Bugün TMT Türk Mukavemet Teşkilatının 65. kuruluş yıldönümü. Denktaş’ın ve Mücahitlerin ruhları şad olsun!…
Kıbrıs Türklerine bir Cumhuriyet armağan eden ‘Bereketçiler’in ve ‘Mukavemetçiler’in önderiydi Rauf Denktaş. ‘Bereketçi’ler ve ‘Mukavemetçiler’ kimler miydi? Okuyunuz…
* * *
Rauf Denktaş 1924 yılında bir İngiliz sömürge devleti’nde doğdu… Okullarda kraliçe’ye bağlılık yemini ettiriliyordu… Gönderlerde İngiliz bayrağı dalgalanıyordu. Adalılar İngiliz asker ve polisi tarafından sorguya çekiliyordu! Ada 1878’den beri İngiliz sömürgesiydi!
7 yaşında İstanbul’a gönderildi Rauf Denktaş. Orta okulu bitirince adaya döndü. 2. Paylaşım savaşı sonunda hukuk eğitimini İngiltere’de yaptı… 1948’de olağanüstü şartların yetiştirdiği, tarihin dönemeçlerinden birine tanıklık eden genç bir avukattı.
24 yaşındaydı, mücadelenin tam ortasındaydı!
Kıbrıs’da İngilizlerin baskısı ve kanlı operasyonları sürüyordu. İdamlar ve olağanüstü hal kanunu altında halk inliyordu. Rumlar silahlanmaya başlamışlardı. Yer altı örgütleri faaliyete geçmişti. İngiltere telaş içindeydi…
Başbakan Antony Eden, ‘Kıbrıs’dan vazgeçemeyiz!’ diye haykırıyordu…
1955-56 yıllarında artan baskı ve zulüme karşı halk ayaklandı… O zaman İngiltere ‘GELENEKSEL ÇÖZÜM’Ü devreye sokacaktı…
İngiltere, adayı etnik olarak bölecek ve birbirine kırdıracaktı… Bu strateji büyük başarıyla uygulandı. O güne kadar birlikte yaşayan Türkler ve Rumlar uzlaşmaz düşmanlar haline getirildi…
Türklerde ‘Taksim’, Rumlarda ‘Enosis’ düşüncesi yerleşti!
Yunanistan Kıbrıs’a tanklar toplar ağır silahlar yığdı. Köylerde kıyım başladı… Türkler köylerden göç etmeye zorlandı… Ada her gün ölümlere sahne oldu..
‘Bereketçiler’ doğuyor!
‘Bereketçi’ Vehbi Mahmutoğlu bana şöyle anlatmıştı:
‘Başladık köyümüzü nöbetleşe beklemeye. Koca köyde bir tabanca, bir av tüfeği, şiş, balta hepsi o kadardı… Silah lazımdı bize. Rum askeri ensemize binmişti. Silah getirmek kolay değildi.. . İngiliz bizi yakalasa idam edilirdik. Rum yakalasa kurşuna dizerdi.’ *
Denktaş 30’lu yaşlarındaydı.. 1958 ağustosunda Türk Mukavemet (Direniş) Teşkilatı kuruldu… Dr. Fazıl Küçük ile birlikte Rauf Denktaş teşkilatın başındaydı..
TMT’nin kuruluşu ve Kıbrıs’a silah sokulması çok dar bir kadronun bilgi ve kararıyla yapıldı.
Adanın her yanından Lefkoşe’ye akın başladı… Köylüler fısıltıyla duyulan kurtuluş mücadelesi rüzgarına katılmak için harekete geçtiler. Silah lazımdı, kayık lazımdı, silah sevkiyatı için Türkiye kıyılarına ulaşmak şarttı..
Şimdi merhum olan Vehbi Mahmutoğlu bana 2003’de şöyle anlatıyordu:
‘Kardeşim Celal’e gittim .. Polis olarak çalışıyordu.. ‘Silah getirmeliyiz buraya!’ dedim.. 70-80 Sterlin verdi.. Rumdan bir kayık aldım, kayığın üzerinde elefteria yazıyordu yani ‘hürriyet’ Türkçe’si. Aldım o tekneyi rumdan, yalnız ileri vitesi vardı. Geriye gidişi yoktu.. Ufacık bir tekne.. Düşünmeye başladık.. Hergün bir Rumları bir Türkleri vuruyorlar, yol kesiyorlar… Köyde teşkilatı kurmaya karar verdim.. Erenköy’de (Goççina’da) mukavemet çalışmalarına başladım…’
Lefkoşe’de Rauf Denktaş Türkleri örgütlemek için uğraşıyor, Türkiye’den yardım istiyordu.. Kıbrıslı Türkler, Akdenizin azgın sularında, gecenin kör karanlığında kürekle sahilden uzaklaşıyorlar, derme çatma motorlarla 24 saat süren yolculuklar yapıyorlar, Anamur, Tarsus, Taşucu’ndan BEREKET yani ‘silah’ bulup geri dönüyorlardı..
Türkiye kıyılarına vardıklarında da her şey kolayca hallolmuyordu.. Yakalanıp soruşturmaya alınıyorlar, kim olduklarını ispatlamak için günlerce uğraşıyorlardı..
Geri dönerken İngiliz sahil botlarına yakalanmamak için motoru durdurup saatlerce kürek çekerek kutsal emanetlerini ÇANAK denilen evlere ulaştırıyorlardı..
Celal Mahmutoğlu, BEREKETÇİLİK nedir bana şöyle anlatmıştı:
‘Bereketçi’ydi bereket’i sağlayanın adı. Getirdiğimiz silahlar gömülürdü. Ondan sonra TMT şifrelediği bereketçilerle temas ederdi. Ad söylenmezdi.. ‘git filan bereketçiyi bul’ denirdi.. Silah taşıyıcı demezlerdi bize, ‘bereketçi’ derlerdi.. Çünkü silah bereketti.’
Azgın dalgaların dövdüğü Girne kıyılarında, denizin, rüzgârın, DAVA’nın yarattığı sert çizgilerle kaplı yüzüne bakıyordum…. Gözleri geçmişi yaşarken pırıl pırıldı! Torunu Burcu dolu gözlerle onu dinliyordu..
‘Denktaş liderimizdi.. Biz bir bütündük!’ demişti…
Anlattığı İkinci bir Kurtuluş Savaşı destanıydı..
1963 KANLI NOEL!
İngiltere 80 yıllık işgalinin sonuna geldiğini hisediyordu..Tek çare kalmıştı: Türkiye ve Yunanistan’ı toplantıya çağırdı.. Üçlü görüşmeler 1959 Zürih ve Londra anlaşmalarının imzalanmasıyla sonuçlandı.
İşte o anlaşma bugün yok sayılan anlaşmalardır!
Anlaşmalara göre Kıbrıs bağımsız bir cumhuriyet olacak, İngiltere’ye adanın belli bölgelerinde egemenlik hakkı tanınacak, Türkiye ve Yunanistan, Kıbrıs’da askeri kuvvet bulunduracaktı. VE,
KIBRIS, TÜRKİYE VE YUNANİSTANIN ÜYE OLMADIĞI HERHANGİ BİR ÖRGÜTE ÜYE OLAMAYACAKTI!!
Ama oldu.. O zaman istediğini alamayan batı, Avrupa Birliği dalaveresiyle adanın bir kısmını Türkiye’nin üye olmadığı bir ÖRGÜTE sokacaktı…
16 Ağustos 1960 tarihinde ilk kez bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Ama yürümedi…
İngiliz baskısının yerini Rum baskısı almıştı.. Türklere toplu katliam başladı..
Ve Denktaş önderliğinde Türk Mukavemet Teşkilatı yeniden gömülü silahları topraktan çıkarma kararı aldı.. Küresel çeteleri arkasına alan Yunanistan ve Makarios, Kıbrıs Türkünü haritadan silme amacındaydı.
Cumhurbaşkanı Makarios önce 30 kasım 1963’de Türkleri ‘azınlık’ durumuna düşüren teklifi hazırlamış ve ÖZEL bir parlemento oturumunda teklifi onaylattı!
Hemen ardından adadaki tüm Türk yerleşim birimlerine yoğun saldırı başladı ve bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluşundan sadece iki buçuk yıl sonra, Türklere toplu katliam gerçekleşti!
Bu katliam tarihe KANLI NOEL olarak geçti.. 21 Aralık 1963’de bir gecede 103 Türk köyü tahrip ve imha edildi. Yüzlerce insan öldürüldü. Büyük göç başladı! Olaylar Türkiye’nin 25-26 Aralık 1963’de havadan müdahalesiyle durdurulabildi.
Ve BARIŞ HAREKATI!
Karma nüfuslu köyler ayrıştı, etrafı Rum köyleriyle sarılı Türk köyleri göçten başka çare kalmadığını anlamışlardı!
Onbinlerce Türk artık evsizdi ! Birçoğu yıllarca mağara ve çadırlarda yaşamaya mahkum edildi.
Artık İngiltere tam istediği yerdeydi. Çatışmayı üzerinden atmıştı, üslerini korumuştu ve Rumlarla Türkleri birbirini boğazlayan düşmanlar haline getirmişti.. Yani BÖLMÜŞTÜ ve YÖNETİYORDU!!
Rum saldırıları artarak sürdü. Türk halkı derme çatma silahlarla bir savunma ağı kurmaya çalışıyordu. Evler çanak olarak kullanılmaya başlandı. Yani silahların saklandığı ve köylere dağıtıldığı merkezler..
Türkiye Dış İşleri Bakanlığı Türklere saldırılar devam ederse Kıbrıs’a çıkartma yapabileceğini açıkladı: Yıl 1964 idi. Türkiyenin en yakın ‘müttefiki’, uğruna Kore’de şehitler verdiği Amerika Birleşik Devletleri’nden yanıt geldi:
Başkan Johnson İnönü’ye ‘Bizden aldığınız silahları bizim çıkarlarımız dışında bir yerde kullanamazsınız!’ ultimatomunu verdi.
Üstüne üstlük Birleşmiş Milletler, Rum yönetimini ödüllendirerek KIBRIS’ın meşru hükümeti olarak tanıdığını açıkladı!
O yıllarda tamamen batının dümen suyuna girmiş olan Türkiye hükümetinden ses çıkmadı..
1967’de Yunanistan’da faşist bir darbe oldu ve albaylar cuntası kuruldu. EOKA cuntadan aldığı destekle Türklere kan kusturuyordu!
Türkiye adaya müdahale etmek istiyor ama Birleşmiş Milletler ve ABD tarafından engelleniyordu..
Yunanistan’da ikinci faşist darbe 1974 15 Temmuz’da gerçekleşti.. Bu kez EOKA–B örgütü katliamları sürdürecekti.. Makarios yeteri kadar SERT davranamıyordu.. Cezalandırıldı.. Nicos Sampson idareyi ele aldı..
5 gün sonra 20 Temmuz 1974’de Türkiye, garantörlük hakkını kullanarak adaya müdahale edecekti! Türk Silahlı kuvvetleri adanın yüzde 37sini kontrolü altına aldı..
1974 Barış Harekatı kuzeyi kontrol altına almış saldırıları durdurmuştu. Ama güneydeki Türk nüfus, Rum öfkesinin hedefi oldu!
Güneydeki köylerden insanlar kuzeye doğru kaçmak zorunda kaldı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruluyor!
Türk toplumu 13 Şubat 1975’de Kıbrıs Türk Federe Devletini kurdu! Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’tı.. ! Türkler 100 yıldır ilk kez nefes aldılar!
Türklerin onlarca yıl boyunca yaşadıkları katliam, göç hiçbir insan hakları örgütü ve uluslar arası kuruluşun dikkatini çekmedi!
Kıbrıs Türk federe Devleti, Türkiye Cumhuriyeti ve ‘uluslar arası camia’ 1983’e kadar Birleşmiş Milletler’de müzakereler yaptılar.. Hiçbiri sonuç vermedi.. Tüm yolları tıkadılar… Türk toplumu için bağımsızlık ilânı tek çıkar yol olarak kaldı ve 1983 Haziran’ında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu.
Sadece Türkiye tarafından tanındı. Dünya bunca acı haksızlık ve katliam gören bir halka sırt çevirmişti! Artık ambargolu yıllar başlayacaktı!
Denktaş, 1990’da ve 1995’de büyük destekle cumhurbaşkanı seçildi. 30 yıl boyunca kurduğu devletin başında olacaktı..
O yıllarda içerde Batının istihbarat servisleri, içerdeki taşeronları, Türkiye’den satın alınmış kurum ve kişiler Kıbrıs’da turuncu bir darbe için düğmeye basmışlardı.. Denktaş 17 Nisan 2005’te yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmadı.. Yerine ‘Kıbrıs’ın jeo stratejik önemi yoktur!’ diyen bir başkan Mehmet Ali Talat geldi..
ABD ve Avrupa istihbarat örgütleri adayı kıskaca almış kendi adamlarını merkezi öneme sahip konumlara oturtmuşlardı.. ‘Yes be annem!’ diyerek batı tarafında yeralan sivil toplum örgütleri arttı…
RUHA SAHİP ÇIKMAK!
Bereketçi Celal Mahmutoğlu zorlu mücadelenin genç kuşaklara aktarılamadığını söylerken gözleri doluyordu:
‘Geriye dönüp baktığım zaman 1974’ten sonra ‘biz nasıl olsa kurtulduk!’ düşüncesiyle rehavete kapıldığımızı görüyorum. Bağımsızlığı düşünemedik, aktaramadık! Nesilden nesile gençliğe de bunu aşılamak lazımdı, bunu yapamadık. Bir istirahate çekildik, oh oldu bitti bu iş artık! dedik. Bu yanlıştı!’
Burada geçen hikayeyi ADADA İKİ AİLE adı altında sevgili Mahmutoğlu ve Özer ailesinin büyük katkısıyla belgeselleştirmiştim.. Sonra sayın Denktaş’la uzun görüşmeler yapmış destansı hikayeleri onun ağzından da dinlemiştim..
Büyük mücahit’e ve tüm bereketçilere Allah’tan rahmet diliyorum… TMT’nin asil ruhlarına selam duruyorum..
Kıbrıs Türk gençliğine tarihten ders alabilmek için, geçmişi batılılardan değil, kendi milletinden öğrenmelerinin farz olduğunu hatırlatıyorum.. Eğer bir millet, millet olmuşsa bu kahramanları sayesindedir.. O kahramanlar arkalarında bir ruh bırakır.. Düşman bu ruhu yok etmek için çalışır.. O ruha sahip çıkmak en büyük ve en kutsal görevdir..
Denktaş ve diğer mücahitlerin anıları önünde saygıyla eğiliyorum..