Antakya'da kış da olsa Ne güzel bir gün diye uyandığımız günün gecesi ! Güneşimizin bir daha doğmayacağını bilebilir miydik 6 şubat depremiyle uyandığımız da

Antakya'da kış da olsa 
Ne güzel bir gün diye uyandığımız günün gecesi ! Güneşimizin bir daha doğmayacağını bilebilir miydik?
Bir takvim yaprağı düşerken binlerce canın gideceğini nerden  bilirdik
Bu saat,dakika Ülkemin acı kaderine yazıldı ne yazık.ki
Altı Şubat saat dört on yedi. Uykunun en tatlı anında öyle  bir sallantıyla uyandım ki şimşekler adeta gökyüzünde savaşıyordu kalbimin atışı hızlandı ne olduğunu anlamadan bir hışımla yataktan kalkmamla birlikte elbise dolabın yatağa düşmeden şükür kalkmıştık eşim kapıya doğru koşup açmaya çalıştı.  Sarsıntı durmak bilmiyor, bir o tarafa bir bu tarafa devriliyoruz. Sarsıntının şiddeti azalmamış, o kadar güçlü ki -üstüme başıma bakmadan- kapıya koyup çevireyim derken  anahtar kapıda kırıldı. Sarsıntı ve gürültü, o kadar çok ki o esnada şiddetli bir deprem olduğunu dışardan gelen çığlık sesleri ve evimizin içinde düşüp dökülen eşyalardan,  oğlumun üçüncü kattan, "Anne! Baba  ne olur dışarıya çıkın, deprem oluyor!" çığlık  seslerini duyunca anladım  bu depremdi,  aksi halde kıyamet kopuyor sanmıştım. Evet.  telaşla kapıya doğru koştum açmayı denedim olmadı, tekrar tekrar denedim  evimizin dört çıkış kapısı olmasına rağmen dışarıya çıkamadık yatak odasına emekleyerek yatağın kenarına deprem pozisyonda yattım,eşime seslendim ne olur sende yanıma gel elimi tut çok korkuyorum ölürsek  birlikte ölelim diye haykırdım  yanıma gelip elimi tuttu 
Göz kapaklarımız göklerde bilindik dualar okuyorduk
Birbirimize bakıp o bana ben ona en acı korku dolu duygularla seni seviyorum belki bu birbirimizi son görüşümüz son bakışımız son nefesimiz olacak çocuklarımızın sesi geliyor ama göremiyorduk belki bir daha göremeyiz hakkını helal et şekilde  konuşuyordum eşimle sıkı sıkı sarıldık.ve  beni teselli etmeye çalışıyordu taki  dışardan çılgın gibi bağıran kapı komşum dayım ve eşi bizim hala evin içinde mahsur kaldığımızı öğrenene kadar ne oldu neden çıkmadınız ne olur ses verin diyen seslerini duymamız la birlikte ben hemen durumu anlatmaya çalıştım anahtar kapıda kırıldı kapıyı açamıyorum ne olur yardım edin mahsur  kaldık  sesimizi duyuyorsanız  demir korkuluğu camı kırın  pencereden dışarı çıkalım dememle dayım o anda nasıl bir acıyla eşimin kardeşiyle birlikte demiri kırıp bizide çocuk odasının penceresinden dışarı çıkarmayı başardılar dışarıya çıktığımızda sevinelim mi ağlayalım mı bilemedik  sevinemedik sevinemezdik hangi anne baba sevinebilir ki çünkü çocuklarım gelin kızlarım ve torunlarım evlerinden çıkmamış mahsur kaldıklarını öğrendim dünyam başıma yıkılmıştı bir yandan kaynanamın çığlık sesi bir yandan çocuklarımın çığlık sesleri beni tekrar tekrar öldürdü evde kırılan eşyalardan ayağımıza batan cam kırıkların dan hiç acıyı hissedip duymadan  kanlar içinde çıplak ayakla böyle durumlarda merdivenler den uzak kalmak gerektiğini bildiğimiz halde normal hayatta iki basamak çıkamayan eşimle  merdivenleri nasıl çıktığımızı anlayamamıştık.
Eşim üçüncü kattan bir torunumu indirirken ben hâlâ ikinci katta olan gelin kızımın kapısını çalıp bağırıyordum; sesimizi duymuyor kapıyı açmıyordu.O anda öldüm öldüm dirildim.  Üçüncü kattan inen oğlum  gelin kızım,  "Anne kaç ne olur. Başak, çocuklar çıkmadılar mı?!" diye çığlık atıyordu.  Hep birlikte kapıyı deli gibi tekmeleyip vurmaya başladık;- Duyduklarına şükür!-  kapı açılınca çocukları elinden kapıp "Hemen in!' dememle birlikte aşağıya doğru koştuk. O esnada bir yandan  eşim evin önünde duran aracı çalıştırırken biz de şiddetli yağan yağmurun altında incecik kıyafetlerimize sarılmış  çıplak ayakla  bekliyorduk; ıslanıp tir tir titremeye başladık. Dışarda o kadar soğuk vardı ki  hayatımda bu kadar üşüdüğümü bilmiyorum. Toz, duman, bust...Eşim aracı çalıştırıp çocuklarla birlikte arabaya binip köy meydanına doğru ilerlemeye çalışıyor.   Dualar dudaklarımızda, -şükürler sesli, sessiz...- Bizler yürüdük. O kadar.  zor bir durum ki köy meydanına yetişene kadar kaç evin yıkıldığını bilemedik... Nefes alabiliyorduk say.  Oradan birlikte çarşıya doğru gittik. Bir yandan torunlarımın korku dolu ağlama sesleri  bir yandan sevdiklerimize ulaşamamak korkusu bizi yiyip bitiriyordu. Boş bir alanda yol kenarında bekledik. Bir umutla şehir dışında olan çocuklarımı aramak istedim ama olmadı yine ulaşamadım şebeke yoktu Teyzemin eşi Bereket beyi gördük. Ne ara oraya yetişmiş biz de anlayamadık. Eniştem bir de tek başına değil miydi?  Kapıyı açıp "Hayırdır. neden teyzem yok!"  dememe fırsat kalmadan, eşime,  "Ne olur hemen arabayı çevir kızım Handan apartmanda üç çocuğuyla mahsur kalmış,  ne olur hadi bir şekilde çıkaralım!" demişti. Onlar birlikte gidecekti  Oğlum arabayı kullanmaya başladı
teyzemlere doğru hareket etti.  Bizler  orada kaldık.  Oğlum Serhat, eniştem Bereket, Dayımla beraber Handan kızımızı kurtarmaya gittiler. Teyzem ise  yerinde duramıyordu.  Kim durabilir ki böyle bir durumda? Hangi annenin yüreği dayanır; ağlayıp feryad ediyordu: "Ne olur Allah'ım! kızımı torunlarımı tüm Türkiye'yi koru!" diye dualar ediyordu.  Ben ise hâlâ ne kadar hasar verdiğini bilmiyor, bir yandan teyzemi teselli etmeye çalışıyor ve "İtfaiye ekipleri birazdan gelip çıkartırlar, korkma" diye söylüyorum.  Handan, -akıl etmemiş mi-  evin tüm çarşaflarını bir birine bağlayıp tüm yatakları beşinci kattan aşağıya sarkmış. Bu şekilde   çocuklarını çarşaflara  bağlayıp aşağıya indirmek üzere, -şayet  düşerlerse yatağın üzerine düşsünler.- bu nasıl bir acı nasıl bir korku Allah'ım çocuklarını beşinci kattan aşağıya çarşafla bağlayıp indirmek.Çok şükür  Buna ihtiyaç kalmadan  babası ve oğlum  Serhat'la dayım onlara  yetişmişlerdi. Oraya giderken yanlarına bir balta da almışlardı. Kızımızın bağladığı çarşafa bağlayıp Handan'a yukarıya doğru çekip Kapının arkasına düşen dolabı parçalayıp kırmasını söylediler ancak böyle çıkabilirdi.
Öyle de yapmışlar. Handan kızımızın eli kanlar içindeydi, dolabı parçalarken eli duvarla dolap arasına sıkışıp kalmış, parçalanmış, ama acı duymuyor,  hiç birşey hissetmiyordu bile.çünkü( 7),(5),ve 2 yaşında olan çocuklarını düşünmekten öpüp koklamak tan kendini alamıyor sağ salim kurtulduğuna inanmıyordu annesi ise sarıp sarıp gözyaşları döküyordu aman Allahım eline ne oldu demesiyle  Babası arabada bulundurduğu ilk yardım çantasından aldığı malzemeyle pansuman yaptı, çünkü hastaneye götüremezdi.  Dik yollar kapalı. Ayrıca çok şiddetli yağış vardı..
Bulunduğumuz mahalle,  şehir merkezi arası üç kilometre uzaklıkta idi.  Gün boy vermiş, bir yerde neler oldu endişemiz, günün sabahı oğlumun iş yerine doğru  şehir merkezine yola çıktık.
Ben daha bu kadar yıkımlar,  ölümler olduğunu ancak bizim mahalleden çıktıktan sonra anlaya bilmiştim, dünyalar başıma yıkıldı...
Yolda enkaz başında bağırıp çığlık çığlığa ağlayanlar  mı dersin,  yardım edin diyenler mi? En kaz altından yardım çığlıklarını duyuyoruz, ama  elimizden birşey gelmiyordu.adeta savaş bombaları atılmış gibiydi   On beş dakikalık mesafede olan iş yerine varamadan dönmek zorunda kaldık.  Yollar çökmüş, yıkılan apartmanlar yolları kapatmıştı... Dönmek tam dört saat sürdü.Ben  eşim, oğlum gelin kızlarım ve dört torunum iki gün arabada kaldık.  beş yüz milimlik suyla iki gün idare etmiştik.  Hiç bir iletişim yoktu;  torunlarımın korku dolu bakışları,  bir taraftan açlık ve susuz kalmaları...  Artçılar art arda devam ediyor... Hepimizde derin korkular yaratıyor , git gide  daha da dehşete kapılıyorduk
.  Uzaklardaki bizimkiler aklımıza geliyor du başta. 
.Bursa'da okuyan oğlum ve Kıbrıs'ta erkek berberi olan büyük oğlum bizden haber alamıyormuş doğal olarak.   Biz de onlara ulaşamıyorduk.  Çocuklarımız  için ayrı anne babam için ayrı bir acı  çekiyorduk.  Başka bir mahalleden gelen kuzenim Seyhan bize bakmaya gelirken annemlere geçmiş,  babam düşüp bacağını kırmamış mı, aman Tanrım!  Kuzen öğrenmiş. Beni görür görmez  "Hepimize geçmiş olsun, sizleri iyi gördüm,  biz de iyiyiz" demişti. Baban nasıl düşmüş,  doktor için nereye götürecek siniz demesiyle şok olmuştum, çünkü ben babamın başına gelenleri bilmiyordum.  Nurettin abim Dönmez kardeşimle birlikte babamı Antakya Devlet Hastanesi'ne götürmek istemişler, bir var ki babamdan çok daha acil vakalar olduğu için,  babam,  "Beni geriye bırakın.  imkânınız olursa yollar açılırsa Mersin'e götürürsünüz" diye yalvarmıştı. Öyle de oldu.  Arabada geçirdiğimiz iki günde etraftan bir sürü haberler geldi  evler yağmalanıyor   söylentileri yayılmıştı daha kaç kere ölecektik hangi korkuyla yüzleşecektik canımızın derdine mi enkaz dakilere mi kimlere üzülecektik. Yas tutmaya bile mecalimiz yoktu Ben,  babamı yüz yüze depremden üç ay sonra ancak görebilmiştim.  Babam Mersin'e tedavi olmak üzere götürüldüğünde çaresiz  ben de kendi çekirdek ailemle daha güvenli bir yere gitmek için,  iki gün sonra Bursa'da okuyan oğlumun yanına yolla çıkacaktım, ama -acımızın tarifi yok-olamaz, amcam, eşi, çocukları, gelinleri ve torunlarının ölüm haberini duyunca yıkılmıştık.Cenazelerimizi  alıp defnettikten sonra Bursa'ya doğru yola çıkmıştık.   Antakya'dan İskenderun'a bir saatlik yol mesafesi beş saat sürmüş, yolda düğün konvoları(!) gibi ambulanslar, cenaze araçları vardı...  siren sesleri çocukların ninnisi olmuştu adeta.Tüm evler, binalar  yerle bir olmuştu.  -Kıyamet her halde!- Kurtulanlar enkaz başında,  sırılsıklam yalın ayak tir tir titriyordu.  Yardım yoktu.  Herkes kendi imkânlarıyla birilerini kurtarmaya çalışıyordu. Kimi cenazesini buluyor,  fakat kefen bulamıyordu. Kimi yaralı olan yakınlarını kurtarıyor, hastahane ye gitmek için araç bulamıyordu... Dehşet dehşet:  
Yolda giderken, birisinin cenazesini motosikletin üstünde götürdüğünü görünce göz yaşlarıma hakim olamadım. Ölümden de kötü,  o an yaşadığım.  Korkularımı unutup tüm kalbimle o kardeşimizin acısını yaşıyordum... Bir dakikada insanların hayatlarını,hayallerini,ertelenen yarınlarını nasıl yok ettiğini yaşamıştık daha kötüsü var mıydı? Kalanlara mı zordu yaşadıklarımız hayalleri yarım kalmış ölenlere mi?  
En zoru anne bu ses ne diye siren seslerini soran çocuğa cevap verememekmiydi ? 
Yarım kaldık, yaralandık yaralı kaldık.
Yaşanabilecek En uzun geceyi yaşadık biz  uykumuzdan uyandık ve bir daha hiç rahat uyuyamadık... 

(Sultan) Nurten Ergin.