Uçağı kaçırmasaydım pazartesi günü, şimdi Elazığ sokaklarını karış karış dolaşıyor olacaktık Yusuf hoca, ben ve Mustafa Akgül ile birlikte …ama hala Ankara’da yım bu cehennem sıcakların da…kendimi yetim, öksüz kimsesiz hissetmeye başlamıştım boynu bükük ‘çüçük emrah’ gibi…ağlayabilsem rahatlardım belki … serde erkeklik var ya!..göz pınarlarım kuru ezelden beri …
Bayram sonrasına kadar ne uçak ne otobüsler de yer yok … ‘tam ümidimi kaybetmişken bir den Mustafa’ya rastladım telefonda’ …
Kim den duymuş bilmiyorum… Mustafa kardeşim aradı;
- bana neden söylemedin uçağı kaçırdığını?, diye sordu …
+ nolacak tı ki?, uçak mı kiralayacaktın benim için? dedim …
- yooo, dedi … Murat turizm benim ortağım da bilmiyormusun? diye ekledi
Kırk yıllık dostum ve ben bunu bilmiyordum … derken torpil morpil bi yer ayarladı bana …ve ben perşembe günü bu cehennem sıcağında 10 saat yollar da perişan olacam …buruk bir hal yani benim için … ama en çok Yusuf hocam sevindi bu işe, beni göreceğinden değil … okey de Ethem hocayı ve Hasan Çeşme’yi araya alıp yeneceğimize sevindi …zaten bunu ben de çok istiyorum Ethem hocanın süt kardeşi Ramazan’a inat!!!…
Bekle beni özlediğim Elazığ
Geliyor gelmekte olan!!!…
Ve muhtemelen bu sıcaklar da beni Hazar gölüne yüzmeye götürürler Yusuf hocam ve kardeşim Mustafa .. ki ben suyun yüzeyin de yüzmeyi de hiç sevmem, dalarım en dibe öyle yüzerim.. ya dib’de çırpındığımı gören kahraman olma heveslisi bi ğiyar beni kurtarmaya gelip benimle birlikte boğulur, ya da ben bi başıma boğulurum…
Ben böyleyim yani ; Ya hep ya hiç …