Veresiye Defteri ( Zimem)

Abone Ol


Halka yardımı her şekilde, tüm engellemelere rağmen  şiar edinmiş Belediye Başkanımız Sayın Mansur Yavaş beyefendinin; "Yaa bunu da düşündü, aklını seveyim senin"  dediğimiz,  şimdilerde unutulmuş  Osmanlı' dan kalma Geleneksel yardımlaşma şekli bu, veresiye defteri kapatma işi.
Valla harika bir şey oldu, tıpkı askıda çorba gibi, askıda ekmek gibi.
Millet ittifakı, yani  bizlerin oyları ile şeçilmiş Belediyelerin bu fikri benimseyerek yoksulu rencide etmeden, mahçubiyet  duyurmadan, zenginin ise  mağrurlanmadan, kibirlenmeden,  göstere göstere reklamını yapmadan yoksula yardım etmesi, veresiye defterlerini kapatması görmek istediğimiz bir davranış biçimi.
 Gördükçe  gözlerimiz dolarak helâl olsun verdiğim oy dedirtti, gurur duyurdu  bizlere de.
Bu gün sabah  Foks Tv de Gazeteci program yapımcısı   İsmail Küçükkaya  kardeşimin  programını izlerken BBP Genel Başkanı Sayın Destici'nin  Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Mansur Yavaş  beyefendinin başlattığı veresiye defteri kapatma  uygulamasına, ve bizzatihi  kendisinden  sitayişle söz etmesi,  O'nun Geleneğinden getirdiği Milliyetçi çizgisini hatırlatması, Milliyetçiliğin yardımlaşma, bir olalım diri olalım ruhunu övmesi hoşuma gitti elbette.( Milliyetçiliği diline dolayanlardan da bekliyoruz aynı şeyi ) 
Yiğidi öldür hakkını yeme demiş atalarımız.
Hakkını da yeme, öldürme de yani,  öyle değil mi?
Hakkı sahibine teslim et bu sefer siyaset yapmadan insani olarak, zor değil.
Sizler yoksulun yanında değil misiniz?
Simit ve çay hesabı yaparak gelmediniz mi?
Yapamadıklarını, kendilerinin düşünemedikleri şeyleri  kötülemek fikrine alıştırıldığımız için sanırım Cumhur  ittifakını destekleyen Sayın Desteci'nin destek vermesi hoşuma gitti.
Daha önce duymadığım bir kelimeyi de dağarcığıma kattığı için  teşekkür ediyorum kendilerine.
Bu veresiye defteri meğer Osmanlı''dan kalma bir yardımlaşma şekli imiş.
Adı da meğer "Zimem" defteri imiş.(bilmiyordum)
Durur muyum hemen araştırdım tabii.
Zimem nedir?
Osmanlı da bu gelenek Ramazan aylarında zenginlerin esnafları dolaşarak Zimem defteri, yani veresiye defterinde  borcu olan yoksulların borcunu kapatma, bir nevi yardımlaşma şekli  demekmiş.
Varlıklı olanlar Zimem defterinde borcu olan yoksulların borçlarının  hepsini,  biraz daha az kazananlar ise bir miktarını kapatıyorlarmış.
Başka bir  konu daha  dikkatimi çekti.
Düşünsenize iktidarın zengin ettiği  günümüz zenginleri, yani iki lafın başı  Osmanlı'nın torunuyuz diyenler, Osmanlı'dan kalma bu geleneği yaşatsalardı ne olurdu?
İlk iş onlar veresiye defterlerini kapattılar, kendi yağlarıyla kavrulan, zar zor da olsa ay başını getiren orta direği yok ettiler, yoksulluk giderek arttı.
Paralar peşin kırmızı meşin dediler hep.
Veresiye  veren,  peşin veren resimlerini astılar iş yerlerinin duvarlarına.
Arkasına kredi kartları yetişti, faizli.
Ramazan ayında kim yoksulu doyururken Tv kanallarında böbürlenerek, şişerek, göstere göstere yardımlarının reklamını yapabilirdi zimem defteri olsa?
İftar çadırlarında muhabirin uzattığı mikrofona iftar verdiği yoksulla birlikte  çorbaya kaşık sallarken, kendisini methetmesini, methiye düzmesini, yan gözle kameraya bakarak, göğsünü şişirerek övünmesi olabilir miydi?
Vergiden düşebilir miydi yardım kolilerinin parasını?
Zenginlerimiz  her nedense bir elin verdiğini diğeri görmemeli diyen bir din anlayışını, ellerinin tersi ile itiyorlar mı bu durumda  yoksa?
Yoksa kur 'an da geçen "İNFAK" sözcüğünün ne anlama geldiğini bilmiyorlar mı ki, kazandıkça istiflşyorlar paralarını.( korona herkesi eşitledi bu arada)
"Cimriliği yaratan kazanma hırsıdır" diyor ya montaigne  
Hep kaşıkla verdiklerini kepçe ile çıkardılar bizlerden.
Hem de anamızın namusuna da göz koyarak, gözümüzün içine baka baka. 
Çocukluğumda küçük esnafların, mahalle arasındaki küçücük dükkanları olan, kendilerinin bile zor sığdığı tezgahlarının başındaki bakkal amcaya giderek, annemin siparişini  alarak veresiye defterine yaz amca dediğimi, o yaşlarda biraz da mahçup ruh halimi asla unutmadım. 
Eğer biraz ödeme gecikse hatırlatırdı. 
"Bu ay biraz gecikti, babana söyle emi kızım" derdi.
Zaten tek maaş yetmeyince,  yıllar sonra annem daktilo kursuna giderek bir kamu kuruluşunda işe girdi.
Asla gecikmedi veresiye defteri kapatma işi, annem devlet dairesine  10 parmak daktilo memuru olarak  girdiğinde.
Kalın bir defterdi bu veresiye defteri, uçları çevirmekten  hafif yukarı doğru  kıvrılmış. 
Ay başında annem  parayı acucuma sıkıştırıp hadi borcunuzu kapat dediğinde, sevinçle  koşa koşa gittiğimde, defteri çıkarır,  Işaret parmağını diline götürüp ıslatır, tek tek çevirir bulurdu bizim borcumuz olan sayfayı. 
Üzerine sağdan sola, soldan sağa kocaman bir çarpı atar defterin üzerine borç kapandı yazardı.
Sevincim çocuk yüreğime sığmazdı.
O  borç defterinin bizim sayfamıza gelene kadar ki hışır hışır sesini de asla  unutmadım.
Ne çok borcu olan varmış derdim, bu kalın kenarları eskimiş  veresiye defterine baktığımda.
Daha sonra iç huzuruyla  gittiğim bakkal amcadan, kendi isteklerimi de annemden habersiz alarak, nasıl söyleyeceğimin de hesabını yaparak, eve koşa koşa  gitme mesafe'mi, ya kızarsa, geri götür  derse korkularımı da unutulmadım elbette.( kırmızı boyalı yumurta, toz leblebi, gofret, pofuduk bisküvi alırdım genellikle )
Yıllar sonra, ilk okul çağlarımda, Askeriye'den  yeni emekli olan babam ticareti kolay sanarak  apartmanımızın altında ki küçük bakkalı işletmeye başladı.
Onun da aynı kalınlıkta veresiye defteri oldu. 
O da aynı şekilde yazardı sayfalarını hışır hışır çevire çevire.
Öyle yumuşak kalpliydi ki, gecikene asla hatırlatmadı
Veresiye defteri giderek şişti şişti, üstüne çarpı çekilmediği için iflas bayrağını çekti.
Ne üzülmüştüm  o zaman. (isteklerimi bedava alıyordum çünkü)
Onu da unutmadım, borç harç kalmıştı esnaflara, zor ödemiştik çünkü.
Şimdi sayın Belediye Başkanımız Mansur Yavaş beyin başlatığı,küçük esnafın da yaşamasını sağlayan, yoksulların da mahçup olmadığı veresiye defteri kapatma yardım kampanyasını duyunca yüreğimin titrediği,beni çocukluğuma götürdüğü, hüzünle birlikte içten içe  sevindiğim de doğrudur.
Veresiye defterlerinin daha çok  şiştiği şu korona virüs  günlerinde işsiz aşsız  kalan yoksulun, küçük esnafın yanında yer almak, destek vermek, ne kadar takdire şayan bir davranış.
Yürekten kutluyorum Mansur Yavaş Başkanımı.
Bana çocukluğumun şimdilerde de var olan veresiye defterini hatırlattı.
Ancak bir önemli konuya daha hatırlattı o da "Patron Devletini" 
Şu durumda  büyük marketler açık, peki küçük esnaf dediğimiz  bakkallar açık mi?
Hepsi birer birer kartellere, büyük alış veriş merkezlerine, makro marketlere  yenildiler.
Büyük yatırımcı ayakta kaldı, küçük kobiler kepenk kapattı.
Pes etti çoğu, kapılarına kilit asarak boşalttı dükkanlarını.
Market zincirleri,  poşetlerin el değmesin şeklini, el yakacak şekilde kilo kilo doldurdular.
İnternet alış verişlerinde insanlar  sıkıntılar yaşanıyor malum tartı konusunda.
İstesen de  bir kilo, iki kilo dan aşağı alamazsın. 
Virüsü bile ranta çevirdiler.
Bakkallar  koronavirüs nedeniyle mal gelmediğinden yakınıyorlar.
Diren bakkal amca. 
Pes etme.
Çocukluğumun unutulmaz  figürüsün sen, belki de tezgâhın arkasında satış yapmaya çalışan, ticaretten hiç  anlamayan  asker babamsın sen.
Lütfen kepenk indirme, diren.
Veresiye defterleri.
Üstünüze çarpı atan, güzel yürekli zenginleriniz  çok olsun.
Osmanlının ekmeğini, rantını yiyerek Zimem defterini unutturanlar, defteriniz dürülsün.
Sizin defterlerinizde faiz var
Veresiye asla günahınızı  bile vermezsiniz.
Çok yaşayın  Mansur Başkanım, ömrünüz uzun olsun 
Allah sizden razı olsun.
Sıra da kredi kartları ekstreleri var.
Onu  da diyorum,  insanı yaşat ki Devlet yaşasın diyenler kapatsın. 
Devlet bunun için yok mu?
İnsanları borç batağında sürünürken, hangi devlet ayakta kalmış ki?
Keşke önce maskeleri dağıtsa, gerisi gelir  belki diyorum dışarıdan fırsat kalırsa.
Yazabilirim söz verirseniz.
Umudumun veresiye defteri açık.
Acele etmeyin, elinize geçtikçe, Üçüncü çeyrekte , ikinci yarıda ödersiniz.( neşe)