Bir kent düşünün, bahçeleri dünyanın en fazla tüketilen kuruyemişiyle dolu. Onun için milyarlarca yatırım yapılıyor, tesisler kuruluyor, iş makineleri ve ekipmanlar alınıyor. Devlet tonla destek veriyor, üreticiyi zinde tutuyor. Onlarda güçlü yöneticiler, bizde ise “Unesco” var! Gelin biraz açalım konuyu…
O kentte, devlet üreticinin yerine müşteri buluyor, tarlaya götürüyor ve daha hasat başlamadan peşin parayla satışını yapıyor. Üretici de parasını alıp gidip esnafa, pompacıya, ilaççıya ve işçilerine paralarını peşin ödüyor. Siz hiç duydunuz mu fıstık üreticisi ve işçisi para yüzünden tartışma yaşadı diye! Duyamazsınız çünkü devlet sonuna kadar güvence veriyor.
Ha bu kadarla mı bitiyor? Hayır. Bu defa memleketinde adına parklar, kültür merkezleri kuruluyor. Festivaller, konserler düzenleniyor. Binlerce insan kente akın ediyor. Sanatçılar, akademisyenler geliyor. Çarşı-Pazar şenleniyor, renkleniyor. Kimse bir kuruş para harcamıyor çünkü yerel yönetimler bütün masrafları ya karşılıyor, ya da karşılatıyor. Kentin geceleri ışık seliyle yeşile bürünüyor adeta. Ve bu durumdan hiç kimse pişman olmuyor niye mi? Çünkü o kentte vizyon var, misyon var ve güçlü ve yenilikçi bir yönetim var. Üstelik 10. Yılını kutluyorlar bu “kuruyemiş” festivalini. Biz ise daha açılımını bile birçok kişinin bilmediği Unesco’nun korkusundan çivi bile çakamadığımız dünya mirası “Nemrut Dağı” için bir lira harcayıp reklam bile yapamıyoruz. Bizim de paramız, bizimde yerel yöneticilerimiz var ama vizyonumuz yok!
Öyle bizim gibi bir-iki kıytırık otobüse tav olacak, davullar çaldıracak insanlar yok. Onlar eskilerini bize verirken yerine bilgisayarla çalışanlarını getiriyorlar. Aynı bizim sanatçılarımıza verdikleri değer gibi! Onlarda el üstündeler, bizde ise “Gevende”. Biz bunları çok hak ediyoruz bunları çokkkkkk…