Kuran İKRA (oku) Diye Başlıyor.
Dinin temel kaynağı Kuran’dır.
Kuran İKRA (oku) diye başlıyor.
Allah Kuran’da oku, öğren.
İslamiyet’i Kuran’a göre yaşa.
Dini görevlerini Kuran’a göre yap demektedir.
Bir insan her türlü bilgi ve öğretiyi en iyi, en hızlı kendi diliyle öğrenebilir.
Kuran’ı, kendi dilde okursa, öğrenebilir ve anlayabilir.
Dinini Kuran’a göre yaşar, ibadetlerini Kuran’a göre yapar.
Ancak o zaman iyi bir Müslüman olunabilir.
Peygamber Arap olduğu, dili Arap’ça olduğu bildiği için Kuran Arapça gönderilmiştir.
Kuran, İKRA (oku) diye başlıyor.
Kuran’da, Kuran illa Arapça ve öğrenilecek denilmiyor.
Kuran’ın Arapça okunması ve öğrenilmesi gereklidir ve zorunludur iddiası ve dayatması, Kuran’a aykırı bir iddia ve dayatmadır.
İslamiyet’in yaygınlaşmasını ve gelişmesini engelleyici bir tutum ve davranıştır.
Osmanlı Devleti’ni kuran Osmanoğulları Türk’tü.
Dini İslam’dı.
Ancak Osmanlı Devleti’nde adına Osmanlıca denilen Türkçe, Arapça, Farsça karışımı bir dil kullanılıyordu.
Sınırlı sayıda Türk nüfus Arapça biliyordu.
Türklerin büyük çoğunluğu okuryazar değildi. Arapça bilmiyorlardı. Kuran’ı okuyamıyor ve anlayamıyordu.
Dini, Kuranda yer almayan, dini ve Allah’ı kullanarak Müslümanları sömüren, çıkar ve güç sağlayan tarikatların din öğretilerine göre yaşıyorlardı.
Her tarikatın kendine göre bir din öğretisi ve ibadet anlayışı vardı.
Öyle ki tarikatların camileri bile ayrı ayrıydı.
Bir tarikat üyelerinin gittiği camiye diğer tarikat üyeleri gitmiyordu.
Türklerin dini İslam’dı.
Fakat Türkler Arapça bilmedikleri için Arapça yazılı olan Dinin temel kaynağı Kuran’ı okuyamıyorlardı.
Kuran’da ne anlatıldığını bilmiyorlardı.
Tarikat Şıhları ne derlerse, ona inanıyorlardı.
Tarikat Şıhlarının din adına söylediklerini, Kuran ayetlerinde yazılan ve söyleneler olarak kabul ediyorlardı.
Bir milleti millet yapan dildir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk, ilk iş olarak Dil Devrimi’ni yaptı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin konuşma dilinin Türkçe olması kabul edildi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde Türkçe konuşulmaya başlandı.
Cumhuriyetin kurulmasından kısa süre sonra 3 Mart 1924 tarihinde, “din konusunda toplumu bilgilendirmek ve aydınlatmak, İslam’ın Kuran’a göre yaşanmasını sağlamak, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, ibadet yerlerini yönetmekle görevli Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Ankara Müftüsü, Mehmet Rifat Börekçi Diyanet İşleri başkanlığına getirildi.”
Atatürk, Türk Ulusu’nun dinini, öz kaynağından (Kuran’dan) Türkçe olarak öğrenmesi istiyordu.
Kuran-ı Türkçeye çevirtmeye karar verdi.
Kararının gerekçesini, benim maksadım Türkler Kuran’ı okusunlar ve anlasınlar diye açıkladı.
Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesi konusu, 21 Şubat 1925 tarihinde TBMM’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi görüşülürken, gündeme getirildi.
Kur’an’ın tefsiri ve tercümesi için TBMM’de yapılan görüşmeler sonucunda bu iş için bütçeye 20.000 lira ek bir ödenek konuldu.
Günün koşullarına göre oldukça yüklü miktarda olan bu ödenek, TBMM’de kabul edildi.
Kuran’ın tefsiri ve tercümesi görevi bizzat Atatürk tarafından Mehmet Akif Ersoy’a ve Elmalılı Hamdi Yazır’a verildi.
Ancak Mehmet Akif Ersoy, Kur’an Türkçe’ye çevrildikten sonra ibadette de Türkçe olarak uygulamaya konulacağı endişesi ve çevredekilerin baskısıyla bu görevinden istifa etti.
Bunun üzerine Kur’an’ın tefsiri ve tercümesi görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verildi.
Elmalılı Hamdi Yazır, “Hak Dini Kur’an Dili Mealli” adıyla Kuran’ı Türkçeye çevirdi.
- Kuran’ın Türkçe tefsir ve tercümesi ile Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başladılar.
- Dini, Kuran’a göre yaşamaya, ibadetlerini Kuran’a göre yapmaya başladılar.
- Kuran’da yer almayan, Allah’ı ve dini kullanarak Müslümanları sömüren, güç ve çıkar sağlayan tarikatlar, Tarikatların örgütlenme merkezleri olan medreseler, tekke ve zaviyeler kapatıldı.
- Din, tarikatların egemenlik ve sömürüsünden kurtuldu.
Kuran’ı Türkçe’ye çevirten,
Türklerin Dinini, öz kaynağından (Kuran’dan) öğrenmelerini,
Kuran’a göre yaşamalarını,
İbadetlerini Kuran’a göre yapmalarını sağlayan,
Dini Kuran’da yer almayan, Allah’ı ve dini kullanarak çıkar ve güç sağlayan,
Tarikatların egemenliğinden kurtaran Atatürk, İslamiyet’e büyük hizmet etti.
Kuran’a inanan Türklerin yapması gereken:
İslamiyet’in temel kaynağı olan Kuran’ı Türkçeye tercüme ettirdiği,
Türklerin, dinini öz kaynağından (Kuran) kendi dillerinden okumalarını ve öğrenmelerini, sağladığı,
Dinin Kuran’a göre yaşamalarını sağladığı için, Atatürk’e minnet ve şükran duymaktır.
Kuran’da olmayan, Allah’ı ve dini kullanarak çıkar ve güç sağlayan tarikatları,
Tarikatların örgütlenme merkezleri olan medreseleri, tekke ve zaviyeleri kapattığı,
Dini tarikatların sömürüsünden ve egemenliğinde kurtardığı için, Atatürk’e minnet ve şükran duymaktır.
Minnet etmek ve şükran duyman yerine, Kuran’ı Türkçeye tercüme ettirdiği, Türklerin dinin temel kaynağından öğrenmelerini ve Kuran’a göre yaşamaları sağladığı, Kuran’da yer almayan tarikatları, tarikatların örgütlenme merkezlerini kapattığı, dini tarikatların sömürüsü ve egemenliğinden kurtardığı için, Atatürk’ü dine kötülük etmekle ve zarar vermekle suçlamak, büyük bir haksızlıktır.