Birilerinin kafasının rahat olduğunu biliyorum; özellikle onların ve destekçilerinin rahat olmasından duyduğum rahatsızlıktan dolayı inadına bir şeyler yazmıyorum.

Adıyaman'ın, özellikle nasıl yaşanılmaz hale geldiği ile ilgili yazılar yazmadığım zaman birilerinin kafasının rahat olduğunu biliyorum; ben de özellikle onların ve destekçilerinin rahat olmasından duyduğum rahatsızlıktan dolayı inadına bir şeyler yazmıyorum.

Velakin bu sürekli böyle devam edecek değil.

Bedenim dışarıda günlük yaşantısına devam ediyor, ruhum, 6 Şubat enkazlarının kalıntıları altında ilk günkü gibi yorgun ve bedbin...

Ne ruhumun bedenimi esir almasına izin veriyorum ne de bedenimin ruhum gibi kalıntılar altında kalmasına...

Bu Şehirde yaşamıyormuşum gibi yaşıyorum artık bu şehirde.

Onca memleket sevdalısının, onca bir şeyler yapıyormuş gibi görünen reklam ve propaganda meraklısının aslında şehir diye bir dertlerinin olmadığını şehirle herhangi bir aidiyet bağı kurmamalarından biliyorum.

Yıllardır bu şehrin kaldırımlarından sokaklarına, caddelerinden parklarına, dağlarından, taşlarından, akarsularından, ekinlerinden börtü böceğine kadar dert etmediğim meselesi kalmadı.

Gezdikçe, dolaştıkça, yaşadıkça bu şehrin her gün biraz daha nasıl geriye gittiğini anlıyor ve ruhunuzun bedeninizi ele geçirmeye çalışması karşısında olanca çabanızın bir işe yaramadığını görüyor ve direncinizi kaybediyorsunuz.

Ama bunun 'kafaları rahatlar, tarafından anlaşılmasını istemiyorsunuz'

Çünkü onların kafa konforu bozulmadan bu şehirde bir şeylerin yoluna girmeyeceğini biliyorsunuz.

Benim şahsen kimsenin kafa konforunu bozmak gibi bir çabam yok, hiç olmadı.

Ama bu şehri, bu şehirde yaşayanlara nefes alamaz hale getirenlerle hep bir derdim olmuştur ve kendime söz geçiremediğim ender konulardan biri de hep bu olmuştur.

Değilse, "inceldiği yerden kopsun" demek o kadar da zor olmasa gerektir.

Ömrüm boyunca en büyük rahatsızlığım hep rahatım olmuştur.

Suya sabuna dokunmamaktan hep rahatsız olmuşumdur.

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın demekten hep rahatsız olmuşumdur.

Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı demekten hep rahatsız olmuşsundur.

Üç maymunu oynamaktan hep rahatsız olmuşsumdur.

Rahatlığın ve kafa konforunun ne demek olduğunu bilmeyen biri değilim.

Esas mevzu benim rahatlığım ya da rahatsızlığım değil, esas mevzu yaşadıklarından onca rahatsız olan şehrimin güzel insanlarının bir kaplumbağa gibi içine çekilmeleri ve yaşadıkları ıstırapların hep başkaları tarafından dile getirilmesini beklemeleri.

Bir tek kendileri suskun kaldığı için yaşamış oldukları ıstırapların dağ gibi büyüdüğünün farkına varsalar başkalarından medet ummayacaklar belki de.

Onlar susuyor, biz susuyor, siz susuyorsunuz ve şehir suskunluğumuz karşısında duymuş olduğu utançtan gittikçe kendi kabuğuna çekiliyor.

Beylerin kafa konforu ve haramilerin saltanatının ömrü basamak olarak kullanıp sırtlarından bir yere geldikleri toplumun suskunluğu kadardır...