OLASILIK DÂHİLİNDE OLMAYAN OLASILIKLAR
Olasılık dâhilinde dahi olmayan bir olasılıktan bahsedeceğiz.
1 Ekim'de meclisin açılmasıyla birlikte yapılan konuşmalar, görüşmeler, tokalaşmalar, şakalaşmalar verilen mesajlar yeni bir sürecin başlangıcı gibi sunulmak isteniyor.
Yeni bir sürecin başlaması için bir şeylerin sil baştan değişmesi gerekiyor.
Peki, Bahçeli değişti mi, ya da değişir mi? Hayır.
Peki, HDP (DEM'liler deyince anlaşılmıyor) değişti mi ya da değişir mi? Hayır.
Peki, CHP ya da CHP'liler değişti mi ya da değişir mi? Hayır.
Peki, Erdoğan değişti mi ya da değişir mi? Hayır.
Bahçel'i ve Erdoğan'ı Parti olarak değil, isim olarak zikretmemin nedeni ikisinin de söylediklerinin ve yaptıklarının partililerini tamamen bağlamasından dolayıdır.
Peki, hiçbir şey değişmediğine ya da değişmeyeceğine göre değişmiş gibi görünen şey nedir?
Türkiye'nin bir iç meselesi olarak gündemin en sıcak başlıklarından biri ahmak meselesi.
6 yıldır devam eden ve olası cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun başında Demokles’in Kılıcı gibi sallanan ahmak davası meselesi yani.
Bir diğer sıcak konu başlığı, sıcak olmadığı halde zorla ısıtılmaya çalışılan erken seçim meselesi. Hani CHP'ye kalsa zaten böyle bir şeyi asla gündemine alacak değil.
Bir dış mesele olarak en sıcak konu başlıklarından biri, özellikle son bir ayda Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler.
Ve bu gelişmelere bağlı olarak Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir şekilde dillendirilmeyen, İsrail'in ya da bir başka ülkenin her an Türkiye'ye saldırabileceği konusu.
Düşünün ki daha düne kadar bir gece ansızın her yere girebiliyorken, olur olmadık herkese meydan okuyorken, bir gecede olmadık kara topraklarını Türkiye'ye katabiliyorken, Mekke'ye Medine'ye Şam'a Bağdat'a Kahire'ye 83- 84 – 85 – 86 - 87 plakalarını peş peşe takabiliyorken, hatta Erzurumlu Sipahiler at sırtında gece Moskova'yı basıp Putin'i rehin alabiliyorken bir anda İsrail'in Türkiye'ye saldırma olasılığı ile karşı karşıya kaldık.
Düne kadar, ihtişamlı saraylarımızla Amerika’yı, üniversite ve akademisyen sayımızla Almanya’yı, savunma sanayimizle ve savaş gemilerimizle bütün Avrupa’yı kıskandırırken bir anda korsan devlet olarak adlandırılan İsrail’in gözüne kestirebileceği bir ülke haline geldik.
Amerika’dan sonra en fazla askeri personele sahip bir NATO üyesi olarak olası bir dış saldırıya karşı korunaksız olmamızın nedeni gerçek bir NATO üyesi olmamızdan çok, NATO’da bir taşeron ülke olarak yer almamızdandır. NATO’nun sözde demokrasi ya da güvenlik amacıyla asker koşullandırdığı her yere asker göndermemiz ama kendimiz bir tehditle karşılaşınca yalnız kalmamız gerçek bir NATO üyesi olmamamızdandır.
2019 İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinin iptal edilmesinden sonra gidilen ara seçime iki gün kalasıya (21 Haziran 2019) Kürt ya da Bahçeli’nin deyimiyle Kürt kökenli seçmenlerin hiç değilse tarafsız kalmaları yani mümkünse sandığa gitmemeleri hususunda ikna etmek için Öcalan kardeşlerden birini TRT’ye çıkarıp, ötekinin mektubunu okutan bir derin devletin ya da üst aklın olmayan bir olasılığı olasılık haline getirip getirmeyeceğini zamanla göreceğiz.
Bir ara not olarak, Ankara Cumhuriyet Savcılığının, 15 Mart 2024’te “Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkarılması ve Abdullah Öcalan’ın mektubunun Anadolu Ajansı’ndan servis edilmesinin, Öcalanlar’ın ifade özgürlüğü ve basının haber verme özgürlüğü kapsamında kaldığını söyleyerek AA ve TRT için soruşturmaya yer yok” kararı verdiğini de ekleyelim.
Şimdi 1 Ekim'de meclisin açılmasıyla birlikte yapılan konuşmalar, görüşmeler, tokalaşmalar, şakalaşmalar verilen mesajlar yeni bir sürecin başlangıcı mıdır değil midir tartışması hangi olmayan olasılıklara gebe kısaca ona bakalım.
Olası bir erken seçim ya da Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kürt ya da Kürt kökenli olarak adlandırılan vatandaşlarımızın büyük rol oynayacağı, sağır sultanın, körler diyarı padişahının bile kabul edeceği bir gerçek.
HDP (DEM)seçmeni açısından Selahattin Demirtaş bir siyasi rehinedir. Almış olduğu 42 yıl hapis cezası herhangi somut bir suça dayanmamaktadır. Muhtelif tarihlerde, özellikle de barış sürecinde attığı twitler ve yapmış olduğu konuşmalar, terör örgütü propagandası sayılmış ve terör örgütüne üye olmak kapsamına alınarak ağır cezalar verilmiştir. (Oysa Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Öcalan kardeşlerin TRT’ye çıkarılmasını, Öcalanlar’ın ifade özgürlüğü ve basının haber verme özgürlüğü kapsamında kaldığına karar vermişti.)
Türkiye’de seçim kazanmak için her yolun mübah olduğunu biliyoruz. Ve Kürt ya da Kürt kökenli vatandaşlarımızın sonuca nasıl etki ettiğini de. Olası bir seçim öncesinde Selahattin Demirtaş’ın ya da Abdullah Öcalan’ın durumunun yeniden tartışmaya açılıp açılmayacağı konusu olasılık dâhilinde dahi olmayan bir olasılık gibi görülebilir.
Ama sonuçta olasılık her zaman olasılıktır; olasılık dâhilinde olmasa bile.
% 51 olan Cumhurbaşkanı seçilme kıstası, en çok oy alan aday olarak değiştirilip, HDP ‘nin aday çıkarması sağlanabilir. Buna başta Bahçeli olmak üzere, Cumhur İttifakı paydaşlarından herhangi birinin itirazının olacağını düşünmüyorum. CHP desen, böyle senaryoda şimdilik aktör olacak durumda değil zaten.
Cumhurbaşkanı seçilme yönteminin değişmesi sonucu değiştiremese bile olasılık dâhilinde olduğu için tıpkı İstanbul Büyükşehir seçimlerinde olduğu gibi denenmesinde bir zarar görülmeyebilir.
Eğer ki meclis açılışı esnasında verilen mesajlar, yumuşak geçişler, tokalaşmalar iç siyasete değil de olası bir İsrail tehdidine karşı verilmek istenen bir birlik ve beraberlik mesajıysa, işte o zaman, alavere dalavere Kürt Memed nöbete demektir. Haddizatında Memed’lerin nöbet tutma ve sınır boylarında can verme hususunda ne kadar başarılı oldukları su götürmez bir gerçektir.
Birlik ve beraberliğe en çok muhtaç duyduğumuz ve İsrail tehdidiyle karşı karşıya olduğumuz bu günlerde, Türkiye Kürt vatandaşlarımızın sağduyulu tercihleriyle şer cephesine teslim edilmeyecek ve Şehitler Tepesi elbette boş kalmayacaktır.
5 Ekim 2024 / Cumartesi / 18,37