Devletler hemen öyle yıkılmazlar, milletler de yaşadıkları coğrafyalardan devletleri yıkılınca hemen kaybolmazlar.
Aklıma takılan deli sorulardan bir tanesi Osmanlı İmparatorluğu'nun ne zaman yıkıldığıdır.
Karşımda ciddi bir tarihçi bulduğumda hemen bu soruyu ona sorarım.
Tabii ki, farklı cevaplar alıyorum. Hatta çok tanınmış bir tarihçimiz bana aslında Osmanlı'nın 1768-1774 arasında yaşanan Osmanlı-Rus Savaşını bitiren Küçük Kaynarca Antlaşması ile yıkıldığının kabul edilmesi gerektiğini söyledi.
Ben de ona karşılık olarak " O zaman Osmanlı 150 yıl daha nasıl dayandı? " diye sordum o da bana "Osmanlı'yı nasıl bölüşeceklerine bir türlü karar veremediler bu da Osmanlı'yı yaşayan bir ölü olarak 150 yıl daha ayakta tuttu! " demişti. Tabii bunlar tartışılacak konular ama bilmekte fayda var.
Durumu daha iyi anlamak adına çok önemli tespitler içeren Ahmet Cevdet Paşa'nın "Maruzat"ını okumak bence her bir Türk için gerekliliktir. Ahmet Cevdet Paşa'nın 2.Abdülhamit'in emri ile kaleme aldığı bu eser günümüzde yaşananları anlamak bakımından bugüne bir ışık tutmaktadır.
Devletler hemen öyle yıkılmazlar, milletler de yaşadıkları coğrafyalardan devletleri yıkılınca hemen kaybolmazlar. Bakın 1912'de Balkanlardan devletin çekilmesine rağmen 2.5 milyonun üzerinde Türk halen oralarda yaşıyor. Keza aynı şey Musul, Kerkük, Gürcistan, Rodos, İstanköy, Lübnan ve daha bir çok yer için geçerli!
Buna karşılık kaybedilen topraklardaki Türklerin rahat, huzurlu, güvenli ve mutlu yaşadığını söylemek mümkün değil!
Bugün Türkiye'de yaşananlara bakarsak Türklerin gıdım gıdım hakimiyetlerini yitirdiğini görüyoruz! Devletin nereye gittiği ise belirsiz! Ama hamaset dolu boş konuşmalar tüm hızı ile devam ediyor...
Dün buna benzer şeyleri 1910-1915 yılları arasında İstanbul yaşayan Kırımlı Türk gazeteci Fatih Kerim'i yazıyor ve konuşuyordu... Bu insana ise gülüp geçiyorlar ve tepkiler gösteriyorlardı. ("İstanbul Mektupları" bulup okuyunuz)
Yani anlayacağımız devletler öyle hemen yıkılmaz ve devleti oluşturan milletler de hemen ortadan kaybolmazlar!
Günümüz Türkiye'sinde onlarca yıldır siyasetçiler tarafından bilerek ve kasten "boş konuşuluyor" ve ben de, buna "siyaset geyikleri" diyorum...
O ona bunu söylemiş bu buna şunu söylemiş ile günümüz geçiriliyor. Hamaset ise en üst perdeden rağbet görüyor. Bunun alıcısı olan büyük bir kitle var. Bu durum halkın cahil bırakılmasının sonuçlarından biri...
Ağır ekonomik sıkıntılar içinde debreşen halk 12 liraya çay içtiği kahvehaneleri tıklım tıklım dolduruyor ve bu boş konuşmalar üzerinden değerlendirmeler yapıyor! Ne acı değil mi?
Halbuki ülke bir sığınmacı işgaline uğramış, yer üstü ve yer altı zenginliklerinin çoğu yabancıların eline geçmiş, beyin göçü hızlanmış, yediğimiz içtiğimiz bir çok şeyi ithal eder duruma düşmüşüz, etnik ihanet tavan yapmış ve biz hala "boş konuşmalar" üzerinden analizler yapıyoruz! "Bak ama okyanus ötesine nasıl diklendik!" gibi...
Şimdi de İsrail'e girecekmişiz! Dün de Şam'da Emevî Camii'nde namaz kılacaktık! Yunanistan'a diklenirken bir de baktık 20'nin üzerinde ada ve kayalık elimizden gidivermiş! Bir de "Mavi Vatan Masalı"nı konuşuyoruz...
Türk Milleti böyle siyasetçilerin eline bu memleketi bırakmak suretiyle teşbihte hata olmaz adeta " kediye ciğeri teslim etmiştir "...
Türkiye Cumhuriyeti'nin devletinin ve Türk Milletinin boş konuşmalar ile tüketilecek zamanı kalmamıştır... Hadi açlığa demeyelim ama 12.500 ve 17.002 TL'ye mahkum edilen halk yığınlarının yaşadığı kabul edilemez!
Onu için hamaset dolu " boş konuşmalar " yani her cenahtan yapılan "siyaset geyikleri"nin oluşturduğu tuzaklara düşmeyin! Doğruları bulmak ve onlara göre düşünmek hedefiniz olsun!
Yoksa devletler hemen yıkılmıyor milletler de coğrafyalardan hemen yok olmuyor!
Özcan PEHLİVANOĞLU
30 Temmuz 2024 / İzmir