Depremden önce günde 3-4 saat yatıyordum, depremden sonra azami 2-3 saat uyuyorum.
Tabii böylesi durumlarda günler ve geceler uzuyor ve haliyle insan başka meşgalelere yöneliyor.
Normal televizyon kanallarından ziyade benim de vaktimin çoğu YouTube'da bilgi sahibi olmak istediğim konularla ilgili videoları izlemekle geçiyor.
Geçtiğimiz ay, yani neredeyse bir ay boyunca tuttum Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim arasında yaşanan hadiseye merak saldım.
YouTube'da 30'dan fazla video izledim. Azerilerin çekmiş olduğu videoları bile izledim yani.
Sonra bu çekilen videoların birbirleriyle çelişen ve ortak noktada buluşan yerlerini hafızamın bir yerine kazıdım.
Sonra farklı kaynaklardan, dahası birbirine tamamen zıt kaynaklardan 300-500 sayfa kadar okuma yaptım.
Bu okumalarımın arasına Azeri kaynakları da ekledim.
Sonra konuyla ilgili yazılmış makalelere göz attım.
Merak saldığım her konuda böyle çapraz okumalar yapmışlığım çok olmuştur.
Ortak noktalar nelerdir, birinde olup diğerinde olmayan olay nedir, tamamen farklı olan nedir hep dikkatimi çeken konulardır.
Bir yerden sonra tekrara düşüyor her şey, haliyle usanıyor insan.
Ben de usandım, çünkü bilgi kirliliğinden boğulmak üzereydim.
Her olaya herkes kendi penceresinden bakar, gayet tabidir. Ama bilerek ve isteyerek bazı doğruları çarpıtmaya çalışmak asla olmaması gereken bir şeydir.
Ha, ne izledim, ne öğrendim, Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında gerçekte yaşanan nedir, burada tartışacak değilim.
Ama meraklısı varsa, bir gün bir çay içiminde oturur karşılıklı konuşuruz.
Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında yaşanan olayla ilgili yaklaşımımı esasında birçok konuda sürdüren biriyim.
Mesela Hasan Sabbah konusunda da aynı şeyi yaptım.
Ergenekon, Balyoz, Şike davalarında da aynı şeyi yaptım.
Birçok film ile birçok kitap ile birçok şair ile de aynı şeyi yaptım.
Hatta birçok konuda tek yabancı kelime bilmediğimden onlarca yabancı makale indirip Türkçe çevirisinden farklı bir şey öğrenebilir miyim kaygısıyla hareket ettim.
Düşünün ki bir film izliyorum sonra o filmle ilgili yüzlerce yorum, onlarca makale okuyorum.
Okuduğum bir şiir ya da dinlediğin bir şarkıyla ilgili neler yazılmış, hepsinin peşine düşüyorum.
Doğrusunu söylemek gerekirse 20 yıldır bu hayat üzre yaşıyorum.
Her olaya tarafların ve karşıtların gözüyle bakmaya çalışıyorum. Bunu yaparken herkesi anlamaya çalışmıyorum. Böyle bir derdim yok. Sadece İlgilendiğin hikayede gerçekten neler olduğunu anlamaya çalışıyorum.
Farklı kişiler tarafından anlatılan hikayelerdeki çelişkileri ve ortak noktalar üzerinde duruyorum.
Sonra bütün okuduklarımdan ve izlediklerimden yola çıkarak kendimce yeni bir yorum getirmeye çalışıyorum. Anlatılan hikayede nelerin doğru olabileceği hakkında kendimce bir fikir sahibi oluyorum.
Diyelim ki okuduğum 30 farklı kaynaktaki hikayenin 26'sında olayın Bağdat'ta geçtiği anlatılıyorsa bu kez olayın gerçekten Bağdat'a geçip geçmediği ile ilgili diğer destekleyici unsurlara bakıyorum.
Dolayısıyla arkadaşlar geriye dönüp baktığımda yazdıklarımdan üzerini çizdiğim çok az şey oluyor.
Ve bu yüzden üzerinden 20 -30 yıl geçmiş olmasına rağmen bazı yazılarımı ara ara burada sizlerle paylaşabiliyorum.
Yazdıklarımın okuduklarınla ilgisi yok tabii.
Yavuz Selim ve Şah İsmail ile de ilgisi yok.
Bir insanın her şeyi bilmesi mümkün olmadığı gibi bütün doğruları bilmesi de mümkün değil.
Bütün doğruları yazması ise hiç mümkün değil.
Biz de mümkün olduğunca burada bildiğimiz doğruları değil, yazdıklarımızın mümkün olduğunca doğru olmasına çalışıyoruz.
Bazen okuduklarımız, bazen izlediklerimiz, bazen dinlediklerimiz bizi yanıltıyor olabilir.
Yanlış bir şey paylaşıyorsak bu kasıtlı olmaktan öte tamamen yanılmış olduğumuzdan kaynaklanmaktadır.
Böylesi durumlarda her daim hatamızı telafi etmeye hazırız.
Yeter ki elleriniz her daim kılıçlarınızın üzerinde olsun...