Yılın son haftaları yoğun bir okumayla yeni döneme hazırlıkla geçiyor. Yeni yılla birlikte yeni döneme biraz daha eksiklerimi tamamlamış olarak başlayabilmek için gayretim. Her gün bu kez olacak, az kaldı inşallah diyerek daha da umutlanıyorum.
Ziya Şakir'in Dervişler Saltanatı adlı kitabı Anadolu'daki Yesevi yolundan Erenlerin tarihi süreci ve hikayeleriyle büyük heyecan veriyor, büyük bir ihtiyacımı karşılıyor.
Başladığım bu yılki ikinci hatimimde de Kuran'ı Kerim'i mealden sesli okumalarım hep olduğu gibi inanılmaz feyz veriyor. Dün akşam yeniden Fatiha'dan başladığımda, sonraki Bakara suresini de sesli olarak hiç ara vermeden, dinlenmeden okuyabildim ilk kez çok şükür ve çok sevindim. Hele sonlardaki Ayetel Kürsi'yi okuduğum anlarda, uhrevi duygular doruklara çıktı. Gözyaşlarımı tutamadım. Lutfedene sonsuz şükürler ettim.
Maneviyata yöneliş ayetim olduğu için, on sekiz yıl önce, kanser, panik atak ve derin bir depresyonla dibe vurmuşken, endişe içinde okumaya başladığım hallerimi hatırladım. Ne günlerden bu günlere, ne hallerden bu hallere eriştirene sonsuz şükürler ettim.
Devamını da, tamamlanabilmeyi, kendisine vasıl olabilmeyi, dünyaya geliş ismime ulaşıp, dünyaya geliş gayeme hizmet edebilmeyi, bu uğurda eksiklerimi tamamlayabilmeyi de nasip eylemesini diledim. Hepbirlikte inşallah.
Birlik içinde, imanımıza, evlatlarımıza, geleceğimize, vatanımıza sahip çıkabilmemiz; Yeni yılla birlikte, Türk - İslam Birliği gücüyle, yepyeni bir dönemle, insanlığı asr-ı saadete taşıyacak güçlü bir devletin erdemli bireyleri olabilmemiz niyazıyla.
Amin Ya Rab'bi!.
Pir-i Türkistan
Pir Hoca Ahmed Yesevî
2010 yılında başlayan tasavvuf okuma ve okuduklarımı hayata geçirme öğüdüyle büyük değişim- gelişim sürecinde, yol göstermesi niyazımla dualarıma icabet eden, Rab'bimin karşıma çıkardığı kaynaklardan en önemlisiydi belki de Hoca Ahmed Yesevî.
"Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol sen;
Öyle mazlum yolda kalsa, hemdem ol sen;
Mahşer günü dergâhına mahrem ol sen;
Ben-sen diyen kimselerden geçtim işte."
Rastladığım bu dörtlüğünün daha ilk dizesi ile ruhum, gönlüm, elim- ayağım tutuşmuştu adeta. Nedeni neydi, nasıl bir etkilenmeydi bu başta anlayabilmek imkansızdı. Sözünü ettiği gönlü kırıklardan olmamdı belki sebep. Öyle büyük bir coşku seline kapılmıştım ki!. Büyük bir aşkla bu coşku sağanağının önünde sürüklenirken anlayabildiğim tek şey yolumun onun yolu olduğu idi.
Türkistan'daki dergahında bulunan bir kitabede, neredeyse bin yıl önceden, ocağında yetiştirdiği talebelerinin, Anadolu ve Balkanlarda nerelere yayılıp dergahlarını kurarak ilim irfan saçacaklarının bir harita üzerinde nokta olarak belli olduğunu okuduğumda da adeta büyülenmiştim. Divanını okudukça artıyordu aşkım ve merakım.
Kimdi, Besmele ile başlayarak hikmet söyleyen, taliplerine inci, cevher saçıp yol gösteren bu yüce Pir-i Türkistan! Ocağında yetişerek yollara düşüp ilk olarak Horasan'a yurt kurmuş, Anadolu ve Balkanlara yayılarak ilim- irfan dergahlarını açıp, Hakk'tan aldığı güç ile her köşeye uzanıp ışık saçmış, karanlıklarda kör, çöllerde susuz kalmış, daralmış, çorak gönülleri ummana eriştirip, aydınlığa çıkarmış Anadolunun manevi mimarları, Horasan erenlerinin, Türk-İslam Tasavvufunun koca hocası imiş meğer o!..
Göğsümü kabartan büyük bir coşku hissiyle adını duyduğum an nabzımın hızlandığı bu koca hocaların hocası pire karşı büyük bir sevgi duyduğumu fark ettim ve heyecanla okuyup öğrenmek, yolunu takip etmek diledim.
Geçen bin yıl içerisinde önemini yitirmeyen, öğrenmeye, düstur edinmeye hayatî ihtiyacımız olan ilkelerinin şaşmazlığı, doğmadan yüzyıllar önce, nasibi olan, cennetten gelen hakiki ilmin sembolü hurmayı Cebrail (a.s.) aracılığıyla gönderenin yüce Allah (cc) ve hurma ile birlikte Pirin sıkı sıkıya bağlı olduğu peygamberimizin ahlakı, edebi, sünnetinin sembolü hırkasını, göreve talip olan Arslan Baba'ya emanet edenin ise bizzat sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) olmasından ileri geliyordu mutlaka.
Dergahında yetiştirdiği erenlerin, Anadolu ve Balkanlardaki görev yerlerinin, bin yıl önceden kitabe haritada nokta halinde belli olması gibi, onun yüce görevi de ezelden, yüce planlayıcı tarafından takdir edilmişti belli ki. Türklere İslamı tanıtan ve sevdiren pir, her yüz yılda bir gelen, bir halkası Yunus Emre'miz ve bilinen gelmiş son halkası da büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olan, mukaddes görevli Türkler zincirinin halkalarından en önemlisiydi muhakkak.
Tarihte büyük başarılara imza atmış, İslamın yayılması, temsili ve bekçiliği mukaddes göreviyle, canla- başla, aşkla savaşarak galip geldiği ülkelerin sadece topraklarını değil, İslamın ve Türklüğün esası sevgi, merhamet ve adaletle davranarak insanlarının gönlünü de fethetmiş, kendisine ait, Türkçe gibi musikî güzelliğinde, zengin bir dili, Pir Hoca Ahmed Yesevi'nin önemli sentezi ile özümsediği İslam gibi güzel bir dini, sınırsız zenginliği çeşitliliği, zengin örf ve adetleriyle büyük bir millet iken, sahip olduğumuz bu eşsiz değerleri bırakıp batı taklitçisi, İslamın özüyle bağdaşmayan, dört halife dönemindeki hizmet makamı halifeliği saltanata çevirmiş olan, Arap sözde müslümanlığı özentisi bir ülke haline gelmiş olmamız ne acı...
Bu gün yaşadığımız acıların, yoksunlukların sebebi de bu muhakkak. Tek çare de bir an önce özümüze dönmemiz. Türk- İslam Tasavvufu kaynaklı ilim-irfan ışığıyla donanıp kendi değerlerimize sahip çıkmamız. Hakkınca anlayarak, örnek alarak izlerinden yürüyebilmekle.
"Amin Ya Rab'bi!..
İlla Aşk/Adevviye Şeyda