İtiraf etmeliyiz ki şu Covit 19 mel'unu vacut kimyamızı bozdu. Bir saat önce deşediği yazıyı nereye kaydettiğini, ne yaptığını ve hatta ne yazdığını unutuyor insan. Neyseki geçmişi 5-10 yıl öncesine uzanan izler kolay kolay silinmiyor hafıza defterinden.
"17 Aralık 2013 süreci vücut kimyamızı bozdu. Gündem bu kadar yoğun ve malzeme bu kadar bol olmasına karşın, üç yıldır inanın yazmak gelmiyor içimizden" diye başlayan NARGİLECİ HACI BABA başlıklı yazımızı Dr. Mehmet Çoban kardeşim hatırlattı. "Nargileci Hacı Emmi diye bir yazın olacaktı, tam zamanı, paylaşsana yeniden" diyerek hatırlattı. Aradım, buldum ve paylaşıyorum.
&&&
Yanlış anlamayın lütfen!..
Yazamayışımız; öncelikle attığımız taşların ürküttüğümüz kurbağaya değdiğini pek düşünemediğimizdendir. Hem herşeye rağmen yazsak bile kim okur; kaç kişi şöyle bir göz atar beynimizi limon gibi sıkıp kağıda döktüklerimize.
Yoksa; birilerinden korktuğumuzdan ya da cemaat ile iktidarın kan davasına dönen kavgasında bir tarafı tuttuğumuzdan değil düşünce kabızlığımız. Pek emin değiliz ama, belki iş çığırından çıktığından, belki de mesleğimize saygımız kalmadığından. İnanın, bilemiyoruz.
Bu yüzdendir; tarihin sarı sayfalarından kıssalar bulup aylardır sizlerle paylaşmamız. İnsanlarımızın zekice kurguladıkları fıkralarla köşemizi doldurmamız, hep bu yüzdendir.
Asıl sebebimizi, yine bir kıssa ile anlatmamıza ne dersiniz.
&&&
Rivayet ederler ki memleketin birinde, nargile tiryakisi biz yaşlarda ya da bizden daha yaşlı ve bizim gibi nargile tiryakisi bir Hacı Baba yaşarmış.
Nakledilir ki hiçbir şeye kızmayan, kırılmayan, darılmayan; ağzından küfür namına tek kelime çıkmayan bu mübarek adam, nargilesinin ateşinden sigara yakanlara gözünü yumup ağzını açarmış.. Tepesinden tırnağına, eşiktekinden beşiktekine, ölüsüne dirisine saydırırmış..
Günlerden bir gün, Hacı Baba’nın nargilesini keyifle fokurdattığı kıraathaneye, orada bulunanların pek tanımadığı tüysüz bir genç girer. Haziruna selam verdikten sonra “buyur” edildiği ilk masaya oturur. Merhaba faslını bitirir bitirmez hemencecik asıl konuya girer adamımız.
“Sizin burda nargilesinin ateşinden sigarasını yakanlara fena giydiren bir Hacı Baba varmış” derken masalarda oturanların bakışları Hacı Baba’ya çevrilir. Kimi işaret parmağını dudağına götürerek susmasını işaret eder; kimi “ne demezsin” anlamında kafasını iki yana sallayıp durur. Kimileri de “aman aman” dercesine yaka silkerek mekanı terkeder sessizce. Herbiri Hacı Baba’nın vereceği bir tepkiyi anlatır ballandıra ballandıra.
Genç Adam:
“-Gözünüzü iyi korkutmuş.. Şimdi ben gidip sigaramı nargilesinin ateşiyle yakacağım, bakalım tek laf söyleyebilecek mi” diyerek kalkar masadan ve soluğu Hacı Baba’nın yanıbaşında alır. Sessizce selam verir, edep içre karşısına geçip sohbete başlar. Birkaç cümlenin ardından sigarasını çıkarıp nargilenin közünde yakar. İzleyenler birazdan başlayacak küfür bombardımanından yara-bere almamak için bakışlarını önlerine ters tarafa ve uzaklara çevirirler.
Hacı Baba misafirine karşısındakı koltuğu gösterip oturmasını söyler. Arkasından koyu bir sohbet, gelsin çaylar ve gitsin kahveler. Birinci sigarayı birkaç sigara daha takip eder…
Genç Adam yine saygı jestleriyle doğrulur; Hacı Baba’dan müsaade ister. Hacı Baba misafirini akşam yemeğe bekleyeceğini söyleyerek sevgile yolcular.
Velhasıl-ı kelam, Genç Adam böylece Hacı Baba’dan zılgıt yemeden sigarasını nargile ateşinde yakan ilk insan ünvanını alarak çıkar bahçeden.
Genç Adamın oturduğu ilk masadakiler şaşkınlık içinde, çıtları çıkmaz olur. Neden sonra kendi aralarında “bu hal ne haldir” sorusuna fısıltılarla cevap aramaya başlarlar.
Hacı Baba anlar tabi, biraz önce yaşananların konuşulduğunu. Kendisini izleyenlere döner ve el işaretiyle masasına çağırır. Yaşını-başını almış memleketin bilgesi çağırınca gitmemek olmaz elbette. Hacı Baba’nın etrafında bir halka oluştururlar hemencecik. Önce çaylar içilir, hal hatır sorulur ve havadan-sudan konuşmaya girmeden Hacı Baba bir soruyla girer konuya.
“-Deminki genç adama niye kızmadım, neden sigarasını nargilemin ateşiyle yakmasına ses çıkarmadım diye merak ediyorsunuz değil mi?”
Çevresindekiler hem titrek sesleriyle ve bir ağızdan:
“-He valla Hacı Baba” derler ve kafalarını emme-basma tulumba misali sallayarak Hacı Baba’yı tasdik ederler.
“-Anlatayım, dinleyin. Genç Adam yanıma geldi, selam verdi evvela. Selam Allahın selamı, almasam olmaz. Aldım ve buyur ettim. Lakin oturmadı. Kulağıma eğilip ‘Hacı Emmi sen nargilenin ateşinden sigarasına yakanlara çok kızıyormuşsun, öyle duydum’ dedi. Ben de “hee” dedim.
‘Kızınca ne yaparsın” diye sordu. ‘Anasına-avradına, büyüğüne-küçüğüne, gelmişine-geçmişine basarım kalayı” diye uzaklaştırmak istedim ama, adam öyle pişkin çıktı ki.. Ne cevap verse beğenirsiniz.
“Babamı görmedim, tanımadım, anam bile kim olduğunu bilmezmiş.. Ona istediğin kadar küfret.. Anam gençliğinde önüne gelenle düşer kalkardı.. şimdi şehirde bir evi var. Hanımım, iki kız kardeşim ve teyze kızlarımı satıp ekmek parasını çıkarıyor zor da olsa.. Bana gelince, bilmem bilir misin Hacı Baba, benim gibilere büyük şehirlerde şimdi eşcinsel kimileri gay, kimi homoseksüel diyor. Bizim buralarda da İbine diyorlar, bilirsin!. Demem o ki küfür edip ağzını kirletme diyorum yani..” demesin mi, dilimin ucuna gelen bildiğim bütün küfürleri unuttum.
Bilmem anlatabildik mi niçin yazmadığımızı veya yazamadığımızı.