OKUMAK CİDDİ İŞTİR

Abone Ol

Haftanın son günü kısmet olursa öğleden sonra bir köy okulunda çocuklarla okumak üzerine sohbet edeceğiz; yazmakta olduğum bir yazıya ara vererek hem nefes alalım, hem antrenman yapalım dedik:

Eğer ben Milli Eğitim Bakanı olsaydım, ki değilim, ya da Milli Eğitim Müdürü olsaydım, ki değilim, ya da öğretmen olsaydım, ki değilim, böyle bir şansım da yok, okullarda sırf öğrenciler okuma alışkanlığı edinsin diye yüzlerce yayınevinden çıkan saçma salak özet kitapların okunmasını yasaklardım. Hatta yetkim olsa bu tür kitapların basılmasına dahi izin vermezdim.

Daha ilköğretim ya da öğretim çağlarında Don kişot, Suç ve Ceza, Sefilleri, Karamazov Kardeşler, Vadideki Zambak, Anna Karenina, İlahi Komedya gibi dünya klasiklerini okuyan çoçuk, sonradan yüzlerce kitap okusa bile, dünya klasiklerini okuduğu özet kitaplardan ibaret sayarak bir daha dönüp yüzüne bakmamaktadır.

Türkiye’de herkesin hem okur olup hem de hiçbir şey okumamasının nedeni, okuyanların çoğunun okuduklarının kitap olmamasındandır. Bu da kifayetsiz muhteris gibi bir güruhun çıkmasına ve bu güruhun gittikçe çoğalmasına yol açmaktadır. Herkesin her şeyi bildiğinden ibaret sandığı ve kendini her konuda her şeyin en iyisini bilen olarak gördüğü bir ülkede kimseye neyin ne olduğunu anlatmak imkânınız da ortadan kalkıyor.

Otuz sayfalık Don Kişot, 40 sayfalık Sefiller, 50 Sayfalık Suç ve Ceza okuyanlar, “Yok hocam, siz yanlış biliyorsunuz, kitapta öyle bir hikâye geçmiyor” diyerek sizinle ciddi ciddi tartışmaya giriyor. Cahille tartışmaya girenin, tartışmadan sağ salim çıkması ise ancak cahile “Haklısın” demekle mümkün olabiliyor.

Özellikle dünya klasiklerinin özet olarak basılması ve okutulması, okuyan cahiller sürüsünün artmasından başka bir işe katkı sağlamıyor. Kaldı ki herkes okumak zorunda değil. Herkes her işi yapamayacağına göre neden herkesten okumasını bekleyelim ki? Okumak isteyenler okusun, okumak istemeyenler okumasın. Su akar yatağını bulur ne de olsa.

Türkiye’de her yaşta çocuğun okuyacağı binlerce orijinal kitap varken, neden 20-30 sayfalık kitaplara tevessül edilir anlamak mümkün değil. Dünya kadar masal kitaplarımız, hikaye kitaplarımız, şiir kitaplarımız ve çocuk romanlarımız varken Milli Eğitim Talim ve Terbiye Kurulu tarafından neden özet kitaplar tavsiye edilir izahı zor bir konu olarak önümüzde durmaktadır.

8-10 sayfalık Cin Ali serisinin okutulması, 30-40 sayfalık dünya klasiklerinin okutulmasından daha evladır. Ne maçın özeti maçın kendisi, ne de filmin fragmanı filmin bütünüdür. Kitabın özeti uçakla seyahat, bütünü at sırtında yolculuk gibidir. Ne akan dereler vardır kitabın özetinde ne uçan kelebekler, ne aşk, ne acı vardır, ne de dostluk ve ihanetler. Kitabın özeti uzaktan gösterilen bir ormandır, tamamı, ormandaki ağaçlar, çiçeğe duran dallar, meyveler, pınarlar ve içinde yaşayan cümle canlılardır.

Millî Eğitim Bakanlığının ne yapıp edip, bu işe bir el atması ve yıllar sonra da olsa çocukları kitapla buluşturması gerekiyor. Bunca okuduğumuzu sanarak kitaplardan uzaklaştığımız yeter. Okuduklarımızın kitap olmadığını anlamamız için öncelikle okumanın ne anlama geldiğini bilmemiz gerekiyor.

Ömrü hayatında tarhana çorbasından başka yemek tatmamış bir insana başka yemeklerin güzelliğinden bahsetmek zor gibi görünse de zorlukları yenmenin yolunun onlarla mücadele etmekten geçtiğinin bilinmesi gerekiyor. Bütün uğraşılara rağmen adam tarhana çorbasından başka yemek tanımadığını söyleyen adama da “Afiyet olsun” demek düşer.

Okumaya gelince, okumak ciddi bir iştir; ciddi yapılmayan her işin çekiverin kuyruğunu gitsin…