Malatya'nın Cennetten bir köşe olduğunu, tarihine göz atıp seyahaname yazarlarını, coğrafyacıları, tarihçileri okuduğumuzda daha iyi anlarız.
Türkiye'nin en güzel beldesini kayısı, kiraz üzüm bağ ve bahçelerini tahrip ederek maalesef bir şehir kurmuşuz. Malatya'da gezdiğim Bostanbaşı'nda deprem öncesi milyarlık arsalar üzerine henüz beton dökülmediği için elekten elenmiş gibi üzüm bahçeleri ile doluydu.
Eski Malatya şimdikinden farklı bir yerde kurulmuştur. İlk olarak Arslantepe’de şehir özelliği gösteren bir yerleşim yeri ortaya çıkmıştır. Milâttan önce 3500’lerden itibaren Malatya bölgesi Arslantepe’nin kontrolünde idi.
Arslantepe veya Melid, bugün Malatya'nın Orduzu semtinin sınırları içerisinde bulunmuş bulunan tarihi bir arkeolojik bir höyüktür. Türkiye’deki en büyük höyüklerden biridir. Höyük MÖ 5 bin yıllarından MS 11. yüzyıla kadar iskan edilmiştir.
Arslantepe’deki yerleşim yerini niteleyen Malatya adı en eski şekli çivi yazılı metinlerde Melita, Malazia, Malita, Maldia, Maldiya, Maldija şeklinde geçer ve bu kelimenin Hititçe “bal” anlamına geldiği belirtilir. Asur belgelerinde Milidia, Melidia, Melitea, Milid, Meliddu, Melide ve Urartu belgelerinde Melita adıyla anılır. Şimdiki eski Malatya’nın bulunduğu yerde kurulan Roma’ya bağlı şehre de Melita, Melitene ismi verilmiştir. İslâmî dönemde bu ad eski imlâsına yakın bir şekilde Malatiyye ve Malatya şekline dönüşmüştür.
2014'te Dünya Mirası Geçici Listesi'ne eklenen Arslantepe, 26 Temmuz 2021 tarihinde, 44. Dünya Miras Komitesi toplantısında alınan kararla UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edildi.
Dânişmendli ve Selçuklu devrinde Malatya önemli kültür ve ilim şehri özelliği kazandı, çok sayıda İran ve Arap asıllı âlim buraya yerleşti. Selçuklular devrinde pek çok yapıyla bezendi.
1619’da Sivas’tan Malatya’ya gelen Polonyalı Simeon surlarla çevrili, bol meyve mahsulü olan şehirde ahali bağ bozumu için yazlık mahalle gittiğinden dolayı bekçiden başka kimseyi göremediğinden bahseder. Seyyah, ucuzluk bolluktan söz eder.
Biyografya ile ilgili çalışmalar yapmış Türk-Osmanlı bilim insanı ve aydını Kâtib Çeleb Cihannümâ’sında Malatya bayındır ve büyük bir şehir olarak gösterilir. Dağların eteğinde uzayıp giden bahçeleriyle bol suları methedilir.
1838’de Hâfız Paşa ile birlikte uzun süre Malatya’da kalan Alman Mareşali Moltke, şehrin Nizip harbi öncesi Osmanlı ordusunun kışlağı haline gelmesini ayrıntılı biçimde anlatmaktadır. 5000 kadar kerpiçten yapılma düz damlı evleri olan bu önemli şehrin ahalisi yazları Aspuzu’ya göçmektedir. Aspuzu’da kiraz, elma, kayısı, ceviz, incir, dut ağaçlarından meydana gelen, iki saatlik mesafedeki bir ormanın içine gömülmüş vaziyette 5000 ev bulunmaktadır.
Félix Marie Charles Texier Fransız mimar, arkeolog ve gezgin. Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulunu bitirmiş; Fransız Bilimler Akademisi ve Paris Arkeoloji Enstitüsü üyelikleri yapmıştır. Bayındırlık İşleri Müfettişliği görevi esnasında Fransız Hükûmeti tarafından Anadolu'ya gönderilmiştir. Gördüğü yerlerden biri de Malatya'dır.
Charles Texier, yaz aylarında Malatya’ya (eski Malatya) geldiğinde halkın Aspuzu (bugünkü Malatya) bağlarına çekildiği bir dönemde şehri boş ve ıssız bulmuş Eski Malatya’nın yılın yarıdan fazlasında terkedildiğini, zenginlerin sadece kışı geçirmek için buraya döndüklerini, diğer zamanda terkedilmiş izlenimi veren eski şehirde Aspuzu’da arsa alamayacak durumdaki 300 hâne nüfusun yaşamakta olduğunu anlatır.