Türk Milletinin bayrak sevdası başkadır. Allah'ının lütuflarından özellikle iki büyük nimetini öpüp alnına koyar. Bir ekmeğini, bir de bayrağını-sancağını. Onlar kutsalıdır, asla yere düşmemelidir. Savaşta bayrağı düşman eline geçmesin diye yutup Bayraklı Baba olmuştur hatta bir yiğit nefer, Gelibolu'da; Çanakkale boğazına nazır bir tepede yatar hala düşman eli sürdürmediği şanlı bayrağının yüzlercesi altında. Orada görev yaptığımız 92-99 yılları arası yedi yılda sık sık ziyaret imkanı bulduk, sünnet olan her çocuğun da mutlaka konvoyla ziyaret etmesi geleneği vardır hatta, oğlum da orada sünnet olduğundan biz de gitmiştik.
Büyüklerinin elini öpüp alnına koymak da bize mahsus, yarini ilk alnından öpmek de. Sadece milli bayramlarda değil, düğün evinde, asker uğurlamasında, bağ evinde, balıkçı teknesinde ve daha pek çok yerde bayrağımızı asarız hemen ilk. Çocukluğumda, köyümüzde düğün alayının, sıra sıra dizilmiş harmandalı oynayarak gelin almaya giden efelerin en önündekinin elinde de bayrağımız olurdu. Asılı olduğu sopanın en üstünde de bir tutam üzerlik otu olurdu nazar değmesin, kem gözlerden korusun diye. Ve Türklüğün sırlı sembolü kızıl elmayı hatırlatmak için belkide mutlaka kıpkırmızı bir elma da saplanırdı kargının en ucuna.
Anneciğimin biz yedi evladını da korumak için sık sık sobadan kömür küreğiyle aldığı köz üzerine dökerek tek tek hepimizin önüne getirip koklattığı, bütün evimizi saran dumanı ve kokusuyla, sonunda mışıl mışıl uyumamıza sebep huzuru sağlayan üzerlik otu da önemi yeni yeni anlaşılan güzel geleneklerimizden. Aktarlarda var hala, ben geçenlerde aldım hatta kokusunu özleyip, tütüttüm evimde.
Şimdi aklıma gelen, koca evine girerken gelinin başında ekmek bölünür, buğdaylar saçılırdı bereket getirsin diye. Biraz düşünüp kimbilir daha ne güzellikler hatırlayabilirim, yazarım yine inşallah.
Bu eşsiz, bize özgü geleneklerimizi unutmamak, unutturmamak, yaşatmak da boynumuzun borcu muhakkak.
Sırası gelmişken yazmak istediğim bir konu da bu güzel geleneklerimiz yanında düğünlerimiz ve düğün müziklerimizin de artık millet olarak geldiğimiz yoz, kötü bir taklit batı özentisi hali maalesef. Otuz beş yıllık hasretle, ne hayallerle döndüğüm doğduğum topraklarda bu konuda da büyük hayal kırıklığı yaşadım, yaşıyorum ne yazık ki. Artık köy düğünleri, asker uğurlama ve gelin kınaları bile adi bir klavye eşliğinde hoppaaaa eller havaya basitliğinde, neidüğü belirsiz müzikler ve hiç bir şeye benzemeyen sözde danslarla yapılıyor maalesef. Her gittiğim düğünde dayanılmaz eziyet çekiyorum bu yüzden.
Son gittiğim ağabeyimin torununun asker kınasında, askerin arkadaşları harmandalı oynamak üzere anons edildiğinde çok acı bir diyaloğa şahit olup kahroldum hatta. Gençlerden birisi klavyeyi çalan müzisyene "Harmandalı olmasın." dedi. Kulaklarıma inanamadım, ağlamak geldi içimden. Başka bir zeybekte ısrar etti çok şükür müzisyen. On dakika bile sürmedi zeybek oyunu koca gecede. En son vakit hep yaptığımız gibi doksan yaşındaki çınar babacığıma baston olma bahanesiyle babacığımla birlikte oynadık o gençlere ibret, nispet harmandalımızı.
Yapmayın çocuklar! Ekmeğimiz, bayrağımız kadar önemli zeybeklerimiz, halaylarımız, türkülerimizle tüm geleneklerimiz de. Onları unutmak kendimizi unutmak demek, kaybolmak demek Allah korusun. Milletler inancı, dili, kültürü yok edilerek tarihten silinir. Bu tuzağa düşmeyelim, bir an önce kendimize gelelim, sahip çıkalım.
Rab'bimiz yardımcımız olsun, hep yaptığı gibi Türk Milletini korusun. İslamın temsili, yayılması, bekçiliği kutsal görevimizi hakkınca yerine getirebilmeyi, hepbirlikte asr-ı saadete erişebilmeyi ve tüm insanlığı da asrı saadete taşıyabilmeyi nasip eylesin. Amin Ya Rab'bi!
Adevviye Şeyda Karaslan
"Allah Türk milletini, her yüzyılda bir sınar.
İnsanlık aleminde Türk’lük ulu bir çınar.
Bu gün başsız kalsakda, çıkar bir gün şamil.
Dünya tekrar görecek, insanlık olur kâmil.
Bütün özlem son bulur, Türk’lük kalkınca şaha!
Tüm canlar gurban olur, Adı büyük Allaha.//
Ali Dere (Derebey)