Hamit Kocabay namuslu, adaletli, hak yemez bir hukuk adamıydı. Önceki gün HSK üyeliğinden istifa etti. Bu göreve MHP kontenjanından TBMM tarafından seçilmişti.
Bu kadar önemli bir görevden herkes kolay kolay vazgeçemez.
Kocabay yaptığı açıklamada; görev yaptığı süre içerisinde haktan, adaletten taviz vermediğini söylüyor.
Çevresi de Kocabay'ın bu açıklamalarını teyit ediyor.
Bir hukukçu olarak, görev yaptığı süre boyunca, ben de Kocabay hakkında en küçük bir şikayet veya suistimal iddiası duymadım.
Öyleyse bu kadar önemli bir görevden bir kişi niçin istifa eder?
Kocabay, görevini yasalara uygun yapan her hakim ve savcının HSK'da teminatı, dayanağı bir denge unsuru idi.
Belli ki, kişiliğinin kaldıramayacağı, izzeti nefsine yediremeyeceği olaylar bu noktaya getirmiş.
Haksızlık, adaletsizlik yalnız vicdanı olanları rahatsız eder. Çıkarı inançlarının önünde olanlar için hiç bir yanlış vicdan meselesi edilmez. Zaten edilseydi, bugün çok farklı bir yargı sistemi ile karşı karşıya olurduk. Son araştırmalarda yargıya güven yüzde 21'e kadar gerilemiş durumda. Lafa gelince hep devletin dini adalet denilir ama o dini dejenere etmek, sömürmek, kul hakkı yemek için her fırsat kullanılır.
Adaletten bizzat yargı mensuplarının şikayet ettiği bir ülke iflah olur mu?
Adalet, devletin temel direğidir. Devletin vatandaşla yüz yüze geldiği, vatandaşın devletinin nasılını/mahiyetini gördüğü en önemli alandır. Orada sorun varsa her yerde sorun vardır. Çünkü bozuk işleyen devlet mekanizmaları ancak düzgün işleyen bir yargı ile düzeltilir. Bunun yolu da yargının bağımsız olması, her türlü baskıdan, yönlendirmeden azade tutulmasıdır.
AYM kararlarının uygulanmadığı, hoşa gitmeyen kararların şiddetle eleştirildiği, görevinin gereklerine göre hüküm veren yargıçların oradan oraya sürüldüğü bir ülkede yargı adalete değil, siyasete hizmet eder. Vatandaş güvensizliğinin arkasında yatan da budur. Vatandaş yargının adalete vasıta olmadığını, siyasete sopa olduğunu görüyor ve bunu devlete/yargıya güvensizlik olarak yansıtıyor.
Emin olun, son yılların en ağır sorunlarının arkasında bile adalet müessesesinin tahribi, siyaseti adaletin üzerine çıkarma yanlışı yatıyor. Yargı doğru çalışıp, adalet dağıttıkça devletle vatandaş arasındaki bağ güçlenir, güven tazelenir.
Bugün kim bir hukuk güvenliği olduğunu söyleyebilir?
İşte Sedat Peker'in açılamaları, İşte TÜGVA olayı. Yargı, Peker'in son derece ciddi iddialarının hiç birini dert etmedi. TÜGVA, yeni bir paralel devlet biçimi olarak çıkmasına rağmen tek bir soruşturma açılmadı. AKP'li Metiner, TÜGVA'da çıkan listeleri, "ne var bunda, bir vakıf, bu kişi iyidir, vatanı milleti sever, demesinin ne sakıncası var," diyerek savunuyor. FETÖ'de bunu yapıyordu zaten, şu bizden, bu bizden değil, diyerek ötekilerin hakkını, hukukunu çiğniyordu. Devlet personel alırken, TÜGVA'nın referansına göre hareket edecekse KPSS'ye, onca sınav'a, emeğe ne gerek var?
Sonra FETÖ'ye haram olan TÜGVA'ya helal mı?
Bu Metiner, daha önce nepotizmi de savunmuş, her Cuma hutbede okunan Nahl suresindeki,"Muhakkak ki Allah,adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder ," ayetini de eş dost, akraba kayırmacılığının, gerekçesi yaparak savunmuş, bunu adeta Kuran'ın bir hükmü gibi takdim etmişti.
Bu kafa ile Kuran'ım emrettiği "emaneti ehline veriniz" buyruğu gerçekleşir mi? Gerçekleşmez!
Kocabay'ın istifası, hukuk sistemindeki çürümüşlüğün, savrulmanın, baskı düzeninin dışavurumu, ve bir iktidar değişikliğinde neşterin ilk nereye vurulması gerektiğinin göstergesidir. Çünkü devlet, adaletle kaim olup, meşruiyetini adaleti sağlamada alır.