Çok eşlilik İslam'ın hayata geçirilmek üzere rasüle indirildiği zamanda önünde bulduğu bir durumdur. önceki bir uygulamadır. İslamdan önceki dönemdeki toplumsal şartlara göre özellikle savaş sırasında dul kalan kadınlara, yetimlere bakan dul kadınlara, yetişkin yetim kızlara, esir alınarak serbest bırakılıncaya kadar ailelerin yanına verilen kadınlara, kızlara ekonomik ve sosyal yardım sağlamak amacıyla başvurulan bir uygulamadır.
Düşmana karşı korunmanın hem de çevresi üzerinde hakimiyet sağlamanın güçlü ve muharip (asker) nüfusa ihtiyaç göstermesi, kırsal hayatın güçlü ve birçok emekçiye gerekli kılması, kabileler arasında sürüp giden savaşların, yağma, baskın ve talan hareketlerinin çok sayıda erkek ölümüne sebep olması, bunun sonucu olarak da kadın erkek arasındaki sayı dengesinin erkek aleyhine bozulması nedenler arasındadır.
İslam bu uygulamayı belli şartlara ve hukuk kurallarına bağlamak suretiyle, eş sayısını kısıtlayarak, iyileştirerek devam ettirmiş ancak “tek eşliliği” tavsiye etmiştir.
"Yetimler konusunda adaleti sağlayıp koruyamayacağınızdan korkarsanız, sizin için temiz kılınan kadınlarla ikişer, üçer, dörder nikâhlanın, adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir taneyle yahut yeminlerinizle sahip olduklarınızla. İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun yoldur". (Nisa 3)
Burada mâ meleket: “sahip olduğu şey”, eyman: “yeminler, sağ eller”, yemin/sağ el: “anlaşma” yani “nikah akdi”, gibi manalara gelir. “mâ meleket eymânukum”: “yeminlerinizle sahip olduklarınız” anlamlarındadır. Ayette birden fazla kadınla evli olma halinde adalet sağlayamama tehlikesinin bulunduğu, bundan uzak kalmanın en uygun yolunun ise bir kadınla evlenmek olduğu dile getirilmiştir.
O zamanki ortamda aç ve açıkta kalmış, himayeye muhtaç sıcak bir yuvadan, sevgiden, aile ortamından mahrum kalmış kadınlar ve bakmakta oldukları yetimleri göz önüne alınarak ta bu emir iki, üç, dört eşe de cevaz vermiş, aralarında adaletin gözetilmesi şartı da getirilmiştir. Öncelikle yetimlerin haklarının korunması, onlarla ve onlara bakanlarla evlenmeden başka şekilde sağlanabiliyorsa çok eşliliğe gerek olmayacağı da öğütlenmiştir. Bazı meallerde ayette olmayan “yetinin” ve “cariye” kelimeleri ilave edilmiştir.
KURAN MEALLERİNE CARİYE TAHRİFİ;
Kur’an ayetlerinde geçen “mâ meleket eymânukum” tabiri henüz savaş ve esir kadın ele geçirmenin söz konusu olmadığı Mekke dönemi ayetlerinde de geçmekteyken, Muhammed nebinin ölümünden sonra 661 yılında iktidarı ele geçiren Emeviler söz konusu Kur’an ifadesini “cariye” olarak tahrif etmişler bu da Emevilerin ve 763 de iktidara gelen Abbasilerin işgal ettikleri ülkelerdeki kadınları zorla savaş esiri diye toplamalarına, alıkoymalarına, elden ele dolandırılarak parayla satmalarına kılıf teşkil etmiştir.
Emeviler askerlerine cennette huriler, dünyada ganimet olarak cariye vaadlerinde bulunmuşlar bundan en büyük zararı kılıç zoruyla Müslüman yapılan Dağıstan Türkleri ve Güney Göktürklerin cariye adı altında seks kölesi yapılan evli bekar kadınları görmüşlerdir. Köle ve cariye yapılan Türk gençlerinin sayısı 50 000 civarında olarak tahmin edilmektedir tarih kitaplarında.
Cariyeler odalık olarak, yani erkeklerin cinsel ihtiyaçları için, hem de eş sayı sınırlamasına tabi olmaksızın yani sınırsız sayıda kullanılmışlardır. Araplar ayrıca hür kadınlara başlarını örttürürken cariyeleri başları açık ve yarı çıplak gezdirterek toplumda ayrı ve aşağı bir statüde tutmuşlar. İşin tuhafı Kur’an ayetlerinin tahrif edilmesi yüzünden oluşan mezheplerin hepsi, işin içinde erkek cinselliği menfaati ve erkek egemenliği söz konusu olduğu için aralarındaki görüş ayrılıklarını falan bir tarafa bırakıp, ilk ve son defa gözleri yaşartan bir dayanışmayla sapık cariyelik uygulamalarını benimsemişlerdir.
Peki “Mâ meleket eymânukum” nedir?
Kur’an’da cariyenin kastedildiğinin iddia edildiği ayetlerde geçen “mâ meleket eymânukum” ifadesinin analizi:
Birçok toplumda yemin ederken sağ el havaya kaldırılmakta ya da göğüs üzerine konulmaktadır. Nikah da yemin edilerek yapılan bir akittir. İş akdi de öyle.
eyman = “yeminler, sağ eller”.
yemin/sağ el = “anlaşma”, “iş anlaşması”, “nikah akdi”.
Kur’an ayetlerinde eymanı kum, eymane, eymani kelimelerinin kullanımları: Nisa-33; eymanı-kum …yeminlerinizin akde bağladığı…. Maide-89; Üç yerde eymanı-kum, bir yerde eymane yemin olarak. Tevbe-12; eymanı-kum ahidden sonra yemin bozma. Nahl-91,92,94; eymane yeminler. Bakara-224, 225; eymanı kum yeminler. Tahrim-2; eymani kum (bozulan) yeminler. Maide-53; eymani yeminler. En’am-109; eymanihim yeminleri.
mâ meleket = “sahip olduğu, yönettiği, kontrol ettiği şey”
mâ meleket eymânukum = “akitle sahip olduklarınız, yönettikleriniz“. Mesela nikah aktiyle eş olanlar, işçi, hizmetçi, uşak, aşçı gibi akitle/anlaşmayla belirlenmiş ücret-emek hakkı karşılığında aileye iş yapanlar/çalışanlar bu kalıbın taraflarındandır. Akit söz konusu olmadığı için köle ve cariye bu anlamın dışında kalır. Burada sahiplik aile reisliği anlamındadır. Nitekim eskiden kocaya Anadolu halk dilinde sahip/reis anlamında Efendi denirdi. Hala da diyenler var.
Günümüz de “yediemin” iki ya da daha çok kişi arasında hukuki durumu çekişmeli olan bir malın, çekişme sonuçlanıncaya kadar emanet olarak bırakıldığı kimseye verilen addır. Savaş esiri kadınlar, kızlar da serbest bırakılıncaya kadar benzer şekilde ailelere teslim edilmekte, daha doğrusu aynen yediemin gibi aile reisine yeminlenmekte/emanet edilmekteydi. Bu şekilde aile reislerinin kontrolünde evlerde tutulan; ayrıca aynı evde korumaya alınan kocaları savaşta ölmüş, çocuklu çocuksuz hür kadınlar, kızlar “mâ meleket eymânukum” = size emanet edilenler, yeminlerinizle kontrolunuz altında olanlar, yeminlerinizle bakmakta olduklarınız” kapsamına girmektedirler.
Bazı mealcilerin tercih ettiği “yeminlerinizle sahip olduklarınız”, “sağ ellerinizle sahip olduklarınız”, “Ellerinizin altında bulunanlar”, “Yeminlerinizle ellerinizin altında bulunanlar” ifadeleri Türkçede başka türlü anlaşılmış, mealleri anlaşılmaz hale getirmiştir.
“Mâ meleket eymânukum” sadece “sahip olduklarınız”, olarak yorumlanırsa esir kadınlar cariye statüsüne konulmuş olurlar. Genelde yapılmış olan budur, üstelik katmerli olarak parantez(ler) ilavesiyle ya da doğrudan cariye kelimesi kullanıldığı durumlar maksatlı yapılmış olup adına Allah ile aldatmaktır.
CARİYELER YARI ÇIPLAK DOLAŞIR DİYE FETVA VEREN ŞEYTANLARA CEVABEN!
Öncelikle burada ki sıkıntı şuradadır; Cariye, başını örtmeyi kendi istemesine rağmen, “sınıfsal farklılığı” bilinsin diye açtırılıyor. ve sanki islam bunu emrediyor gibi sunuluyor. Toplumlarda bu tür uygulama ahlaksızlikları, fuhşu ve zinayı islam diye pazarlamaktır.
Oysa;
1-“De ki: “Bakın, Allah asla Fuhşiyatı (utanç ve tiksinti veren işleri) emretmez. “(Araf suresi, 28)
2- İslamın hiçbir emri, sınıfsal farklıları ortaya çıkarmak için değildir…
İslamın amacı, ahlaklı ve iffetli bir toplumun oluşmasıdır. Sınıfsal farklılıkları ortaya çıkaran bir sistem, İslamla bağdaşmaz…
3- Cariye diye meallendirikleri kelime "ma melaket eymenuküm" yani gücünüzün altindakiler demektir. savaş esiridir. Odalık değildir. Fuhuş amaçlı da kullanılamazlar. Bugün ki manasıyla “evdeki hizmetli” gibidir.
Bu durumda hür kadın ile cariye toplum içinde birbirine karıştırılsa neden sorun olsun? En önemlisi avret yeri tanımı, neden hür kadından farklı olsun…
4- Kur’an Müslümanlar içindir. Müslüman olmayan kadınların, kıyafetlerinin nasıl olması gerektiğine biz karışamayız. Kur’an da, Müslüman olmayan kadınlar şöyle giyinsin gibi bir ayet yoktur. Özgürdürler.
5-Örtünmenin amacı, mümin kadınlara zarar verilmesini engellemek için ise, cariyenin de kendini sakınıp kötülüklerden korumak için örtünmesinde, hatta onun müslüman sanılmasında ne sakınca olabilir? Sınıfsal farklılık, kişisel güvenlikten daha mı önemlidir?
Kur’an-ı Kerim okuyan ve Rabbini tanıyan bir müslümanın vicdanı, Yaradanının neyi emredip neyi emretmeyeceğini çok iyi bilir. Nitekim cinsel bölgeleri kapatmak sadece müminlere değil, bütün ademoğullarına emirdir. Özellikle bu ayet, konuyu net bir şekilde özetler aslında.
"Ey âdemoğulları"! Şu bir gerçek ki size, edep yerlerinizi örtecek giysi de indirdik, süs ve gösterişe yarayacak giysi de... Ama korunup sakınmaya yarayan giysi en hayırlısıdır. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Düşünüp öğüt almaları umuluyor. (Âraf, 26)
Nur, 31: "Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Süslerini görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları yahut babaları yahut kocalarının babaları yahut oğulları yahut kocalarının oğulları yahut kardeşleri yahut kardeşlerinin oğulları yahut kendi kadınları yahut ellerinin altında bulunanlar [ma meleket eymanühünne] yahut ihtiyaç içinde olmayan erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar yahut kadınların kaygı duyulacak yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Süslerinden, gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, Allah'a topluca tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz!
Yukarıdaki ayet cariye sapıklığını İslam'a mal etmeye çalışanların yüzüne tokat gibi vuruyor çünkü ayette kadınların da "sağ ellerinin altında" birilerini bulundurabildiğini görüyoruz. Erkeklere cariyelerle düşüp kalkma için ruhsat veren Sünni-selefi-şii-caferi şeytanlar o halde kadınlarınızında "sağ ellerinin altındakilerle" münasebet izni verin?
___________
Nur, 58 : Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlarla, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç durumda izin istesinler: Sabah salatından önce, öğlen vaktinde elbiselerinizi çıkardığınızda, akşam salatından sonra... Kaygılanacağınız üç vakittir bunlar. Bunlar dışında size de onlara da bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Alîmdir, Hakîmdir.
Yukarıdaki ayette "ellerimizin altında bulunanlarla" değil münasebet yatak odamıza bile izinsiz girmesine izin vermiyor ve ergenlik çağı gelmemiş çocuklarla bir tutuluyorlar.
__________
Halbuki bu ifadenin (ma meleket eymanüküm) geçtiği ayetlerde ne SAVAŞ ESİRİ ne CARİYE sözü geçer. Tek geçen "yemininizin altındakiler dir ve Kuran'a baktığımızda bunun birden fazla grubu anlatmak için kullanıldığını görürüz. Bu kişiler ille kadın olacak diye bir kaide yoktur; bazen çocuklar, bazen erkekler için de aynı ibare kullanılmıştır. Kuran'da köleler için "abd", kadın köleler için ise "ima" kelimesi kullanılır: Allah kadın erkek hepsine nikah aktı koymuştur. Cariye edinip onunla nikahsız düşüp kalkmak zinanın ta kendisidir.
Nur, 32: "İçinizden bekârları, bir de kölelerinizden (ibadukum) ve halayıklarınızdan (imaukum) durumu uygun olanları evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfundan zenginleştirir. Allah Vâsidir, Alîmdir.
Görüldüğü gibi ayet "bu kişileri tepe tepe kullanın" demiyor hatta evlendirmeye teşvik ediyor.