ülkemizi karış karış gezsek kaleme alsak ve herkese de tanıtabilsek. Maddi manevi şartlar engelsede zoru başarmalı aşmalıyız.

Aylar sonra olsa da çok şükür yazdım.

GÖREMEDİĞİMİZ GÜZELLİKLER

(EĞİL İLÇESİ)

Eğil ilçesi desem… İki peygamber kabri desem… Küçük Bodrum desem… Tarih, doğa, mistik bir ortam ve içten doğal insanları desem… Kaç kişi tanıyor, kaç kişi haritada bu güzel ilçenin yerini biliyor acaba? Doğrusunu söylemek gerekirse geçen mayıs ayına kadar ben de size sorduğum soruların cevabını bilmiyordum ve bu küçük cenneti de tanımıyordum. Bunu açıklarken de utanıyorum. Bu büyük kayıp aslında.

Her karışı kanla alınmış, zor şartlarla elde edilmiş bu cennet ülkeyi bizler yeteri kadar tanımıyor, tanıtmıyor ya da tanıtamıyor ve hak ettiği değeri göstermiyoruz bence...

Keşke şartlarımız elverse de ülkemizi karış karış gezsek kaleme alsak ve herkese de tanıtabilsek. Maddi manevi şartlar bize hep engel koysa da bizler zoru başarmalı, engelleri aşmalıyız derim.

Evet, bir gün önce şair dostlarla Diyarbakır merkezini kaptanımız Necat Dürümlü, Ali Tuluk, Orhan Oyanık ve Özkan Güli ile değerli rehberlerimiz eşliğinde gezmiş, bu tarihî şehrin büyüsüne kapılmıştık. Bir günlük Mardin gezisi sonrası Diyarbakır’a tekrar dönmüştük.

Doğrusu benim aklım zaten Diyarbakır’da kalmıştı. Beni oraya çeken farklı bir şey vardı. Grup arkadaşlarımız yeter deseler de ben kararlıydım buraları biraz daha gezecektim. Ali Tuluk abimiz bizimle gezse de onun artan bel ağrıları onu çok zorluyordu. Bu gezi boyunca üç ayrı doktora gitsek de yaptığım iğnelerin, aldığı tabletlerin pek de faydası olmuyordu. Bu gezi ona artık çok zor geliyordu. Sonunda Ali Tuluk Bey, sağlık sebepleri dolayısıyla bu güzel geziyi noktaladı. Artık bu güzel grup dağılıyordu ne yazık ki.

Bize bir gün önce rehberlik yapan Diyarbakır’ın güzellikleriyle buluşturan Diyarbakırlı değerli dost Ahmet Büyükburç ve Firathan Kulfali bu güzel memleketlerini çok güzel gezdirmişlerdi. Menfaatsiz dostluk, kardeşlik duyguları yüreğe en güzel ilaçtı.

Ben Ahmet Büyükburç abimi yeniden aradım ve görüştük. O Anadolu insanın aile muhabbetine o gün dâhil olduk, ailecek çok güzel vakit geçirdik. Yemek, çay sohbet sonrası, gezebileceğimiz en önemli, görmediğimiz yerleri sordum. Son saatlerimi dahi dolu dolu geçirmek ve yeni mekânları görmek arzusundaydım. ‘Bana en önemli yerleri say’ diye sordum o da saydı tüm güzellikleri bir bir… Beni en çok etkileyen dikkatimi çeken Eğil ilçesi olmuştu. Çünkü Ahmet abi: “Diyarbakır'da kabirleri bulunan dokuz peygamberden ikisi, Hz. Zülkifl ve Elyesa peygamberlerin mezar ve türbelerinin Eğil ilçesinde.” dedi. Ben kafamda planımı hemen yaptım. Eğil’i görmeliydim, bu türbeleri de ziyaret etmeliydim.

Bir yerde okumuştum. “Peygamberler şehri Diyarbakır mı Urfa mı diye bir soru vardı. Türkiye Diyanet ve Vakıf Görevlileri Sendikası (DİYANET-SEN) Diyarbakır Şube Başkanı Ömer Evsen: “Peygamberlerin atası Hz. İbrahim Şanlıurfa'da yaşamıştır. Bunun içindir ki peygamber şehri Urfa'dır. Peygamberler, sahabeler şehri ise Diyarbakır'dır çünkü 7 peygamber mezarı ve 3 peygamber kabri mevcut.” demiştir. Ne kadar güzel dedim. Buraları tek tek incelemek gezmek, görmek gerek aslında.

14 Mayıs 2022 tarihinde Diyarbakır’dan Eğil ilçesine gitmek için minibüse bindik. Bu heyecanlı yolculuk 45 dakika sürdü. Eğil merkezde sanırım iki kişi indi diğer yolcular da bizim gibi Hz. Zülkifl ve Elyesa peygamberlerin mezar ve türbelerini görmek için şehir dışından gelmişlerdi. Minibüste muhabbet güzeldi doğrusu. Şoföre hepimiz ekstra beş lira verdik bizleri gideceğimiz peygamberlerin türbesine kadar götürdü. Sanırım burası Eğil merkez ile arası iki kilometre idi.

Elyesa ve Zülkifl peygamberlerin mezarları önce Dicle Nehri’nin kıyısında bulunuyormuş, buraya baraj yapılınca bazı evler gibi Dicle Nehri’nin suyun altında kalacağı için bu mübarek türbeler 1995 yılında Nebi Harun Tepesi’ne büyük bir titizlikle taşınıyor. Tesadüfen karşılaştığımız türbedarın bizlere anlattıkları o günlerin heyecanını yaşar gibi bizleri de çok etkiledi. Elyesa peygamberi İlyas peygamber yetiştirmiş, diyor kaynaklar. Burayı yurt içinden ve yurt dışından ziyarete gelen misafirlerin yüzü gülüyordu.

Türbenin çevresini inceledikten sonra bayan bölümünden Türbenin içine girdim, namaz kılan, dua eden bayanlar yarışır gibiydiler. Yan yana uzunca iki mübarek mezar, onlara bakmak bile beni çok mutlu etmişti. İnanç dünyası ruha en büyük terapi bence.

Namaz bölümüne geçtim. Önce öğlen namazımı sonra mescit namazımı kıldım, sonra da bana buraları görmeyi nasip eden Allah’ıma şükür namazımı kılıp tüm ümmet-i âleme dualarımı yüce Rabbime ettikten sonra dışarı çıktım.

Caminin etrafı yemyeşil, tertemiz bir çevre ve caminin erkek giriş tarafının teras gibi bir bölümü muhteşem bir manzarayı gözlerinize ve ruh dünyanıza hediye eder gibiydi.

Ayaklarınızın altıda sanki ağaçların yeşili, nehrin suyunun yeşiliyle yarışıyordu. Tam karşınızda da Eğil ilçesi selama durmuş gibi iki peygamberin tepesine bakar gibiydi. Aşağıya doğru baktığımda yeşilin tonları dans eder gibiydi. Bu mistik ortam ve doğanın güzelliğini ılık bir nefes gibi ruh yelpazemin derinliklerine doğru çektim.

Caminin dört bir tarafını kareledim, çevreyi incelerken Dicle Nehri’nin kıyısında piknik yerleri ve kalabalık grupların suyun güzelliğinde günün keyfini çıkardıklarını gördüm. Aileler, gruplar bu ortamın keyfini çıkarıyorlardı.

Özenle hazırlanmış yollar, güzel bir çevre düzeni, nehrin cazibesi buraya gelenleri büyülüyordu. Cıvıldayan çocuklar ve kalabalık şehrin gürültüsünden uzak hoş bir o kadar da görülmeye değer tarih doğa iç içe... Bu güzelliklere gelen ziyaretçiler çok mutlulardı. Tekne turuyla gezintiye çıkmış, mağara mezar ziyareti yapmış kişiler, büyülenmiş gibi anlatıyorlardı duygularını.

Tepeyi dolandıktan sonra tekrar caminin ön kısmına çıktık ve son dualarımızı da bitirdikten sonra ana yola Eğil merkeze doğru yürümeye başladık. Yürürken Anadolu insanının mertliği, samimiyeti geçen her araba duruyor soruyor merkeze götürelim mi? Benim niyetim biraz yorulsam da Eğil’e kadar bu muhteşem manzaranın güzelliğini içime çeke çeke yürümekti fakat en son duran bir araca atladık birden ve çok hoş bir çiftle tanıştık. Otuz yaşlarında Eğil doğumlu Diyarbakır merkezde çalışan çocuk doktoru Gülsüm Öcal Hanım ve Mardin-Nusaybin doğumlu laborant eşi Serdal Öcal Bey’le yol boyu sohbet ettik. Çok şirin bir çiftti. Mütevazı, kendini yetiştirmiş ve bu toprakların azimli gençleri. Bu güzel çift bizi önce kaleye sonra da Dicle Nehri’nin kıyısına götürdüler. Nehrin kıyısında semaver çayımızı yudumlarken arada Eğil ile ilgili sorularımı da soruyor ve suyun yeşiline hayallerimi seriyor, ortamın güzelliğini çayımın lezzetine lezzet katıyordum.

Eğil ilçesi Dicle Nehri’ne paralel bir tepe üzerinde dağlık bir alanda inşa edilmiş ve nehrin büyüsü ilçeyi sarmalamış gibiydi. Tepeye kurulmuş bu güzel ilçede Dicle Nehri’ne doğru aşağıya doğru inince ilçenin görüntüsü bana Karadeniz’i hatırlattı. Aşağıdan yukarıya doğru bu bakış beni heyecanlandırdı. Evler engebeli bir arazide yapılmış ve evler birbirinden uzak gibi. Deprem bölgesi olunca genelde evler tek veya çift katlı idi…

Dicle Barajı yapılınca eski yerleşim alanları birkaç mahallesi nehrin altında kalmış geriye kalan 4 mahallesi ise Gündoğuran Mahallesi, Dere Mahallesi, Yenişehir Mahallesi ve Kale Mahallesi'dir.

Eğil ilçesinde tüm evler beyaza boyanmış Dicle Nehri’nin görüntüsü bana Akdeniz’i anımsattı. Yatlar, kayıklar farklı bir hava katmıştı bu ortama. Nehrin kıyısında çay içtiğimiz kafe beni hayal âlemine taşıdı. Gülsüm Hanım’a: “Ben ilçeniz çok güzel, hayran kaldım. Küçük, şirin, sanki küçük Bodrum dedim.” Gülsüm Hanım bana bakıp gülümsedi: “Evet Eğil ilçemize Bodrum da derler. Kaymakam Bey’de ilçenin tüm evlerini özellikle beyaza boyattı.” dedi ve ekledi. "Bizim Akdeniz'imiz yok ama Dicle Nehri’miz var." Şaşırdım Kaymakam Bey haklı ve zeki adammış, dedim. Gerçekten de Eğil ilçesi Bodrum’a çok benziyordu. Ve hatta daha bakir, daha da gizemliydi…

Dicle Nehri, Eğil ilçesinin güzelliğine güzellik katıyor ve dikkat çekiyordu. “Diyarbakır'da Doğa Sporları denildiğinde akla gelen ilk adreslerden biri Eğil ilçesidir… Dağcılık, kano, yamaç paraşütü, doğa yürüyüşü, kaya tırmanışı, dalgıçlık, mağara turizmi gibi çeşitli aktivitelerin bir arada yapılabilecek yerlerin başında gelir.” Bu artıları ziyaretçi sayısını da artırıyordu.

Diyarbakır ve Mardin’i herkes az çok tanır ama eminim benim gibi Eğil ilçesini birçok kişi tanımıyordur. Yüreğimin sesine ses oldum ve gördüğüm bu güzelliği yazmak istedim.

Doğrusu Eğil ilçesi beni büyüledi, eminim siz de görebilseniz benim gibi bu mutluluğu yaşar ve çevrenize de tanıtırsınız.

İlçenin kuzeyinde Dicle ilçesi, güneyinde Diyarbakır, batısında Ergani ilçesi, doğusunda ise Hani ilçesi vardır.

Eğil, Diyarbakır ilinin 17 ilçesinden biridir. Eğil ilçesi antik bir kenttir. Tarih dokusunun izleri hâlâ duruyor. Burası ilk bakışta peygamber ve kral mezarları ile dikkatleri çekmiş bir yerleşim merkezidir. İnanç, kültür merkezi ve tabiat parkı... Asurlardan kale, antik mağaralar, kral kızı resimleri ilk göze çarpan güzellikleri… Eğil ilçesinin alanı 499 km² ve rakım 860 m’dir. (2.820ft) Diyarbakır il merkezine 50 kilometre uzaklıktadır. “Eğil ilçesi 2020 yılı adrese dayalı nüfus sayımı ve kayıt veri tabanına göre ilçede 22.381 kişi yaşamaktadır.”

Eğil’in küçük bir ilçe olduğuna siz bakmayın tarihi çok eskilere dayanmaktadır.

“İlçenin Asurlulardan başlayan medeniyeti sırasıyla Roma İmparatorluğu, Bizanslılar, Selçuklu Hanedanı, Abbasiler, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’dir.”

Buraya Diyarbakır merkezden yolculuğunuz yaklaşık 40 veya 45 dakika sürüyor. Diyarbakır merkezden yaklaşık saat başı minibüsler Eğil ilçesine geliyor.

Eğil İlçesi önce 1860-1866 yıllarında Palu’ya bağlıyken daha sonra 1866 yılında Elâzığ’a (Mamuretü’l-Aziz Vilayeti)1936 yılında ilçe olsa da ne yazık ki bu ilçe daha sonra yani 1939 yılında bu ilçelik Dicle’ye verilmiş ve Dicle’ye Eğil ismi verilmiş bu karışıklık tam 11 yıl sürmüş. O zamanlar bu karışıklık birçok il ve ilçede olmuştur. Eğil ilçesinin bu kaderi ve kederi yürekleri üzmüştür. 1950’de Eğil ilçesi hak ettiği adını tekrar almış ve günümüze gelmiş.

Tarihî geçmişinde Eğil ilçesi çok farklı adlar almış bunlar: Hitit döneminde İngalava olduğu söyleniyor. “1.Aşipalis (Asurca), 2.Արկաթիակերտ, Arkatiakert (Ermenice), 3.Encil, Enigelene, Angl (Süryanice), 4.Καρκαθιόκερτα, Karkathiokerta (Rumca), 5.Gêl (Zazaca), 6.Eğil (Türkçe)”

Bu güzelliği bırakmak zor olsa da tekrar Eğil merkeze çıktık ve birkaç kare çektikten sonra Diyarbakır’dan aldığım biletimin saatine kavuşmak için minibüse bindik.

Ben peygamberler şehri deyince Diyarbakır bilirdim ama Eğil ilçesini de tanımakla çok mutlu oldum doğrusu. Burayı görünce buraya hayran olmamak elde değil dedim. Benim için birkaç saatlik bir gezi olsa da benim gibi geç kalanlara, bu güzel ilçeyi biraz tanıtmayı bir görev bildim. Kısacası Eğil’i anlatmak, okumak yetmez, bir gün zaman ayırıp gezmek, görmek ve o büyülü havayı solumak gerekir derim memleket severlere.

29.03.2023

Fatma Özger Bilgiç