"20’li yaşlar" akımında türkü gibi bir resim çıktı karşıma, gördüklerimin en güzeliydi. Durup uzun uzun baktım. Onlarca türkü, fotoğrafın içinden çıkıp beyit beyit, kıta kıta sökün ettiler.
Önce boynundaki dizili altınlar dikkatimi çekti ve o yanık Emirdağ türküsü döküldü gönül dudağımdan:
“Altınımı ben boynuma dizerim
Ağlayı ağlayı destan yazarım
Zorunan kötüye veriyo babam
Ölümüne olsa yine bozarım.”
Belkıs Füsun Dağıstanlı iyiye mi verildi, kötüye mi?.. Orasını bilmiyorum. Fakat selvi boyuna bakarsak “Zorunan kötüye” verilecek bir kıza da benzemiyor.
Peki, iri yaprak desenli şalvar da neler hatırlatmıyor ki? Karadeniz delikanlıları şalvara bakarmış önce, şalvar işin bahanesi, uyanık Karadeniz delikanlısı sözü bakın nereye getirir:
“Kız şalvarın ne güzel, dalları kalabaluk
Senin ananla baban, etmedu mu sevdaluk?”
Kerkük oğlanlarının şalvara yaktığı türkü de çok güzeldir.
“Ayağında dar şalvar,
El kaldır Hakk'a yalvar.
Huda’m böyle yazıptı
Benim elimde ne var?”
Kütahyalı gençler de şalvarlı kızları hayal ederler. Kuaförden çıkmış mini etekli kızlara dönüp bakmazlar bile. Şalvarlı kızların büyüsü nedir peki?.. İşte bu sorunun cevabını şu türküde dile gelir:
"Bedestene vardım şalvar isterim
Şalvarın paçası sırma isterim
Öpülmedik kokulmadık bir yar isterim."
Anadolu’nun birçok yöresinde şalvar, el değmemiş güzelliklerin giysisi olarak bilinir. Erkekler her güzelliği ellemek ister ama iş evlenmeye gelince “kokulmadık gül” isterler.
Karadeniz türkülerinde “sevdaluk”, kızın bir tutam saçı kesip oğlana vermesi ile başlar. Bir tutam saç nişan yüzüğünden daha bağlayıcıdır. Çünkü o saçlarda yârin kokusu vardır. Ve şöyle biter “sevdaluk”:
“İn dereye dereye, al dereden taşları,
Geçti bizden sevdaluk, al cebimden saçları”
Türkü türkü akan bu “20’li yaşlar akımı” fotoğrafında ırmak gibi akan gür saçlar görüyoruz. Kanın deli çağları olduğu için çember indirilip saçların altında kalmış veya ben öyle gördüm. Ah bu çember türküleri, yakıp kavurur yürekleri!.. Hele Neşet Baba’nın okuduğu bozlak eğri uçlu bir hançer olup yüreği delik deşik eder.
“Ötmesin bülbüller, solmuştur gülüm
Döküldü çiçeğim, kurudu dalım,
Dostlar omuzunda giderse salım
Atıver çemberi (of) salım üstüne
Karalar mı giydin alın üstüne”
Bu ne yahşi sevgidir öyle… Hele o son beyti kıskanmayan şair var mıdır ki?.. “Atıver çemberi salım üstüne” dizesinin çağrışımları ile bir roman bile yazılabilir.
“20’lik akım” fotoğraflarında film setinden dönen “Yeşilçam jönleri”nin, kuaförden çıkan “artiz gibi” kızların fotoğrafları hiç ilgimi çekmedi. Akımın en güzel, en doğal fotoğrafı kesinlikle Belkıs Hanım’ınkidir.
Alper Aksoy