burada bir sorun var. Saydığım yemeklerin neredeyse hepsi fazla kalorili, ağır yemekler. Geçen yazımda bahsetmiştim tava yerken kendimizi tutamıyoruz, çiğ köfte veya içli köfte yerken mi tutacağız?
Adıyaman yemek kültürü çok farklı çok güzel. Bir diyetisyen, acemi aşçı ve iyi bir araştırmacı olarak şunu söylemem gerekir, kimi bölgeler sebze yemeklerinde, bazı bölgeler hamur işinde, kimileri et-ızgara üzerine, bazıları da balık mutfağında oldukça lezzetli ve çeşitli yemekler çıkartabilmektedir.
Adıyaman’da, hatta bu bölgede demek daha doğru olur, her türden yemek var ve oldukça lezze Ete doymak mı istiyorsun? Al bakalım kıyma kebap, ciğer şiş, kelle paça. Hamur işi mi? Hiç sorun değil, bazlama, taplama, hıtap, semsek, peksimet, şekerli peynirli ekmek ve daha niceleri. Sebze yemeği de istiyorsan tek kelime 6 harf “tirşik”. Sebze ve et istiyorsan milli yemeğimiz “tava” var. Hem et hem de hamur işi yok mu peki? Efsaneler efsanesi çiğ köfte var içli köfte var daha ne olsun. Tek eksiğimiz balık. “Balığa gitmek” yaygın bir hobi olsa da balık yeme kültürümüz pek kalmadı. Ancak eski zamanlarda, balık besin kaynağı olarak ilk sıralardaymış.
Ama burada bir sorun var. Saydığım yemeklerin neredeyse hepsi fazla kalorili, ağır yemekler. Geçen yazımda bahsetmiştim tava yerken kendimizi tutamıyoruz, çiğ köfte veya içli köfte yerken mi tutacağız?
Peki sorun yediğimiz yemekler mi? Hayır, en azından tek başına değil. Bu yemekler arabasız, yapılan işlerin kas gücüne daha çok ihtiyaç duyulduğu yakın zamana kadar iyi besin kaynaklarıydı. Ancak yaklaşık son yüzyılda yaşam tarzımız çok değişti. Çok hareketsizleştik. Artık 5-10 dakika yürüme mesafesindeki yere bile arabayla gidiyoruz. Hatta iki adım daha az atmak için arabalarımızı hatalı park ediyoruz.
Bu noktada şu örneği vermek istiyorum. Amerika’da bulunan, Hristiyanlığın bir mezhebi olarak tanınan bir topluluk var. Amişler. Bu mezhebe inan insanlar elektrik, motorlu araçlar, telefon gibi özellikle sanayi devriminin getirdiği birçok yeniliği reddediyorlar. Geçim kaynaklarının neredeyse tamamı tarım ve hayvancılık. Aynı zamanda Amerika’nın en büyük organik tarım sağlayıcıları. Bu bireylerin beslenmesinde hayvansal kaynaklı yağların oranı ise oldukça fazla. Ayrıca kimi zaman günlük 10,000 kilokaloriye kadar enerji alımları olabiliyor. Peki obezite ya da kronik hastalıklara yakalanma riskleri fazla mı? Hayır. Çünkü yiyorlar ama harcıyorlar.
İşte asıl sorun burada başlıyor. Bizler ihtiyacımız olan enerjiden çok daha fazlasını alıyoruz. Hem fazla hem de dengesiz besleniyoruz. Bu da obezite başta olmak üzere çeşitli kronik hastalıklara yol açıyor. Değişen zamana biz uyduk. Ancak yediklerimizi de uydurmamız lazım. Peki ne yapılabilir?
Elbette kültürünüzü unutun ve şöyle şöyle beslenin demek yanlış olacaktır. Ama örneklendirmek gerekirse tava yaparken daha az yağ katılabilir, yanında ekmek veya pilav daha az tüketilebilir. İçli köfteyi yağda kızartmak yerine haşlayıp 5 tane yerine 3 tane yenilebilir. Hamur işleri biraz daha azaltılabilir ya da sebze, et, peynir gibi katkılarla besin kalitesi arttırılabilir. Hele ki balık mevsimindeyiz, eskiden bu topraklarda yaşayanlar gibi balık tüketimini arttırın derim. Sonuçta mutfağımız sağlıklı beslenme için yeterince çeşitliğe sahip. Sözün özü, her şey ne kadar beslendiğimizde başlıyor.