Çok iyi berberlerimiz, çok iyi terzilerimiz, çok iyi köşkerlerimiz vardı, ama hiçbirinden ne konfeksiyoncu, ne ayakkabıcı, ne kozmetikçi oldu.
Çiftçimiz de öyle. Hiçbir çiftçimiz makarna, salça, bisküvi fabrika sahibi olmadı.
Bugün bademde aynı şey.
Üretiyor, ama işlemiyoruz. Hem biz hem topraksızlar kazanacakken, devlet kilosuna 500 lira versin zengin olayım peşindeyiz.
Hazırcı... Kolaycı... Faydasız...
Çalış kardeşim. Üret... Üret, sen de kazan gariban da.
Oturduğun yerden fikir üretilir, o da sende yok.
Onun da bedeli var ya neyse...
Hiç olmazsa daha iyisi, daha fazlası, daha doğrusu nasıl olur diye düşün, çalış, faydalı ol.
Herkes işinin ustası olacak.
Bunun için önce çırak ol. Sonra kalfa, sonra usta.
Küçümseme, aşağılama, horlama.
Tenezzül et, ciddiye al, boş boş konuşma.
Boyacı isen, önce işini iyi yap. Sonra marangoz işini iyi yapmamış de.
Gözün üçkağıtçılıkta olmasın.
"Babam ayağını kıbleye uzatma demişti, bu yaşıma kadar uzatmadım," deyip sabah akşam yalan söyleyen, gıybet edenlerden olma.
Fakirlik, adalet, özgürlük, eşitlik...
Güzel laflar. Hem de son derece. Ama yalancı isen, boş. Faydasızsan boş. Tembelsen boş. Önce doğru ol. Faydalı ol. Çalış. Ol ki yüzün olsun. Yalanı yalanla kapatma.
Karıncayı ez, köpeği tekmele, kediyi zehirle, tuzak kur, yalan söyle, sıranı bekleme, çürük ol, sakat ol, dalkavukluk yap, memleket düzelmiyor de.
Önce kendine dürüst ol.