urfa'da bir kesim var şehre söz söyletmem diyor. Kutsal üretip kutsuyorlar mekanı ve şehri. Şehirle ilgili tanım ve tanımlamalardan rahsatsız oluyorlar. Kendilerini memleketin sahibi görüyorlar. Urfa kimsenin babasının malı değildir. Herkes şehirle ilgili tanım tanımlama eleştiri yapmalıdır ki, şehrin ufku açılsın, ilerlesin!
Balzac, İnsanlık Komedyası adlı 97 eserden müteşekkil romanlarında Fransa'nın taşrasını, köyünü ve başkent Paris'ini yazar. Bir devri Balzac'ın eserlerinden okuruz. 97 romanda 2000 katrakter yaratmıştır. Köylü şehirli tiplerden tutun da siyasi dini tiplere, zengin fakirden cimri cömerte her karakteri işlemiştir. Balzac Paris'i sokak sokak, mahalle mahalle anlatırken bir semtinin orospu, bir semtinin faizci/tefeci, bir başka mahallesinin aristokrat bir diğerinin aşağılık olduğunu uzun uzadıya tasvir etmiştir. Sırf bir romanı Paris'in orospularını anlatır. Adı Kibar Fahişeler! Fransa bunları yazdığı için Balzac'ı mahkum etmemiş, bilakis evini müze yapıp heykelini dikmiştir.
Biz de ise bu işler çok zordur. Bırakın böylesine bir roman yazmak, şehirle veya şehre mal olmuş biriyle ilgili tarihi belgeleri yayınlamak bile cesaret ister. Örneğin gerçek bir şehir monografisi veya bir biyografi yazmak mümkün değildir. Dünyaya mal olmuş büyük adamlarımızı dahi sevabı günahıyla yazamıyoruz. Bir kutsamadır, bir şehir milliyetçiliğidir başını almış gidiyor.
Urfa güzeldir ama bir Roma, bir Kudüs değildir! Bir Venedik hiç değil! Hatta yanı başındaki Diyarbakır daha görkemli bir şehirdir. Geçen yüzyılda birçok ülke dolaşmış Ayanzade Namık Ekrem Antep'i anlatırken yere göğe sığdıramaz, Antep'i Paris ile kıyaslar, çok güzel bir şehir olduğunu söyler. Biz Urfalılara sorsanız Antep'i beğenmeyiz. Ayanzade entelektüel bir urfalıdır. Aynı zamanda şair ve yazardır. 30 küsur kitabı vardır. Urfalı tanımaz bile... Ayanzade Antep ile ilgili yazdıklarıyla bir hakkı teslim etmiştir aslında...
Urfa'da altı bomboş bir şehir milliyetçiliği var. Kuru kuru karbanın olayım türünden bir sevgi... Bu biriciklik ve kutsama şehri bir yere götürmez. Örneğin son günlerde herkes Göbeklitepeperst kesilmiş. Herkes arkeolog! Elbette Göbeklitepe konuşulmalı, tarşılmalı ama kutsanmamalı. Turizme dönüştürmeli ama efsaneye dönüştürülmemeli. Örneğin Göbeklitepe bir mabet veya tören alanıdır ama tarihin sıfır noktası değildir! Geçmişte uyarmamıza rağmen urfa belgesellerinde bu ifadeyi kullandılar. Hatta şehri övmek için bu tür yalanların gerekli olduğunu dile getiren yetkili/etkililer biliyorum. Göbeklitepe tarihi aydınlatacak büyük bir eserdir ama hakkında yazılıp söylenenler şu anda bir teoridir... Hakikati bulmak için araştırmak, biraz beklemek gerekir. Alanında otoritelerin buna yoğunlaşması gerekir.
Netice olarak Urfa zor ve tahammülsüz bir şehir. Bunu her kalemi elime aldığımda daha iyi görüyorum. Yazarsan ne derler diye düşünmeden edemiyorum. Ve en acı olanı da şehrin bir ölçüsü yok. Terazisinin şirazesi kaçmış. Küçük adamları kahraman ve sanatçı görürken büyük adam ve kahramanlarını tanımıyor dahi... Acı olan ise şehri tanımayan ve bilmeyenler şehri konuşuyor, şehri yönetiyor. Ayının yavrusunu severken kemikletini kırdığı gibi şehri sevdiğini söyleyenler de şehri kırıyor, döküyor, yıkıyor, zarar veriyor ama farkında değiller!