Bir Çin bedduasında şöyle derler"Bilmediğin çağda yaşayasın emi!" Çok sıkı bir bedduadır bu! Kalabalıklar ortasında, dilsiz ve kimliksiz kalmanın acı bir trajedisidir. Hiç bir olayın merkezi olmamak, hiç bir hadisenin ekseninde kalamamak! Müthiş bir "Araf" halidir bu ve bu travmanın tıp termilojosinde henüz bir karşılığı yoktur...
Çözemediğim, tanımlayamadığım ve anlamlandıramadığım bir çağın ortasında yapayalnız hissediyorum şimdi. Kimi zaman aynada ki "Ben" ile sohbetlerimizde, kendimi bile tanımlayamadığım çoğu kez vakidir... Birbirimizin kurdu olduk! Birbirimizin sırtına, sırtımızi vermeli iken, sırtına basmayı tercih ettik. En basit sebepleri gerekçe sayıp, birbirimizin hak ve hukukunu ekmek arası peynir yapıp yedik, hem de çatal bıçak kullanarak...
Saçma sapan kavgalarda, tahammülsüzlüğün en dibine vurup birbirimizi öldürdük! Öldürdüğümüzün geride bırakacağı gözü yaşlı eş ve çocuklarını aklımızın ucundan bile geçirmedik. Vicdanımızı süresiz izne çıkardık. Ahlaksızlıkta zirve yaptık! Sefih televizyon dizilerinin hastalıklı hayatlarını, kendi hayatımızın rol modeli yaptık.
Devasa gökdelenlerden payımıza düşen 70 metre karelik evlerimize hapsolduk. Bedenlerimizin dahi sığmakta güçlük çektiği ucube mekanlara duygularımızı ve ruhlarımızı salıverdik.. Biz daraldık! Ruhlarımız bunaldı! Duygularımız köreldi... Hülasa; Bilmediğimiz çağın hayat oyununda birar figuranız şimdi. Yaşadığımız topluma, geçmişe, geleceğe ve en mühimi, "Fıtrata" yabancıyız..