazır...