Bakan Çavuşoğlu'nun Ukrayna ve Rusya Dışişleri Bakanlarına ilettiği bu daveti çok yerinde ve zamanında görmekle birlikte canı gönülden destekliyorum…
“İki bakanı da Antalya’da ağırlamak isteriz…”
Bakan Çavuşoğlu’nun Ukrayna ve Rusya Dışişleri Bakanlarına ilettiği bu daveti çok yerinde ve zamanında görmekle birlikte canı gönülden destekliyorum… Hatta Anadolu’nun bize yüklediği “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” inancıyla duamla ve huzura atfettiğim hayat felsefemle “bol köpüklü kahveleri yapmaya adayım” diyorum…
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu yaşadığı kovid süreci ve yoğun mesai harcadığı gündem maddeleri arasına Rusya-Ukrayna arasındaki savaşı uzlaşı yoluyla bitirme girişimlerini de eklemişti biliyorsunuz… Ve son hamlesi bana göre çok yerinde oldu; “İki bakanı da Antalya’da ağırlamak isteriz” cümlesiyle…
Umarım her iki ülkenin bakanları bu davete icabet eder ve bizler de bu tarihi görüşmeye şahitlik ederek notlarımızı alırız Antalya’da…
Antalya Diplomasi Forumu (ADF) 11-13 Mart 2022 tarihinde Antalya’da gerçekleşecek… Diplomasinin gelişimi adına en ince detaylara kadar düşünülmüş muazzam bir organizasyon… Bu yıl ki ADF “Kırk Yıllık Hatırıyla Türk Kahvesi” tadıyla geçer umarım… Biliyoruz ki yeni dünya; düzeni, siyaseti, diplomasisi, bürokrasisi ve sosyolojisi ile çok ama çok farklı bir özlemle “insani değerlerin” öne çıkmasını dayatıyor… Yani paranız, gücünüz, makamınız kimselerin umurunda değil “yüreklere köprüler inşa edemiyorsanız…”
İşte bu sebepten diyorum bir fincanına onlarca yıllık hatırları yüklediğimiz Türk Kahvesi içelim bol bol Antalya’da… 2021 ADF’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan foruma katılan liderlerin eşlerine “biz sevgi dili istiyoruz” diyerek közde kahve ikram ederek ilk adımı atmıştı…
Vaktiyle ne güzel Anadolu’nun ilimdarları; “dört elementin hiçbir anlamı yoktur beşinci element SEVGİye sahip değilseniz…”
Ve dilerim ki bu yıl Rusya-Ukrayna uzlaşısına giden önemli bir kapı olur Antalya… Çünkü ABD ve Avrupa’dan kimseye hayır gelmediği-gelmeyeceği ülkelerin kendi göbeğini yine kendisinin kesmesi gerektiği bu kez Ukrayna üzerinden bir kez daha anlaşıldı…
Rusya-Ukrayna Savaşı’nı ABD ve Avrupa’ya sırtını dayayarak yönetmeyi tercih eden Zekenski, acı da olsa sonunda gerçekle yüzleşti…
Yine Anadolu kaynaklı tarihin en öğretici “akıl verip yollara sürükleyen çok olur kapısını açıp ekmek veren yok olur” cümlesiyle Zelenski de tanıştı günler sonra… Umarım bu yüzleşme her iki ülkeye barışa gitmeleri konusunda hayırlı olur…
ABD ve Avrupa’nın yürüttüğü, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinin çok iyi bildiği “tamamen duygusal” emperyalist diplomasi Ukrayna’da da sahnelenmiş oldu…
Tablonun önüyle birlikte arkasını, manasını, gizli mesajlarını, itinayla örtülmeye çalışılan hatalarını ve detaylarını da çok önemserim… Putin geçen gün bir cümle zikretmişti hatırlayın; “Rusya ve Ukrayna halkları aynıdır” özetiyle… Aslında bu cümlenin temelinde o topraklara duyulan derin sevginin yarattığı bir hayal kırıklığı ve öfke vardı… Sevgi vardı çünkü Rusya şimdiye kadar hiçbir savaşta ve yer aldığı hiçbir alanda bu kadar sakin, yavaş, hoşgörülü bir tavır sergilemedi… Günlerdir bir ileri iki geri ritimde “aslında vurmak istemiyorum gel anlaşalım” dercesine ilerleyen bu Rusya, bildiğimiz Rusya değil…
O konuşmasında “Ukrayna köklerine ve topraklarımıza ihanet edip karşımızdakilerde nasıl yanyana durur, durmamalı, yüzünü derhal bize dönmeli, bizi tanımalı, geçmişin abi kardeş diplomasisine saygı duyup racon kesmemeli” diyordu Putin…
Amacımız uzlaşıya vesile olmak ve objektif durmak ise misyonumuz her iki tarafı da dinlemek olmalı… Savaşı ve masumların ölümünü hiçbir zeminde onaylamamakla birlikte uzlaşı istiyorsa Ukrayna, Putin’in isyanını da masaya koyup düşünmesi gerekiyor derim… Ve bana kalırsa Rusya-Ukrayna uzlaşısının sağlanabileceği kilit nokta tamda bu; “sırtını köklerine dönmeden, yarı yolda bırakanlara itibar etmeden, kendi ve bağlı bulunduğu coğrafya menfaatleri doğrultusunda ortak bir yol haritası çizmek…”
Zira insanlık tarihinin en güçlü ittifaklarının birbirine yakın köklerin yan yana durmasıyla sağlandığını gibi, en fazla kanın da dışardakilerin araya ektiği nifak tohumlarıyla yine kardeşin kardeşe kıymasıyla akıtıldığını unutmamak gerekiyor…
Ortadoğu’dan alışkın olduğumuz “emperyalist akıl” bu kez kendi mahallesinde de sınıfta kaldı…