Bayram Gala

 Bazı mekanlar ve kişiler şehirler var oldukça o şehir ile birlikte yaşarlar ve hep benzetmelerin aktörleridir. Besni’de güç kuvvet konusu açıldığında hep Bayram Gala gelir akıllara.  Asıl mesleği hamallıktı. Tek başına buzdolabını sırtlar çarşıdan gideceği eve kadar götürürdü. Tekneli motorlar yoktu ama at arabası vardı neden o tercih  edilirdi halen bilemem.

Güçlü kuvvetli iri yarı ve hatırlı gönüllü bir adamdı.

O yıllarda bir çok düğünde gelen misafirlere ilk olarak kahve ikram edilirdi ve düğünlerin vazgeçilmez kahvecisi oydu.

Boynuna attığı bir havlu bir elinde cezve diğer elinde fincan ile nağmeler söyleyerek kahveyi ikram eder fincan boşunu aldığında bahşişinide alırdı.

Özellikle kadınlar matinesi için gezdirilen sinema afişini gezdirme görevide ona aitti. Oynayan bazı bayan artistlerin ismini ya unutur veya aklında tutamadığı zaman  kim olursa olsun Belgin Doruuuuuk..!! der geçerdi.

Tüm çocuklar peşi sıra gezer bazıları kalemle sırtındaki afişe bıyık vb şeyler yapınca kızar bunun dışında çocuklara hiç bir şey demezdi.

Üçü kız dört çocuk babasıydı. Tek oğlunu evlendirdiğinde zamanın ileri gelen tüm siyasileri, çiftçi ve büyük esnafları neredeyse tam kadro düğüne iştirak etmiş ve çok görkemli bir düğün yapmış oğluna.

Bir başka özelliği ise içkiye düşkünlüğü bilinsede ilk teravih kılındığı akşamdan Bayram gününe kadar hem orucunu tutar ağzına bir damla içki sürmezdi. Bir ay boyunca sahur vakti elinde masar (Büyük Def) ile mani söyleyerek sokakları gezer ve kendi yazdığı şu maniyi söylerdi;

 Ne yatarsın benim ustam sahur vaktidir

 Avlamın yemeği yahu baldan tatlıdır

 Bahşişimi getirin benim dünya halidir

 Arkadaşın Bayram Gala ben size geldim ../.

 Avla: Yanında çalışılan Ustanın Hanımı

GABADAYI

 Besni'de yöre aksanı olarak K harfi yerine genelde G harfi kullanılır o yüzden bildim bileli Gabadayı diye anılırdı. Nasıl Gabadayı olmuştu  halen bilmem ev olarak tam karşı komşumuzdu aslında halim selim kendi halinde birisiydi. Çocukları ile kardeş gibi büyümüştük. Arada kendi aramızda kavgamız

 veya küslüğümüz olsa bile başkaları ile olan çocuksu kavgalarımızda et tırnak gibi olurduk. Hanımı Selvi teyze,kızı Habibe abla mahallenin Kızılay melekleri idi.

 Oyunda yada küçük kavgalarda biraz pamuk bir şişe tentürdiyot ile kanayan dizlerin ilacı olurlardı.

 Mahallenin çocukları gelen şarapları ambara zevkle indirir ve iş sonunda birer avuç leblebili şekerimizi alırdık. Şimdi helal etsin aslında kendini beklemeden şarapları  her götürmemizde birer avuç zaten alırdık. Her gün öğlen ve akşam Selvi teyzenin yaptığı yemekler dükkana sefer tası içerisinde giderdi gitmesine ama Nizamettin ile Celal her seferinde götürme kavgası yaparlardı. Nizamettin’in her kavgada aldığı en küçük darbede bile nefesinin kesilerek bayılma numaralarına da artık alışmıştık.

 Gerçek ismi Ahmet Dayıoğlu olmasına rağmen geçtiğimiz yıl ''Geçmişte Besni'' isimli bilgi yarışmasında soru olarak sormuş 3 yarışmacıdan birisi sadece Ahmet diyebilmiş soyadını hiç bilen olmamıştı.

 İlçenin tek Tekel bayisi ve kuruyemişçisi kendisi idi. Gecenin geç saatlerine kadar açık kalan dükkânında camekanda yoktu kış boyunca önü açık dükkanda dizlerinin arasında fırınlar kapanmadan aldığı mangal ateşinde otururdu.

Gabadayının dükkanının önünde bekliyorum en geçerli adresti. Şimdiki Dayıoğlu pastanesinin bitişiğindeki telefoncu dükkanı idi Kabadayı’nın tükeni.Halen bile oraları tarif edenler bu ifadeyi kullanırlar.

 O zamanlar küçük çıralarda yakıt olarakta  kulllanılan ve Tekel tarafından verilen mavi ispirto dolu şişeler dükkanın dekoru gibi Kırmızı şarapla birleşerek ayrı bir renk cümbüşü yaratırdı. Tüm kuruyemişler küçük beyaz torbalar içerisinde ön tarafa dizili ve gramlar teraziye iplerle bağlanmış vaziyette kaç gram gerekliyse bazan çekirdeklerin içinden bazan yan tarafa sarkmış ezberlediği ipleri çekerek teraziye gramları yerleştirir isteğe göre tartarak gazeteden yapılmış külahlarda verilirdi.

Şimdi Gabadayı çoğaldı ama onun çekirdeği gibi lezzetli çekirdek rakısı gibi güzel rakı  kalmadı.

Ne dersiniz ? Onu bir kez daha rahmetle anarken şiirimin bir mısrasına konuk etmiştim.

 Gabadayı gramları ipe bağlardı

 Kör Mustafa Yürek dağlardı

 Kirve ile sağdıçlar düğün sağlardı

 Gözümde Tüter O Eski Günler