Yolunu bekleyen kız

Yüz yaşından önce kimse ölmez. Çocukları kadınları mutlu, yaşlıları mutlu. Hastalandıklarında dağlardan topladıkları otlarla yaptıkları ilaçları kullanırlar.

Abone Ol

Bir köy var uzakta; çok uzakta. Kaç insan, kaç hayvan yaşar kimse bilmez. Köy barış içinde, huzurla yaşar. Yüz yaşından önce kimse ölmez. Çocukları mutlu, kadınları mutlu, yaşlıları mutlu. Hastalandıklarında dağlardan topladıkları otlarla yaptıkları ilaçları kullanırlar. Dünyanın birçok yerinde kullanılan ve birçok derde deva ilaçlar bu köyden gider. Çok uzak olduğu için gitmeye cesaret edemezler. Ya yolda kalacaklarına ya da geri dönemeyeceklerine inanırlar. Kayalıklardan, uçurumlardan, balta girmemiş ormanlardan geçmeleri gerekiyor. Hiç kimse gitmediği, hiç kimse görmediği halde, gidip görenler varmış gibi konuşurlar. Anlatılanlar o kadar güzel şeyler ki aralarına kötülük girmesin diye işin bu tarafı ile kimse ilgilenmez. Tılsım bozulur, konuşacak konu kalmaz diye korkarlar. Hatta sırf bu yüzden gitmediklerini söylerler. Eğer anlatılanlar yalan çıkarsa mutlu olacakları yeni bir şey bulmanın mümkün olmadığını söyler, gidecek biri çıksa da vazgeçirirler.

Çarşıda, evde, yolda, kahvede her yerde herkes bu köyü konuşur, bu köyü anlatır. Böylelikle hoşça vakit geçirir, neşeyle evlerine dağılırlar. Kavga etmez, hırsızlık yapmaz, yalan söylemezler. Kiminin eğlencesi, kiminin hayali, kiminin de uydurma da olsa, yalan olduğunu söyleyecek cesaretinin olmadığı bir rüya....

Zamanla köyün adı ülkenin her tarafına yayılır. Köy, aşkların ve mutlulukların kaynağı haline gelir. Dualar ve efsunlu eşyalar bile satılır. Okunmuş seccadeler, kokulu tespihler, sihirli aynalar, efsunlu kumaşlar ülkenin dört bir tarafına yayılır. Öyle ki insanlar çocuklarına köyde kullanıldığı söylenen isimleri koyar, asırlık mahallelerin ve sokakların isimlerini değiştirmeye başlarlar. Şehirler çiçek, böcek, ağaç isimleri ile dolup taşar. Sedir Apartmanı, Kayın Parkı, Erguvan Caddesi, Sardunya Sokağı, Karaçam Kavşağı, Sarıçam Düzlüğü, Ladin Mahallesi, Akasya Çarşısı, Şimşir Köprüsü, İğde Deresi… Bu o kadar çoğalır ki birbirinden ayırt etmek için isimlerin önlerine ya da arkalarına numaralar yazılır. 1, 2, 3…

Görmedikleri tanımadıkları köyün insanları mutluluklarının sebebi ve gururu olur.

Gel zaman git zaman yeni yetmeler köyle ilgili söylenenlerin yalan olduğunu söyler. Halk çocukları gördükleri yerde dövmeye başlar. Hatta sürgüne yollar, işkence yapar, kafalarını koparır, gözlerini oyarlar.

Zamanla kimse ağzını açamaz olur. Yanlış anlaşılırım korkusuyla doğru bildiklerini bile konuşmazlar.

Gün geçtikçe şiddetin dozu artar. Yeni yasalar, yeni suçlar, yeni cezalar icat edilir. Gel gör ki her yeni yasa yeni bir günahın kapısını aralar. Tüm ülkeye mutluluk dağıtan, aşk dağıtan, deva olan köy, bundan böyle günahların, suçların, cezaların öncüsü olur. Suçların ismi, kanunların gücü, cezaların biçimi köye ait eşyalarla anılır. Kırık testi. Kör bıçak. Ayaksız masa ve onlarcası, yüzlercesi… Sabır suyu, ateş damlası, jilet ağzı…

Sihir bozulur, hayatlar kararırnca hikâyeyi kimin uydurduğunu araştırmaya başlarlar.

En nihayet köye gidecek cesur birini bulmaya karar verirler. Köyün

en cesur kişisi, köyün hem bekâr hem de en yakışıklı ve yoksul kişisi. Onun bu cesaretine karşılık köyün en güzel kızıyla evlendirme sözü verilir.

Genç, geri dönemeyeceğini düşündüğü için evlilik işine pek kafayı takmaz. Bir gece anne ve babasıyla vedalaşır, düşer yola.

Köylü, merakla yolunu gözler bu cesur ve yakışıklı gencin.

Bir gün, bir hafta, bir ay geçer yoksul gençten haber çıkmaz. Artık herkes öldüğüne, köyle ilgili anlatılanların doğru olduğuna inanmaya başlar.

Bundan böyle olumsuz tek kelime etmeyeceklerine dair söz verirler kendi aralarında.

Derken bir gün çıkar gelir yakışıklı genç.

Herkesi köy meydanına toplar, can kulağıyla kendisini dinlemelerini ister.

Köyün en güzel kızı da kalabalığın arasında.

Yakışıklı genç bir tümseğe çıkar, köylüyü kendisini dinlemeye hazır görünce başlar konuşmaya.

“Ey ahali. Gittim, gezdim, gördüm. Yaşlı genç, kadın erkek, çocuk, ergen demedim herkesle konuştum. Herkesle dertleştim. Gördüm ve öğrendim ki biz onlar hakkında ne düşünüyor ve konuşuyorsak, onlar da bizim hakkımızda aynı şeyleri düşünüyor ve konuşuyorlar. Mutluluğumuzla mutlu, sevincimizle sevinç yaşıyorlar. Biz hangi hayallerle yaşıyorsak, onlar da aynı hayallerle yaşıyorlar. Biz hangi cezalara ve acılara kahroluyorsak, onlar da aynı cezalara ve acılara kahroluyorlar.”

Halk, sözbirliği etmişçesine bir ağızdan

“Sus, in aşağı, itin soyu,” der, yakışıklı genci iyi bir pataklarlar.

Sevinen tek kişi, yolunu bekleyen kız.