'Yastığa kafayı gönül rahatlığı ile koyup huzur içinde uyuyabilmek bir insan için en kıymetli hazine / haslet... Elbet, bu hale ulaşmanın da şartları var' derdi, rahmetli annem... Sonra başlardı; hayattan alınmış hikmetli hikayelerle süslü, nasihatlerle bezeli sohbetine...
Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında anlamam zordu; dediklerini, bizden insan olarak beklediklerini ve kulağımıza küpe ettiği paha biçilmez incilerin kıymetini... Zamanla göre göre, dinleye dinleye, yaşaya yaşaya vardık inciye... Lisenin ortalarında yavaş yavaş; lise sonları, sonrası, üniversite ve meslek hayatında her geçen yıl artan ivme ile çok iyi anlamıştım, söylediği sözün bir insanın ruhu ve hayatı için kıymetini....
'Hakka, paylaşıma riayet ile bir insanın yüreğine, haysiyetine, hayatına ihtimam gösterebilen âli bir gönüle, güçlü bir yüreğe, adil bir akla sahip olabilmek gerekli imiş... Tabii anlamak için idrak da yetmiyor, anladığını tüm zerrelerinle yaşamak ve yaşatmak da gerekmiş...
'Rüya âlemindeki o inci' o kadar değerliymiş ki bir gün, bir an -her nasılsa (belki de edep / gayret / hayret / vicdan toplamı ile)- bulunca da kaybetmemek için çaba gerekirmiş. Onu da bildik...
Bir de... Anladık ki bu ve bunun gibi inciler her kula da nasip olmuyor... Zaten 'inci' ondan bu kadar kıymetli...
Şükür anneciğim, o, büyük birer hazine olan yüreğinden ve aklından biz çocuklarına öylesi inciler emanet ettin ki ve ruhumuza, karakterimize -bir nakkaş gibi- öylesi ölümsüz çizgiler çizmemize rehber oldun ki -bu incinin penceresinden baktığımda- ben en azından kırk yıldır her gece huzur içinde uyuyorum.
Şundan eminim ki kasten kimseyi ezmedim; hiç kimseyi nefsim / keyfim için zor durumda bırakmadım. Hiç kimsenin benim dışımda cereyan eden zor durumda kalışından nemalanmadım; elinden ekmeğini almadım, başkasının hakkına konup da benim hakkımdır diye sahtelikte palazlanarak dolanmadım etrafta... Çünkü emelim insan olmak... Böylesi insanî duruşların aksi ve 'insanı hiç eden', insana musallat olan marazî hastalıklara Allah'tan dilerim ki ömrümün son nefesine kadar da yakalanmam... Zira, zor bulunan, sahip çıkılan incimi asla kaybetmek istemez yüreğim...
Uykusuz, hiç mi kalmadım? Kaldım tabii. En fazla da bir ideal, bir eser uğruna gündüzden geceye; geceden diğer güne ter dökerken... Bir derde şifa olabilmek için akıl, yürek, bilek, ayak terletirken... Saatlerce tüm insanların, insanlığın şifa bulması için dua ederken... Bir derde derman, bir dertliye dinleyici olmaya uğraşırken...
Amma velakin, dedim ya! Tüm iyiye, doğruya, hakka, faydalıya, güzele gayretlerimden emin olduktan sonra ne vakit yastığa kafam düşse hemen mışıl mışıl uyudum... Şükür... Bu kıymetli 'rüya incisini' bizlere emanet eden annemden ben razı oldum, Rabbim de razı olsun... Sen, ne güzel insanmışsın be annem... Ve Sen Rabbim, Sen... Sen ne güzel Vekilsin!...
Rüyasını yaşatan yüreklilere selam ve duam ile.