ÜLKÜCÜ KANAAT ÖNDERİ OLMAK !

21.yüzyılın değişen sosyolojisine, milletler mücadelesindeki yeni gelişmelere “ülkücü kanaat önderleri” kendilerini yenilemekte zorlandılar.

Abone Ol

1965-1997 yılları arasında Alparslan Türkeş’in kurduğu Ülkücü gençlik teşkilatlarında ve MHP’de binlerce arkadaşımız yönetici kadrolarda görev aldılar.

1965-1972 dönemi, kuruluş ve çekirdek kadroların ilk yetiştiği dönem oldu.

Sayıları az fakat inanç ve cesaret yönünden çok güçlü, korkusuz; yüksek ahlak ve karakter sahibi, fedakarlıkta sınır tanımayan cesur bir kadro Türkeşin etrafında dimdik durdu.

Ve bu kadro Türk milletinin dikkatini çekti.

1972-1980 dönemi ise hızla büyüme ve Türkiye’de hızlı bir teşkilatlanma dönemi oldu.

1968-1978 kuşağı olarak birlikte çok sert ve kavganın göbeğinde imtihan veren bir dönemi yaşadık.

Soğuk savaş yılların da.

Bu dönemde de gençlik liderlerimiz oldu.

Bazıları yıldız gibi parladı bazıları ise sessizce görevlerini bıraktıktan sonra ülkücü sıfatlarına leke sürmeden hayat mücadelesinin içine yuvarlandı.

1980-1987 arası 12 Eylül darbesinin karabasan gibi üzerimize çöktüğü yıllar oldu.

Bu dönemde de resmi olarak teşkilatsız kalmamıza rağmen cezaevine girmeyen birçok cesur arkadaşımız zor görevler üstlendi.

Çok az sayıda yiğit yürekler ile başlayan ve onbinlerce ülkücünün akıp giden hikayesidir 1965-1997 arası geçen 22 yıl.

1997- 2024 arası geçen 27 yıl ise farklı bir lider ve farklı bir yolun izlendiği bir dönem oldu.

Sn. Bahçeli ilk günden ilan etti.

“Hepiniz ülküdaşım olabilirsiniz.

Ben kendi yoldaşlarımla yürüyeceğim !”

1968-1978 kuşağından bir çok kanaat önderi arkadaşımız bu karara sessiz kaldı ya da saygı duydu bir kenara çekildi.

Sonrasında Sn. Bahçeli’yi MHP genel başkanlığına taşıyan, bugün kanaat önderi olarak isimleri belli zamanlarda gündeme gelen 1978 dönemi arkadaşlarımızdan çoğu ile de Sn.Bahçeli yıllar geçtikçe yavaş yavaş yollarını ayırdı.

Bugün geldiğimiz noktada MHP’de 1968-1978 kuşağından kanaat önderi olarak bir elin parmaklarından daha az sayıda arkadaşımız kaldı.

Oran vermek anlamsız.

Ama şu ifade yanlış olmaz.

MHP’de siyasete devam eden, Sn. Bahçeli’nin 1968-1978 dönemi ülküdaşları içinden seçtiği kalan “yoldaşlarının” sayısı sayılabilir bir azlıkta iken; MHP dışında kalan 1968-1978 kuşağı ülkücü kanaat önderlerinin sayısı ise sayılamayacak kadar çoktur !

Sebebleri üzerine tartışmak ya da tenkide dayalı bir analiz yapmak istemiyorum.

Bu yazımda yazmak ve dikkat çekmek istediğim husus ise daha başka.

İster MHP’de ve isterse başka siyasi oluşumlarda ya da siyasi partiler dışında kalan “Ülkücü kanaat önderleri”; Türk milliyetçilerinin, özgün adıyla “Ülkücü hareketin” , 1965-1997 yılları arasında geçen 32 yıllık mücadelesinin birikimlerinin mirası üzerinde kimlik buldular ve söz sahibi oldular. Bir kısmı da ki çok azınlıktır siyasi makamlar ve ekonomik kazanımlar elde ettiler.

1997-2024 arası Sn. Bahçeli’nin döneminde ise 21.yüzyılın değişen sosyolojisine ve milletler mücadelesindeki yeni dönüşümlere ve gelişmelere bağlı olarak “ülkücü kanaat önderleri” kendilerini yenilemekte zorlandılar.

Ülkücü kanaat önderi derken dünün atanmış yöneticisi olarak görev yapan arkadaşlarımızı değil, 1997 sonrası politik gelişmeler ve dünyada değişen “milletler mücadelesi” dinamikleri üzerine düşünen ve dünün mirasının üzerinde konuşan değil, gelecek üzerine söz söylemesi gereken arkadaşlarımızın varlığından bahsetmek istiyorum.

1991 yılında SSCB’nin dağılması ile birlikte dünün ideolojik mücadele saflarında büyük değişiklikler oldu.

Sosyalistler büyük düş kırıklığına uğradı.

İnandıkları ve tüm dünya sosyalist entellektüellerinin 1871 “Paris komününden” beri 120 yıl ürettikleri birikimlerinin pratiği olan yönetimler SSCB’de ve ÇİN’de büyük hayal kırıklığı ile çökmüştü.

Sosyalist ideolojinin teorik iddası, birikimleri ve tezleri bilimsel sosyalizm parantezi içinde dimdik ayakta duruyordu ama pratikleri yıkılmıştı.

Sermayenin emeği sömürmesi, artı değer ve sınıfsal çelişkiler ve de çatışmalar vs. dünyada devam ediyordu.

Fakat sosyalizmin pratiği gümbür gümbür çökmüştü.

İşte başta Avrupalı sosyalistler olmak üzere sosyalist düşünür ve aydınlar 1991-2000 yılları arasında bu sorunun cevabını aradılar.

Nerede hata yapmışlardı?

Fransız ve Alman sosyalistleri başta olmak üzere yıllar sonra bir neticeye vardılar ve suçluyu buldular.

Suçlu MARKS ve ENGELS’in 1871 Paris komünü ilkelerinden 2. enternasyonelde yaptıkları değişiklikte “işçi sınıfının” ideal komüne ulaşana kadar geçici olarak devleti yönetmesi pratiğinin yanlışlığı idi.

İşçi sınıfı yöneticileri kurdukları yeni oligarşik ve katı yönetim şekli ile geçici değil kalıcı diktatörlüğe dönüştürmüşlerdi yeni rejimi. Ve bu rejimin ne komün ile ve ne de sosyalist ilkelerle bir benzerliği ve ilişkisi yoktu.

Sosyalistler öz eleştiri ile değişen yeni dünyaya hazırlanmak çabası ile kafa yormaya başladılar. Ve suçluyu bulduktan sonra yeni stratejilerini oluşturdular.

Liberal-Kapitalistler ise “kâr” odaklı sistemlerini devam ettirmek için “devlet kurumlarının” ticari yapılarını “özelleştirmek” üzere 1980 lerde başlattıkları “dünyayı” “küresel emperyalizmin” tek merkezli hizmetine sunmak hedefi ile yeni yapılanmalar yapıyorlar ve kendi içlerinde hızla değişen dinamikleri ile yollarında yürümeye devam ediyorlardı.

Siyasal İslam ise 1991 sonrası “ümmet” temelli yeni tezleri ve dini siyasete müdahale etmek üzere iddia ve yorumları ile hızlı bir dönüşüm içine girdi.

Bu durum siyasal islam çizgisinin dinin hayata müdahalesi için radikal yapılanmalar hedefine doğru ciddi adımlar atmasına sebeb oldu.

Sonuç olarak 1980 öncesi ülkücü hareketin mücadele ettiği ve karşısında durduğu,

insanlık tarihini emek ve sınıfsal çatışma temelli tez sahibi sosyalistler; kâr öncelikli, bireyin mal ve hizmet üretiminde sınırsız ve engelsiz olması hedefi ile yürüyen liberal- kapitalistler; insanlık tarihinde ki mücadelelere “ümmet” ve “din” öncelikli bakan siyasal dinciler kendilerini yenileyerek 2. bin yıla hazırlarken; Türk milliyetçileri ve özelde Ülkücüler, “millet” temelli ideolojilerini değişen dünya şartlarına bakarak ve gelişmeleri takip ederek yenileme çabası içine girdiler mi ve neler ürettiler sorusunu sorsak ne cevap verebiliriz?

Türk milletinin gelecek genç kuşakları, Türk gençleri için hangi hedefleri belirlediler ve yeni dinamikler ile yeni bir dil ile yeni yorumlar ile Türk milliyetçiliğini zamanı ıskalamayan bir üst çizgiye taşıdırlar?

Yıllarca ülkücü hareketin gelişmesinde yazdıkları kitaplarla “abi” olan yaşları yetmişi geçmiş ( Allah hepsine sağlıklı uzun ömürler versin inşallah) büyük hizmetler vermiş ülkücü kanat önderleri büyüklerimiz aynen sosyalistlerin “teori ayakta, pratik yerlerde” benzeri yaşadıkları şoku ülkeyi yönetecek siyasi liderleri işaret ederlerken bizlere yaşatmadılar mı?

Hani masallara başlarken bir tekerleme vardır : “Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik dönüp baktık ki bir arpa boyu yol gittik” misali 50 yıl sonra ülkeyi ve devleti kurtaracak lider tercihleri siyasette bir arpa boyu bile yol almadığımızın, tam aksine fikri yara alarak geriye düştüğümüzün göstergesi değil mi?

İşte “ülkücü kanaat önderleri” derken işaret etmek istediğim husus bu.

Şimdi çuvaldızı başkasına batırmadan iğneyi kendimize batıralım.

Kaç tane milliyetçi gencimiz, gencimizi burakın kaç tane arkadaşımız ülkemizin sosyal, ekonomik ve dış ilişkileri üzerine olan sorunlarını ve günlük gelişen siyasi olaylarını anlamak, tartışmak için Ülkücü kanat önderi bir ismi aramak, ya da okumak ihtiyacını duyuyor?

Zamanında atama ile fedakarca ve cesaretle yaptıkları görevleri paye olarak isimlerinin önünde taşıyan ve ülkücü kanaat önderi olarak isimleri geçen kaç arkadaşımız yukarıda ki ihtiyacı karşılamaya ve boşluğu doldurmaya aday oldu acaba?

Teorisi ve pratiği ile Türk milliyetçileri gelecek nesilleri kucaklayacak ve dün mücadele ettikleri ideolojilere karşı değişen ve gelişen dünya şartlarına güncel ifade ile yeni sürüm yazılımı yapmak mecburiyetindedir.

İşte gerçek ülkücü kanaat önderleri bu işi başaracak yeni nesil Türk milliyetçileri arasından çıkacaktır.

1968-1978-1988 nesli ülkücü kanaat önderleri (!) olarak yolu tıkamayalım ve gençlerin önünü açmakta gecikmeyelim.

Bizim neslin, yaşları 30-40 arasında olan iyi eğitimli, başarılı ve zeki çocuklarının varlığının artık farkına varalım. Onların bizlere karşı saygılı sessizliğini daha fazla onları hala çocuk görerek hafife almayalım.

Gelin birleşelim diyerek huysuz ihtiyarlar olarak boş pedal çevirmeyelim de çevremizdeki milliyetçi ailelerin pırıl pırıl zeki ve başarılı gençlerinin birleşmesi ve bir araya gelmesi için neler yapabiliriz ona kafa yoralım.

Hakkı Şafak Ses