Bu aralar çok yol yapıyorum, çok farklı şehirlere gidiyorum. Samsat’ın problemlerini çözmek için Türkiye’nin her yerinde kapılar çalıyorum. Umuyoruz ki bu emeklerimiz boşa gitmeyecektir. Umuyoruz ki Samsat’ımız eski görkemli günlerine kavuşacaktır. Kalkınacağız inşallah. Adıyaman lider olacak; Samsat, Kahta, Besni, Gerger, Tut, Sincik, Çelikhan ve Gölbaşı hep birlikte kalkınacak.
Bana Adıyaman’ı, Adıyaman’lıyı soryorlar. Sorduklarında gerçek bir şekilde anlatmayı seviyorum. Adıyaman nerededir, nesi meşhurdur, nasıl gidilir. Hemen pat diye cevap veriyorum. İnsanı nasıldır dost mudur, güvenilir midir? diye sorduklarında da “pat” cevap hazır. Barışçıdır, merttir diyorum. Adıyaman’ın körlerinin, Samsat’ın gevendelerinin veya Kahta’nın delilerinin meşhur olduğunu hiç saklamıyorum. Her şeyi tek tek ortaya döküyorum. Bir tek şey hariç. Bir tek şeyi saklıyorum: Biraz pintiyiz. Kabul edelim arkadaş öyleyiz biraz. Hadi biraz yumuşatalım; tutumluyuz diyelim. İmkanları biraz rahatımız, konforumuz, hepsini geçtim; gönül hoşluğu için kullanmıyoruz. Bir yere altı kişi gidilecekse kesin tek arabayla gidiliyor. Üçer Üçer binip 2 araba ile rahat rahat gitmeye bir türlü elimiz varmıyor.
Ben bunun sosyolojik olarak, eski günlerde imkanların kısıtlılığı ile bu bölge halkının çok çekmiş olmasına bağlıyorum. Uzun süre bölge insanı çok yokluk çekti. Bu yokluklar tabi olarak travma üretti. Onun için biraz temkinli davranmak sanıyorum bu bölge insanının doğasında var artık.
Ama zamanlar değişti. Artık istesek de istemesek de tüketim toplumunda yaşıyoruz. Ticaret hacmi denen bir şey var artık. Hem kendi aramızda hem ilimiz dışına yönelik olarak ticaret hacmini artırmamız gerekiyor. Bu sayede hem ürün üretim kapasiteleri artacak hem ürünlerimiz gelişecek. Herkes bir düşünsün bakalım son bir yılda Adıyaman sınırları içinde üretilmiş ticari bir ürünü kaç kez hediye etmek için satın aldık? Hepimiz elçi olmalıyız. Çünkü ticaret hacmini artırmanın yolu ürünlerimizi daha çok kitleye tanıtmaktan geçiyor.
Neden tavuk yumurtası daha çok satar? Çünkü tavuk hem hindiden hem ördekten daha fazla ses çıkarır. Adeta yumurtasını satmak için çığırtkan olmuştur tavuk. Hindi de kös kös düşünsün. Biraz bağırmamız lazım bizim de. Bu sadece ticari marka sahiplerin ya da “Çam sakızı, çoban Armağanı”Valiliğin kuracağı bir tanıtma grubunun işi de değil bence. Bence işin formulü fert fert herkesin bu işte çaba göstermesi.
Şehir dışı bir ziyarete gittiğimde hediye götürmek adetimdir. Örneğin peynirli helvamızdan götürüyorum. Her 10 hediye götürdüğüm yerden sekizi Adıyaman’ın böyle bir ürünü olduğundan habersiz. Daha nelerimizden habersizler bilseniz. Mermerimizden, dut ürünlerimizden hatta Türkiye’de sadece ve sadece 2 tane olan sahabi mezarının birinin bizde olduğundan.
“Çam sakızı, Çoban armağanı”. Yöresel güzelliklerimizi yalnızca daha fazla insana duyurarak tanıtır ve ticaretini artırabiliriz. Hani yazının başında demiştik ya “hep birlikte kalkınacağız” diye, işte onu tek tek birey birey emek vererek yapabiliriz ancak.
Çalışınca oluyor inanın. Bir şeyi çok meşhur yapmak, çok satmak için illa da o ürünü senin üretiyor olman da gerekmiyor bazen. Örneğin; Çorum leblebisi meşhurdur ama en çok üreten yer Denizli’dir, incir; İzmir’in diye bilinir ama en çok Aydın’da üretilir, Antep fıstığı en çok Şanlıurfa’da üretilir.
Buradan çıkan sonuç, kabul edelim biraz da tembeliz sanki. Nemrut gibi dünyanın 8. harikası elimizde ama kaymağını Malatya yiyor, kahve üreticimiz azımsanmayacak kadar çok ama adımızı sanımız bilen yok. Daha enteresanı “Adıyaman Çiğ Köftesi” meşhur ama Adıyaman’da üretilmiyor.
Badem örneği var mesala. Bademde tekel olabiliriz, Gaziantep’in fıstık piyasasını yönettiği gibi, badem piyasasını Türkiye’de biz yönetebiliriz. Ama bunun için çalışmamız lazım. Yeni ürün geliştirmemiz lazım bu ürünleri geliştirip tüm ülkeye duyurmamız lazım. Bağırmamız, çağırmamız lazım. Ama gelin işe biz hediyeleşmeyi artırmakla başlayalım.