Milletlerin milliyetçiliği, millet olamamış toplulukların kabileciliği olur.
Dolayısıyla ikisini birbirinden ayırmak gerekir, çünkü milliyetçilik kabileler, aşiretler üstüdür ve toplumu bütünleştirmeyi amaçlar, oysa kabileciliğin hedefi bütünden parça koparmaktır.
Bazıları bilinçli olarak ikisini birbirine karıştırır, amaç bütünlükçü olanı bölücü olanla eşitleyip itibarsızlaştırmaktır.
Dünyanın önde gelen milliyetçilik kuramcılarından Antony Smith'in tasnifi de aşağı yukarı buna yakındır. O, devlet kurmuş milliyetçilikler ve kuramamış milliyetçilikler diye ayırır. Devlet kurmuş milliyetçilikler birleştirici, kuramamış olanlar ayırıcıdır. Gerçekte devlet kuramamış milliyetçiliklerin ne kadar milliyetçilik olduğu tartışmalıdır. Çünkü milliyetçilik, toplumun bütün renklerini kendinde taşır ve kültürcüdür. Oysa ayrıştırıcı olan, kültürden çok etnik kökene dayanır, onun üzerinden kendini inşa eder. Bu milliyetçiliğin büsbütün bir etnik kümeye dayanmadığı anlamına gelmez. Merkezinde bir etnik çekirdek olmakla birlikte onu öne çıkarıcı bir yol izlemez.
Milliyet, toplulara kimlik kazandıran hem ne olduğunu hem ne olmadığını söyleyen kültürel bir birimdir. Kimliğin kendisidir. Milliyetçi de bir kimliği olan ve o kimlik üzerinden kendini tanımlayan kişidir.
Her milletin bir ismi vardır ve çoğu kez bu ismi işte o merkezde bulunan etnik çekirdekten alır. Bir milliyetçi kimliğini söylerken o merkezi etninin ismi ile ifade eder. Coğrafya kimliğin tanımı olamaz. Bilakis coğrafyaya isim veren kimlikler, milliyetlerdir. Mesela hem milliyetçiyim deyip hem de kimlik tanımlaması yaparken Türkiyeliyim diyemezsiniz. Türkiyeli olmak ne olduğunuzun veya ne olmadığınızın tarifi değil, nereli olduğunuzun cevabıdır. Kimlikten kaçmak, onu söylemek yerine kendini coğrafyaya isnat etmek sanıldığı gibi toplumu bütünleştirmeye değil ufalamaya hizmet eder. Ortaya birbiriyle yarışan bir sürü etnik, bölgesel, dini kimlik çıkar. Toplum yerel ve dini farklılıklar taşıyan toplulukların rekabet alanına döner. Toplumu birleştirme saikiyle Türk kimliğini geri çekmek, onun yerine etnik, dini ve bölgesel kimliklere alan açmaktır. Hele merkez parti olmak kimliksizleşmek değil, kimlik siyaseti yapmamak, etnik duyarlılıkları kışkırtacak bir politik dil kullanmamaktır.
14 Mayıs seçimlerine biraz da bu zaviyeden bakmak lazım. AKP ve MHP'ye oy veren seçmen bu tercihi ile aslında aynı zamanda bir kimlik tercihi de yapıyordu. MHP'liyim diyen milliyetçi, AKP'ye oy veren İslamcı bir kimliğe sahip olduğunu ilan ediyordu. İYİ parti kimliğini belirginleştiremediği için seçmeni kendine bağlayacak bir parti sadakati oluşturamadı. Merkezde olmak aslında toplumun ekseriyetini temsil eden noktada olmaktır. O nokta milliyetçilik, muhafazakarlık ve demokratlıktır.
Türk kimliğinden kaçış bizi merkez yapmaz tam tersine merkezin dışına iter. Ne olduğunuz belli değilse kimden oy alacaksınız? Önemli olan bu ülkedeki ayrışma odaklarının tansiyonunu düşürmekse bunun yolu kendi kimliğimizden kaçış değil, kimlik dayatmadan milliyetçilik yapmaktır. Çünkü kimliksizlik, toplumu yapıştıracak tutkallardan mahrum olmak, daha doğrusu her rüzgârın önünde oradan buraya savrularak dağılmaktır.