“Merhaba sevgili okurlar, bugün sizlerle hayatın en derin mücadelelerine dair bir yolculuğa çıkacağız.”
Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun, dedi. Bir an duraksadım, cevabımın ağırlığı altında ezilecek gibiydi. Oysa hayat, tam da bu sorunun içinde saklıydı. Öleceğini bile bile yaşamaya devam eden insanları anlamıyordu. Yaşam bir mücadeleydi; her sabah uyanmak, her adımı atmak, her nefeste var olmaya çalışmak. İşte bu yüzden, kaybedeceğini bilmek hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Aksine, bu bilgi daha da güçlü kılıyordu insanı. Çünkü bir mücadelede en çok kaybedecek olanlar, en çok direnenlerdi.
İnsan, doğası gereği zayıf bir varlıktır. Fakat o zayıflığın içinde, inanılmaz bir güç saklıdır. Yola çıkmadan önce zaferin garantisi yoktur. Hatta çoğu zaman yenilginin kaçınılmaz olduğunu biliriz. Ama yine de adım atarız, çünkü zafer, yolda kaybettiklerinde değil, o yola çıkarken aldığın cesarette gizlidir.
Bir mücadeleyi kaybetmek, o mücadelenin değersiz olduğu anlamına gelmez. Aksine, her kaybediş bir ders, her yara bir öğretidir. İnsan, kaybettiklerinden öğrenir; düştüğü yerden kalkmayı, karanlıkta ışığı aramayı… Bu yüzden, kaybetmek bile bazen zaferdir.
Hayatın anlamı, kazanmaktan çok, o kazanma uğruna harcadığımız çabadadır. Zira kazanç geçicidir, zaferler unutulur. Fakat mücadele, insanın ruhuna işleyen bir izdir. O izi taşıyanlar bilirler ki, gerçek değer mücadeleye başlarken içlerindeki korkuyu yenip adım atmaktır.
Bir insan neden mücadele eder? Çünkü yaşam bir meydan okumadır. Her gün yeni bir zorlukla, yeni bir engelle karşılaşırız. Kimisi sağlıkla, kimisi işle, kimisi ilişkilerle savaşır. Fakat hepsi, aynı temel sorunun cevabını arar: Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun?
Belki de insan, umutla yürür bu yolda. Her şeye rağmen, kaybedeceğini bilse bile o umudu taşır. Çünkü umut, insanı yaşatan en güçlü duygudur. Bazen kaybedilen bir mücadelede, asıl kazanan insanın umutlu kalabilmesidir. Yenilmekten korkmaz, çünkü korku, o umudu yok eder. Umut varsa, her şey mümkündür.
Bir başka neden de, insanın kendine olan saygısıdır. Kendine inanmadan, kaybedeceğini bilmeden yola çıkmayanlar, belki daha az yara alır ama onlar asla o cesareti tadamaz. Bir insan, kendisine meydan okuduğunda, en zor düşmanıyla karşı karşıya gelir: Kendi korkularıyla. Ama bu savaşı verenler, gerçek zaferi bulur.
Sonra bir gün gelir, savaş bitmiş gibi görünür. Yenilgiler alınmıştır, belki zafer uzaklarda kalmıştır. Ama o an, dönüp arkana baktığında, ne kadar yol kat ettiğini, ne kadar güçlendiğini fark edersin. Çünkü kaybedeceğini bile bile mücadele edenler, kazanmaktan çok daha fazlasını elde ederler. Kendilerini bulurlar.
Hayat, kazançlarla değil, verilen mücadelelerle doludur. Zaten her insan, bu dünyada bir misafirdir. Ölümü bile bile yaşayanlar, aslında hayatın özünü kavramış olanlardır. Çünkü yaşamın amacı kazanmaktan değil, o yolda verdiğin emekten geçer.
Kaybedeceğini bilmek, bazen en büyük gücündür. Çünkü o zaman kaybetme korkusu ortadan kalkar ve sadece yapabileceğinin en iyisini yapmaya odaklanırsın. İşte o an, gerçek özgürlüğü bulursun. Çünkü özgürlük, sonucun değil, çabanın kendisindedir.
Bu yüzden, kaybedeceğini bile bile mücadele eden insanlar, aslında en güçlü olanlardır. Çünkü onlar, sonucu düşünmeden yola çıkanlardır. Onlar, sadece savaşı değil, hayatı kazanmış olanlardır.
Ve bu yüzden, öleceğini bile bile yaşayanlar, yaşamın değerini en iyi anlayanlardır. Çünkü her gün, yeni bir mücadeleye uyanmak, hayatın ta kendisidir.
Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun, diye sorduğunda, cevabı belki de çoktan almıştı. O an, yaşamanın ne anlama geldiğini hatırladı.
Yeni yazılarda buluşmak umuduyla.
09.Eylül.2024
KUZEY IRAK ERBİL