Adıyaman'da şehirli olarak büyüdüm, alt gelir çocuğuyum, o şartların yarattığı her ortamda dövüle dövüle ben oldum. Şehrime, şehrimin kültürüne borçluyum.
Benim bu dünyada kabul ve affedemediğim şey "ihanet" tır. Adıyaman benim memleketim, "vatanım" dediğimde benim aklımda çook geniş bir coğrafya vardır da ruhumun derinliklerine sinen koku derenin iki yamacında yükselen erik, nar, ceviz ağaçlarının kokusu, yedi kardaş'ın uğuldayan yeli, dut ağaçlarının gölgesi, bağlar bozulduğunda incirini üzümünü yediğim; kışın soğuk günlerinde yakmak üzere bir şey bulamadığımızda Hacı Ahmed'in düzünden "dehre" ile kesip toplayıp sırtımda eve taşıyıp Ocak'ta çıtır çıtır yanarken kardeşlerimle ayaklarımı uzatıp ısındığım elim, Adıyaman var.
Fukaralık özlenmez... Ama, o şükür, o insanı yakınlık işte özlenen odur. Bizim kaybettiğimiz kültür o şükür kültürüdür. Gücünün yettiğini yapmak övünmek sebebi değil, bir vazifedir.
Ben şehir çocuğuyum. Bir şehirli olarak büyüdüm, alt gelir grubunun çocuğuyum, o şartların yarattığı her ortamda dövüle dövüle bu günkü ben oldum. Şehrime, şehrimin kültürüne borçluyum. Bu kişilere değil topluma olan borçtur. Topluma borcu olanlar çoktur. Dikkat etsene, toplumun gücü büyüktür ve insanların bir kısmına bak, toplumun gücünü kendi beklentilerine destek haline getirmeye çalışanlar var.
Bu normaldir, ama bunun olmasına müsaade etmek anormallik.
Toplumsal çıkar kavramını öne çıkarmak, (buna kamu yararı da diyebiliriz) bunu öğretmek için çalışmak lazım. Belki geleceğe bırakabileceğimiz en önemli miras bu olacaktır.